Dünyanın en yetenekli futbolcularından olan Maradona başarılarıyla olduğu kadar, çalkantılı hayatıyla da kendinden söz ettirdi. Çözemediği uyuşturucu problemi yüzünden aktif futbolu bırakan Maradona, artık Arjantin Milli Takımı’nın Teknik Direktörü
Selim ÇİPRUT
Maradona 30 Ekim 1960’ta Lanus şehrinde dünyaya geldi. Fakat Buenos Aires’e oldukça yakın olan Villa Fiorito’da büyüdü. Ailesinde ilk üç kızdan sonra doğan ilk erkekti. Birkaç sene sonra diğer erkek kardeşleri, Hugo ve Eduardo da kalabalık Maradona ailesine katıldılar. On yaşında sokakta top peşinde koştururken dikkatleri çeken Maradona, ilk kez Argentinos Joniors takımında futbola başladı. On iki yaşına geldiğinde sırf onu izlemek için tribünlere koşan yüzlerce hayranı vardı. 167 müsabakada 115 gol atarak Boca Juniors’un dikkatini çekti. Ve 1981 yılında Boca Juniors takımına transfer oldu. Boca forması altında da 40 maçta 28 gole imza attı. Bu takımda geçirdiği sezonun ardından 1982’de rekor bir ücretle (12 milyon Dolar) Barcelona’ya transfer oldu.
Nou Camp’taki ilk maçını 1982 Dünya Kupası açılışında Belçika’ya karşı oynayan Maradona, beklenmedik şekilde kötü bir başlangıç yaparak karşılaşmayı izleyen Barca taraftarlarını hayal kırıklığına uğrattı. İki sezon Barca forması giyen Maradona, hastalık ve sakatlıklar dolayısıyla bekleneni tam anlamıyla veremedi. Maradona, kendisini 1978 Dünya Kupası kadrosuna almayan Menotti’nin takımın başına gelmesiyle Barcelona’dan ayrıldı. İtalya’nın Napoli takımıyla sözleşme imzalayan Maradona için altın yıllar başlıyordu.
Napoli formasıyla iki şampiyonluk yaşayan Maradona, 1986 Dünya Kupası’nın da yıldızıydı. Arjantin, Dünya Kupası’nın sahibi olurken, çeyrek finalde Maradona’nın İngiltere ağlarına eliyle gönderdiği gol, üstünden uzun yıllar geçmesine rağmen tartışıldı. Büyük tepki alan Maradona ise topa değen elini ‘tanrının eli’ olarak tanımlamaktan çekinmemişti. Ama eliyle attığı golün dışında, bütün İngiliz takımını çalımlayarak attığı gol, hâlâ dünyanın en güzel golleri arasında en üst sıralarda yerini korumaktadır. 1990 Dünya Kupası’nda da takımını finale taşıyan Maradona, Almanya’ya penaltı golüyle teslim oluyordu. Bu belki de, Maradona’nın yükselen kariyerinin tersine döndüğü andı.
1991 yılında bir İtalya lig maçı sonrası rutin bir doping kontrolünde kokain kullandığı ortaya çıkan Maradona, Arjantin’e dönüşünde de polis tarafından uyuşturucu bulundurduğu gerekçesiyle göz altına alınıyordu. Gözaltı günlerinin ardından evinin önünde bekleyen basın mensuplarına saldıran Maradona, artık çalımlarından çok olaylarıyla manşetlerde yer alıyordu. Bu olaydan sonra Maradona’nın ‘bittiğini’ düşünenler yanılmıştı. 1993 yılında İspanya’da bu kez Sevilla’ya dönen Maradona, 1994 Dünya Kupası için yine iddialıydı. Ancak 94’ Amerika, Maradona için beklenmedik şekilde kısa sürdü. Yasak madde kullandığı tespit edilen Maradona şampiyonadan men edildi ve 15 ay ceza aldı. On beş aylık süre zarfında Deportivo Mandiyu ve Racing Clup’da teknik direktörlük yapan Maradona, cezasının bitmesiyle 1995 yılında yuvam dediği Boca Juniors’a oyuncu olarak döndü. İki sezon Boca’da oynayan Maradona kariyerini kemiren kokain alışkanlığından kurtulamayınca 37 yaşında aktif futboldan koptu.
Futbolu bıraktıktan sonra sağlık problemleri yaşayan Maradona, uyuşturucuya bağlı olarak kalbiden geçirdiği rahatsızlığın ardından Küba’da 22 aylık bir tedavi gördü. Tedavinin ardından bir trafik kazası geçiren Maradona dizinden ufak bir operasyon geçirdi.
Bu kadar çalkantılı bir hayata rağmen Maradona 2000’de FİFA tarafından Pele ile birlikte yüzyılın futbolcusu seçildi. 11 Aralık 2000’de yapılan bir törenle ödülünü aldı. Fakat törende kendi ödülünü aldıktan hemen sonra Pele’nin ödül almasını beklemeden salonu terk etti. Nitekim bir gün sonra yaptığı açıklamada “Kendi bedenime karşı saygısız olsam da işime devamlı saygılıydım; bu yüzden de dünyanın en iyisi benim” diyerek bütün spor kamuoyunun beklediği açıklamayı yapmıştı.
Eva Peron’dan sonra gelmiş geçmiş en efsanevi Arjantinli olan Maradona, şu aralar Arjantin Milli Takımı’nın başında. Yalnız onun hakkında şu an için tek bir gerçek var, o da teknik direktörlüğü futbolculuğunun yanında gayet sönük kalıyor. Buna rağmen Arjantin son maçında Uruguay’ı 1-0 yenerek adını finallere yazdırmayı başardı. Kim bilir belki efsaneyi Güney Afrika’da kulübede izleme şansımız olur.