İbranice'de 'Paz', altından bile değerli mücevher anlamına geliyor. Modern dansın da en büyük cevherlerinden biri olan İsrailli Talia Paz, yaşamda dimdik duruşu ve ciddi görüntüsünün altında, duygusal ve samimi bir kadını gizliyor
Talia Paz, altı yaşından itibaren bale eğitimi almış; uzun yıllar yurt dışında büyük dans topluluklarının bir parçası olmuş; birçok kez de “En İyi Dansçı” ödülüne layık görülmüş. Aksanat’ta genç dansçılarla yaptığı çalışmayı bir müddet hayranlıkla izledikten sonra, İbranice yaptığımız biz-bize sohbeti sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sizi profesyonel yaşamda, özel tarzınızla, solo performanslarda başarıyı ve ünü yakalamış bir dansçı olarak tanıyoruz. Gazetelerde veya Google’da hakkınızda yazılanların dışındaki Talia Paz’ı Şalom okurlarına biraz anlatır mısınız?
41 sene önce, İsrail’de sanatçı bir ailenin kızı olarak dünyaya geldim. Annem uzun yıllar dansçıydı. Yani aslında dans benim kanımda mevcut olan bir şeydi. 16 yaşında dans eğitimim için Hollanda’da kraliyet konservatuarına gittim. 19 yaşında profesyonel bir dans topluluğunda çalışmaya başladım. Mükemmeliyetçi ve hırslı bir yapım var. Bunu da sanırım baleye olan tutkuma bağlayabilirim. Dans sayesinde dünyanın birçok yerinde başarıya ulaştım ve tanındım. Aslında kişiliğim de dansla birlikte oluştu diyebilirim. Sıcacık, bana her zaman destek olan harika bir ailem var. Son 5 yıldır İsrail’e geri döndüm ve artık orada yaşıyorum. Profesyonel makyöz olan bir ablam var. Ayrıca şimdilik bekârım.
Ne zamandan beri tek başınıza dans ediyorsunuz? Solo dansın avantaj veya dezavantajları nelerdir?
15 sene sürekli Hollanda’da, İsveç’te ve Londra’da büyük dans topluluklarıyla dans ettim. Bu topluluklar içinde yer alırken de mutlaka solo performanslarım olurdu. 2004 yılında özgür olacağım, istediğim koreograflarla çalışacağım, kısaca kendi patronum olacağım bir gösteri hazırlamaya karar verdim. Her zaman çok beğendiğim ve daha önce çalışma fırsatı bulamadığım iki farklı koreografla anlaştım; birlikte uzun bir solo performans hazırladık. Tabii sponsorlarım da oldu. Bugüne kadar dünyanın birçok ülkesinde bu özel solo gösterimi sundum. Bunu başarmak benim için pek de kolay olmadı. Bir menajerim yok. Her şeyi kendim organize ediyorum. Bu yüzden, bazen yalnız hissetsem de, yaşam beni buralara getirdi ve danstan aldığım haz gerçekten çok büyük.
Sahne üzerinde dans ederken aklınızdan neler geçiyor?
Sahneye kendi dünyamla yani derin duygularımla çıkıyorum. O an her şey olabilir. O parlak sahne ışığının altında, kendimi müziğe, ritme ve enerjiye kaptırıyorum. Adeta kendimden geçercesine bedenim hareket ederken, içimde olup biteni seyirciye aktardığıma inanıyorum. Tutku, aşk, cinsellik gibi kadınsı hislerimi, bazen de acıyı veya hüznü. Gösteri esnasında dansıma odaklandığımdan ve kendimi seyirciye karşı sorumlu hissettiğimden tüm kontrolü elimde tutarım. Ancak perde kapandığında yaşadığım yoğun haz ve duygularla gözyaşlarımın da boşaldığı olmuştur.
Ne daha heyecan verici? Provalar mı, yoksa sunum anı mı?
Solo performansım bir saat sürüyor. Tabii buna hazırlanmak bir kaç ayımızı aldı. Prova süreci yani dansı oluşturma aşaması uzun ve çok ilginçtir. Ama daha da ilginç olan bir şey var. Dansın da sanki kendine ait bir yaşamı var. Zamanla, ben değiştikçe o da değişim yaşayabiliyor. Aynı performansı bir sene sonra sahnede farklı bir şekilde yorumlayabiliyorum. Demek istediğim, dans da zaman içinde büyüyor. Bu çok sihirli bir şey. Kendiliğinden bir şeyler ekleniyor veya eksilebiliyor. Bu değişimler hem bana hem de dansın ruhuna çok iyi geliyor. İşte bunu yapabilmek de solo çalışmanın en büyük avantajlarından bir tanesi.
Bu solo gösterinizin bir adı var mı?
Evet, son hazırladığımız bir saatlik performansımın ismi Magnolia. Bunu iki koreografla birlikte hazırladık. Ayrıca, farklı koreograflarla çalıştığım 10 veya 15 dakikalık farklı performanslarım da var. Bazen bir galaya davet ediliyorum veya başka dansçıların da çıktığı değişik konseptli gecelerde de yer alabiliyorum.
Bir hafta boyunca İstanbul Aksanat Dans Atölyesi’nin davetlisi olarak ileri seviyedeki genç yeteneklerle workshop’lar gerçekleştirdiniz. Türk dansçılarını nasıl buldunuz?
Aslında Türkiye’de tek tanıdığım dansçı Zeynep Tanbay’dı. Başka Türk dansçılarını tanımak ilgimi çekmişti. Buraya davet edildiğime çok memnunum ve gerçekten iyi koreograflarla ve dansçılarla çalışmaya aç olan hırslı gençlerle karşılaştım. Onlarda büyük potansiyel gördüm ve birlikte çalışmamız esnasında çok büyük keyif aldım. Benim için güzel bir deneyim oldu.
Genelde ne tür eserler sergiliyorsunuz; seyirciye bir şeyler iletme kaygınız var mı?
Teknik olarak klasik baleyi kullanıyorum ancak bugün yaptığım bir çeşit modern dans ve tamamen bana ait bir tarz. Bedenime uyumlu olarak yaptığım bu dansın bir adı yok. Mesaja gelince, özel bir mesaj iletme çabam yok ancak dans ederken yarattığım enerjiyle seyircime dokunabilmeyi hedeflerim. Onlara kendimden bazı hisler geçirebilmişsem gerekeni başardım demektir.
Son çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Bir okulda, lise son sınıf öğrencilerine klasik bale dersleri veriyorum. Solo gösterilere çıkıyorum. Ayrıca bir İsrail folkloru grubunda haftada iki kez gençlere klasik dans dersi veriyorum. Başka yeni projelerim de yok değil. Zamanla birlikte gelişecek projeler bunlar.
İstanbul’u nasıl buldunuz? İlk gelişiniz mi?
Bu İstanbul’a ikinci gelişim. 15 sene kadar önce de geldim ve görülmesi gereken tüm turistik yerleri gezdim. Bu sefer daha farklıydı. Sabah işe gidiyordum, dersten sonra bana kalan zamanlarda İstanbul’un farklı semtlerinde uzun yürüyüşler yaptım. Burada yaşayan insanların ortamlarını görmek istedim. Cihangir’i çok beğendim. Bana biraz Tel-Aviv’i çağrıştırdı.
Hayalinizde bir gün gerçekleştirmek istediğiniz büyük ve özel bir proje var mı? Dansla ilgili, ya da değil?
Evet, her şeyden fazla öncelik verdiğim bir proje var. Bir aile kurmak. Şu anda en büyük hedefim bu.
Dans dışında, hayatınızdaki en önemli 3 şeyi sorsam?
Aile, sağlık ve aşk!