Bir derbi gecesi...

Dünyanın en büyük derbilerinden biri olan Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının Türkiye’de hayatı durdurduğu bir Pazar günüydü. Fenerbahçe tarihi rekor kırarak lige başlamış, Galatasaray ise nokta transferler ile ligin rengi durumundaydı. Sıkı bir Fenerbahçe taraftarı olan yazarlarımızdan Cem Menase büyük derbiyi izledi ve Şalom çin yorumladı

Cem MENASE Spor
28 Ekim 2009 Çarşamba

İstanbul’da maça gitmek bir dert, dönmek başka dert... Metrobüsle gitsen başkasının nefesini çekiyorsun, o derece kalabalık. Vapur ile Kadıköy’e gitsen sonra ya stada kadar yürüyeceksin ya da onlarca insan ile taksi kapışacaksın. Neyse ben arabayla gitmeye karar verdim. Boğaziçi Köprüsü’ne ulaşmak için Beşiktaş’a doğru giderken bir telefon: ‘E-5’te adam dövüyorlar!’ Önlem alınmış ki ben vardığımda etraf sakindi. Olayı sonradan öğrendiğim kadarıyla, yaklaşık 100-200 civarı Galatasaraylı taraftar yoldan arabaları çevirmişler ve Fenerbahçeli taraftarlarla birbirlerine girmişler. Buna yorumu size bırakıyorum. Tıpkı Mavi reklamındaki gibi: “Burası İstanbul”.

Gelgelelim stada varıyorum. Maçın başlamasına bir saat var. Stadın etrafında araba park etmek New York’un Fifth Avenue’süne araç bırakmaktan daha zor. Dön dolaş bir delik buluyorum. Evden çıkıyorum saat 5.30, stada giriyorum saat 7. Kimse bana “normal” demesin. Avrupa’da millet yirmi dakikada metroyla, tramvayla stada varıyor. Orası Avrupa diyenlere de Kayseri’yi gösteriyorum. Stad yapılışında bunlar düşünülmeli.

İçeri giriyorum. Atmosfer tek kelimeyle muhteşem. Fenerli taraftar inanmış, bağırıyor. Cimbomlu taraftar altta kalmıyor, sessizlikleri tüm gücüyle dolduruyor. Ortamın bu kadar coşkulu ve motive olmasının bir sebebinin de iki takım taraftarlarının birbirlerinden çekiniyor olması diye düşünüyorum. Maçın başlama dakikasına kadar Fenerli taraftarın çalınan şarkılarla Galatasaray’a takılmalarını görüyorum. “Bir mahsun mor menekşe ağlıyor mu ne?”

Maça kalıyor beş dakika. Takım kadrolarını görüyorum. Galatasaray her zamanki ofansif kadrosuyla yediğimden fazlasını atarım mantığında. Fenerbahçe ise bazı taktik değişikler yapmış. İlerde Kazım, sağda Topuz ve Gökhan, solda Vederson ve Carlos. Düşünüyorum ki Daum, Arda ve Keita’ya top aldırmayacak.

Maçın başlaması lazım, hakemler ortada yok. On dakika geç çıkıyorlar sahaya. Sonradan anlıyoruz ki yardımcı hakemin kafasına atılan bir madde sonucu yaralanma oluyor ve dikiş atılıyor. Bu geç çıkma da bunun protestosu. Haklılar mı? Sonuna kadar.

Maç başlıyor. Fenerbahçe çok istekli. Maç öncesi tahmin ettiğimiz gibi iki kanat kontrolleri altında. İlerde Kazım bir oraya, bir buraya basıyor. İlk dakikalarda baskı sonuç veriyor ve gol geliyor ama hakem aut noktasını gösteriyor. Bu dakika sanki bir uyarı gibiydi. Bundan sonra ataklar çoğalıyor. Savunmanın arkasına atılan her top gol pozisyonu. Hıncal Uluç’un ‘6-0 unutulur’ demeci geliyor aklıma. Sonunda gol geliyor ve Alex maçı 1-0 yapıyor. Maçın devamında bir kez daha sahneye çıkıyor sambacı ve maçı alıp götürüyor. Guiza da pastanın üstüne çileği konduruyor.

Galatasaray takımı ofansif olarak çok iyi gerçekten ama siz dünyanın en iyi stoperlerini de getirseniz bu takım çok gol yer. İleride oynayan Arda, Baros, Keita, Elano, Nonda, Kewell var, top rakipteyken Bebek’te jogging yapar gibiler. Ne zaman ki arkadaşları topu kazanıyor, hepsine turbo motor takmış gibi canlanıyorlar.

Daum’un Galatasaray’ı daha iyi analiz etmiş olduğunu açıkça görebiliyoruz. Yalnız onun için de bir parantez açmak istiyorum. Kadıköy’de taraftarın rahat bir maç izlemesi çok zor. Kafasında yıllardır bir 70. dakika alışkanlığı var, değişmiyor. Bütün stad Galatasaray’ın maçı 2-2’ye getimesine an meselesi bakıyor. Daum ortalıkta yok. Maç berabere bitse niye müdahale etmedin diye sorarlar ama şimdi durumlar iyi.

Fenerbahçe ligde iyi durumda. Galatasaray da hiç fena değil. Kaliteleri ligin çok üstünde. Avrupa’ya bile meydan okuyabilecek durumdalar. En azından Avrupa Ligi’nde. Bu da ligimizin değerini artırıyor.