Tiyatro sezonu başladı...

...ve işte, bir kısa eleştiri ile birkaç öneri, değerli tiyatroseverler...

-
21 Ekim 2009 Çarşamba

Perdeler yavaş yavaş kalkmaya başlıyor... Ödenekli tiyatrolar, Ekimin ilk haftasında tüm sahneleriyle devreye girdi, bu arada İBBŞT’nda Ephraim Kishon’un “Tarla Kuşuydu Jülyet” oyunu, bir müzikal olarak sunuluyor – henüz göremedim ve gerçekten merak ediyorum. Bu arada, iyi bir haber: Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Kasım’dan başlamak üzere devreye girecekmiş..!

Gerçekten bir “Şölen” mi..?!

Geçen Cumartesi akşamı Tiyatro Stüdyosu’nun yeni yapımı, İngiliz yazar Moira Buffini’nin “Şölen” oyununu gördük – hatta, 20 yıl önce kurucusu oldğu bu topluluğa yeniden dönmüş olan Zuhal Olcay’ın uğruna, 15 arkadaş da bizimle geldi..! Ahmet Leventoğlu’nun çevirip sahneye koyduğu, ara vermeksizin iki saat süren bu zor oyunda, geçtiğimiz yıllarda çeşitli tiyatro ödülleri almış olan Ayça Binöl ve Payidar Tüfekçioğlu de rol alıyordu. Kentsoylu yaşamın boşluğu ve entelektüel kesimin iç çekişmelerine, toplumun sınıfsal katmanları arasındaki önlenemez farklılıklar ile tüketim çağının tekdüzeliğine tanık olduk, altı kişiyi akşam yemeklerinde izlerken... Özgün adı “Dinner” olan oyun, çarpıcılığı gittikçe artan biçimde kâh acı acı güldürüyor izleyicileri, kâh düşündürüyor – ne var ki, bunu prömiyerini izlediğimize yoralım, makineli tüfek hızıyla üzerimize gelen repliklerin bir bölümünü salt akustik nedenlerle duyup anlayamadık, Beyoğlu Karaca Tiyatrosu’nun ön sıralarında oturmamıza karşın! Ahmet Leventoğlu üstadımız ve değerli yardımcısı Serda K.Aktuna’ya buradan seslenmek isterim, oyunun sözel “malzemesi” yeterince yoğun – ve bunun daha iyi izlenebilmesi için, büyük bir başarım göstermeye çabalayan oyuncuların diksiyon çalışmalarına bir kez daha yönelseler... Tiyatro Stüdyosu, ülkemizin gıpta edilecek topluluklarındandır, “Dünyanın Başkenti – Speer”, “Sonsuz Döngü” ve “Teyzem ve Ben” oyunlarını büyük beğeni ile izlemiş ve bu köşemize getirmiştim; dolayısıyla eminim ki, “Şölen”in sahnelenmesi de oturacaktır...

Öte yandan, şu soruyu yöneltmeden edemiyorum kendime ve ülkemizin tiyatroseverleri ile tiyatro yapanlarına: İzlediğimiz oyunda irdelenen sorunların aslında hiç bir özgün yanı yoktur – değişik ortamlarda yer alan Bunuel’in 1972 yapımı “The Discreet Charm of the Bourgeoisie”den Marco Ferreri’nin ondan bir yıl sonra büyük yankı uyandırmış olan “La grande bouffe” filmine dek, veya Edward Albee’nin daha 1961 yılında yazdığı “Who Is Afraid of Virginia Woolf” oyunu – dahası, bizzat Tiyatro Stüdyosu’nun altı yıl önce sahnelemiş olduğu Yasmina Reza’nın “Yaşamın Üç Yüzü” bile, bir yandan eşler arası, beri yandan toplum içindeki ailesel/sınıfsal çıkmazlara, oldukça çarpıcı biçimde el atıyordu... İngiltere’de başka oyunlarıyla saygın bir yer edinmiş olan Moira Buffini, 2002 yılında önce Kraliyet Ulusal Tiyatrosu’nda, ardından ise West End’de sahnelenen “Dinner” oyunuyla bazı olumsuz eleştiriler de almıştı – örneğin “Curtain Up”dan Brian Clover “Fikirler gelişmiyor, eylemler de; başkişiler ise sadece iki boyutlu kalıyor...” derken, British Theatre Guide yazarı Philip Fisher “Oyun, yaşam ile ilgili eğretilemeler getirmeye çalışıyor – ancak bazı şiirsel veya felsefi söylemlere rağmen, ne bunda başarılı olabiliyor, ne de düzeyli bir güldürü olarak...” yorumunu getirmekte. İşte tüm bunlara karşın, bize bugüne dek son derece başarılı oyunlar sunmuş olan sevgili Ahmet Leventoğlu, “Şölen”i acaba niye yeğlemiş? Geniş kitleler tarafınca sevilen/beğenilen Zuhal Olcay, birçok izleyiciyi bu oyuna çekecektir – ancak gerek kendisinin, gerekse başta Payidar Tüfekçioğlu ile Gökçer Genç’in düzeyli oyunları, “Şölen”in acaba ağızdan ağıza salık verilmesi için yeterli olacak mı, yapımın tümü yerli eleştirmenler tarafınca nasıl değerlendirilecek, çok merak ediyorum..! Bu köşemdeki yer darlığı nedeniyle kendi yorumlarımı burada kesmek istiyorum; daha geniş bir irdelemeyi “Tiyatro... Tiyatro...” dergisinin Kasım sayısında yayımlamak üzere...

DOT ve Semaver’den...

Aslında sezonunun ilk yazısında, tiyatroların en azından ilk dönem oyunlarına kısaca bakardık hep – bu yıl ise hemen “konuya girdik” ve size ancak bir-iki topluluğun oyunlarını önerebileceğim... “Vur - Yağmala - Yeniden” dizisiyle 2008/2009 sezonunun tüm ödüllerini toplamış olan DOT, bu yıl iki oyunla karşımıza çıkacak. Bunların ilki, İstiklal Caddesi Mısır Apt.’daki kendi yerlerinde sahnelenecek olan, gene aynı yazarın (Mark Ravenhill’in) en çarpıcı oyunu olan   “Shopping & F***ing / Alışveriş ve S***ş”dir. İlk kez 1996’da sahnelenen bu oyun, “In-Yer-Face” akımının öncü yapıtlarından olup, çağdaş tiyatro için bir dönüm ve zirve noktası olarak kabul edilir. Murat Daltaban’ın yöneteceği bu oyunun yanı sıra, DOT bu yıl Maçka, G-MALL’da yeni bir sahne açıp orada İngiliz tiyatrosunun gün geçtikçe daha fazla dikkat çeken başarılı yazarı Simon Stephens’in en etkileyici oyunu olarak bilinen “Pornografi”yi, gene Murat Daltaban’ın rejisiyle sahnelemeye hazırlanıyor. Prömiyerleri 4 ve 19 Kasım’da yapılacak olan bu oyunları izleyebilmek için, oldukça küçük olan salonlarda yerlerinizi vaktinde ayırmanızı öneririm. (www.go-dot.org)

Kentimizin diğer başarılı bir topluluğu olan Semaver Kumpanya ise sezonu 15 Ekim’de Taksim Fransız Kültür Merkezi’nde açtı bile! 19.yüzyıl yazarlarından Eugène Labiche’in ilk kez 1857’de Paris’de sahnelenen “Lursin Sokağı Cinayeti” farsını Sibel Arslan Yeşilay Türkçeye çevirmiş ve uyarlamış. Sezon boyunca topluluğun Kocamustafapaşa Çevre Tiyatrosu’nun yanı sıra bazı başka sahnelerde de yer alacak, Daniel Soulier’nin yönetimindeki oyun şöyle başlıyor: Bir sabah Moda’da, mirasyedi Şeref akşamdan kalmış bir şekilde uyanır. Bir gün öncesinden aklında kalan sadece kuzeninin şemsiyesinin kaybolmuş olduğudur. Yatağında kendisiyle aynı durumda olan bir yabancı da vardır: baş aşçı Argun. O da isminin baş harfleri olan işlemeli mendilini kaybettiğini hatırlamaktadır. Kahvaltıda Şeref’in karısı, Lursin Sokağı’nda işlenen korkunç bir cinayetle ilgili bir haber okur. Katiller, cinayet mahallinde, bir şemsiye ve bir mendil bırakmışlardır. İki adam, katillerin kendileri olabileceğinden şüphe duyarlar… ( http://www.semaverkumpanya.com )

Daha oyun çook – ama yerimiz yok...! Perde’den uzak durmayın, değerli tiyatroseverler...