Var olan marka değerlerinin yeniden yorumlandığı şu dönemde, tüketici ve lider markalar arasında bulunan ilişki de farklı bir boyut kazanıyor. Küçük şirketlerin ya da yerel firmaların tüketiciye yönelik çalışmaları özellikle kriz döneminde fayda sağlıyor.
Dünyadaki ekonomik işleyişler yeni kavramlarla değişiyor ve rekabetin kuralları tekrar yorumlanırken, tüketicilerin de beklentileri bu değişim çerçevesinde farklı bir şekilde düzene giriyor. Krizle birlikte tüketim alışkanlıklarımızın değiştiğinin farkında mısınız? Markaların değerleri tüketicilerin istekleriyle farklılaşırken, değişim ise kaçınılmaz oluyor. Meydan okuyucu birçok marka, acaba kriz döneminde yükselişe mi geçti, yoksa ‘iceberg’in görülmeyen kısmında bulunan markalar bu krizi “atak” yapmak için fırsata mı çevirdi? İşte cevap; var olan marka değerlerinin yeniden sorgulandığı bir döneme girdik. Bu dönemden sonra, bilinen ve koltuğunu sağlamlaştıran birçok marka zorluklarla karşı karşıya gelerek, mücadeleci olarak tanımlanan markalarla başa baş rekabete girdi. Nasıl mı? Lider markalar var olan ve süregelen marka değerlerini koruma yolunda ilerlerken, mücadeleci markalar ise kriz döneminde yeni fırsatlar yaratarak, tüketicilerin taleplerine de yeni boyutlar kazandırıyor. Ürün yararının daha çok tercih edildiği şu dönemde, dünya tersine dönüyor ve artık yerel markalar da pastadan payını almaya başlıyor.
PAZARLAMA İYİ İNSAN OLMANIN BİLİMİDİR…
İş hayatında pazarlamada en önemli şey bence doğru soruyu sorabilmektir. İşe ve hayata bakış felsefemde örnek aldığım ve müşterilerimi de her zaman bu çerçevede yönlendirdiğim bir yaklaşımdır. “Eğer amacınız sadece mutlu olmaksa, ona hiçbir zaman erişemezsiniz. Ama başkalarına hizmet etme hususunda yoğunlaşırsanız mutluluk da kaçınılmaz bir gerçek olacaktır. Aynı şey endüstri için de geçerli… Sadece kâr aramaya odaklanırsanız, kârları asla bulamayacaksınız. Ama müşterileri tatmin etme üzerine yoğunlaşırsanız, her şeyi kazanabilir ve her şeyi fayda haline döndürebilirsiniz.”
Pazarlama, ‘Kim olduğunun’ (misyonunun) farkında olmak, bu farkındalığın eşlik ettiği ‘niyet’e sahip olmak ve onun gerektirdiği vizyondur. Böyle bir yaklaşımda elbette ‘değer yaratma’, ‘dürüstlük’ ve ‘tevazu’ da ön plandadır. Bu anlayışta ‘fark etmezler’, ‘bu işten kurtulurum’ ve ‘aldatma’ düşünceleri yoktur. Kısacası, pazarlama iyi insan olmanın bilimidir.
YEREL MARKALARIN BÜYÜK BALIK OLMA ZAMANI
Yerel markalar artık yeni dönemde global markalara göre daha şanslı. Var olan marka değerlerinin yeniden yorumlandığı şu dönemde, tüketici ve lider markalar arasında bulunan ilişki de farklı bir boyut kazanıyor. Kısa vadede elde edilecek kâr, uzun vadede hiçbir sonuç doğuramıyorsa ve büyük şirketler bu yolda devam ediyorsa, küçük şirketlerin büyümesi ise kaçınılmaz bir gelişme… Küçük şirketlerin ya da yerel firmaların tüketiciye yönelik çalışmaları özellikle kriz döneminde fayda sağlıyor. Ürüne hak edilen değeri vermesini sağlayan firmalar, bunu tüketicinin de kafasına yer ederek, marka değerini daha da yukarılara çekiyor.
PAZAR LİDERİ OLABİLMEK İÇİN…
Yerel firmalar mücadele girişiminde bulunurken, yeni oluşan talepleri göz önünde tutmalılar. Tüketim alışkanlıklarının değişmesini de ön planda tutarak piyasaya çıkaracakları yeni ürünlerle de lider markaların cesaret edemediği bir sistemle yol alabilirler. Bu konunun birçok örneğini elbette piyasada görüyoruz. Piyasanın gelişimi ve değişimi için birçok yerel marka, bünyelerine kattıkları yeni ürünlerle var olabilmenin mücadelesini sonuna kadar veriyorlar. Yerel şirketler, pazarlamayı global şirketlere göre daha iyi kullanabilirler. İstek ve talepleri global şirketlere göre daha iyi sezebilerek provokatif etkinlikler de düzenleyebilirler. Marka ve tüketicinin daha iyi iletişim kurması, her zaman acil bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı ise halkla ilişkiler ve medya planlamalarıyla da çözebilmek artık günümüzün değerleri arasında… Sadık tüketici yaratmak, seri şekilde hareket edebilmek ve tüketicilerin istekleri doğrultusunda yeni ürünleri piyasaya sunarken Ar-Ge çalışmalarıyla doğru hedefe yönelebilmek ise, yerel markaların ilkeleri arasında bulunmalı. Sonuç itibariyle, markaların müşteriye yönelik mesajlarının yüksek ses tonuyla olması da kriz döneminde uzun vadede başarı sağlayacaktır. Fiyat rekabetleri haricinde üretilecek farklılıklar sayesinde tüketicinin yanında olabilmek ve yeni ürünlerle yerel markaları global bir şekle sokmak ise asıl amaç olmalı.