Fakir çocuklara İngilizce öğretmek için, gönüllü olarak, Nepal’e gitmeye karar veren lise öğrencisi Vidal Meriç, kendisini Everest Dağı eteklerinde bulunan 500 yıllık Pema Choling Manastırı’nda buldu.
Öğrencilerle kurduğu sıcak ilişkinin hâlâ etkisinde olan Vidal Meriç ile onun Nepal yolculuğu ve geleceğe dair planları hakkında konuştuk. Annesi Suzi Sabaner ise bizimle hissettiklerini paylaştı
Nepal’e gitmeye nasıl karar verdin?
Nepal’e gidiş maceram, Uluslararası Sokak Çocukları (www.streetkids.org) örgütünün kurucusu olan Peter Dalglish’in Mayıs ayında okuduğum liseye gelerek, kendi uluslararası programını anlatması ile başladı. Dalglish, Katmandu’da bulunan örgüt için gönüllüler arıyordu. Okulda ilk dinlediğimde çok fazla konuyla ilgilenmemiştim. Birkaç gün sonra, Taksim’de arkadaşlarımla otururken, onunla karşılaştım.
Masamıza oturdu ve beni Nepal’e davet etti. Beş hafta sonra herhangi bir planım olmadan kendimi Nepal’de buldum.
Nepal’de neler yaptığını anlatabilir misin?
İlk on iki günümde eski bir “sokak çocuğu” olan ve kendi tur şirketine sahip, 18 yaşındaki rehberim Peter ile birlikte Everest Dağı’nı ve çevresini keşfe çıktım. Daha sonra, Everest Dağı eteklerinde bulunan 500 yıllık bir Budist tapınağında kaldım. Budist tapınağında hemen hemen hiç kimse İngilizce bilmediği için onlarla iletişim kurmakta oldukça zorlandım. Tapınakta kaldığım sırada tapınağa yarım saat uzakta olan köy okulunda İngilizce öğretmenliği yapmak istediğimi söyledim. Okul müdürüyle konuştuktan sonra, birinci ve yedinci sınıfa giden 88 öğrenciye ders vermeye başladım.
Nepal’e gitmeden önce herhangi bir plan yapmamıştım, herşey birden bire oluverdi. Oradaki çocuklara ders anlatmak, İngilizce öğretmek inanılmaz harika bir duyguydu. Daha önceden hiç öğretmen olabileceğimi düşünmemiştim. Batı kültüründe öğrenciler dersleri o kadar da ciddiye almazlar, okulu da çok fazla sevmezler. Fakat bu köydeki çocuklar sınıfta olmaktan, yeni bilgiler edinmekten çok mutluydular ve bana karşı da oldukça sıcaktılar. Derslerde kendilerini göstermek ve tahtaya kalmak için oldukça hevesliydiler. Orada iki hafta kalmama rağmen onlara birçok şey öğrettiğimi düşünüyorum. Bu da benim için inanılmaz bir tecrübe oldu.
Ayrıca rahiplerle birlikte aynı yerde yaşamakta benim için çok enteresan bir deneyimdi. Rahipler, manastıra gelen herkese oldukça nazik davranıyorlardı. Kesinlikle benim hiçbir iş yapmama izin vermediler. Öncelikle yemeği bana servis ediyorlardı. Beni hiç tanımıyor olmalarına rağmen, mümkün olduğu kadar benimle ilgilenmeye ve rahat ettirmeye çalıştılar. Bu ilgi, kesinlikle onların kültürlerinin ve geleneklerinin bir parçası.
Bize manastırdaki yaşamdan ve derslerden bahsedebilir misin?
Yabancı birisini gördükleri zaman çok sıcak ve saygılı davranıyorlar, yardımcı olmaya çalışıyorlar. Kaldığım manastır Everest Dağı’na çıkış yolun üzerinde olduğu için rahipler yabancı turistlere oldukça alışıklar. Onlar için alışılmadık değildim. Oranın halkı, küçük köylerinde, modern hayattan soyutlanmış bir şekilde yaşadıkları için, dış dünya hakkında çok az bilgiye sahipler. Bana Türkiye’nin nerede olduğunu sordular. Dinimi merak ettiler, Yahudi olduğumu söylediğimde, Yahudiliğin ne olduğu anlatmamı istediler, çünkü hayatlarında daha önceden hiç duymamışlardı. Onlara Yahudiliğin t
Manastırda yer yatağında yatıyordum ve sabahları saat 8.00’de kalkıyordum, Diğer rahiplerle birlikte kahvaltı ediyorduk. Giyindikten sonra okula yarım saat yürüyordum. Okul 10.00’da başlıyordu. Yarıma kadar dört ders verdikten sonra öğle yemeği için manastıra geri dönmem gerekiyordu. Yol bir saat sürdüğü için oldukça acele ediyordum. Öğleden sonra üç saat ders verdikten sonra manastıra geri döndüğümde zamanımın çoğunu kitap okuyarak geçiriyordum.
Dağ okulundaki çocukların öğrenmeye olan hevesleri görmek insanı gerçekten çok etkiliyor. Son gün çocukların fotoğrafını çektim. Şehre indiğimde resimleri bastırdım ve onlara yolladım. Daha önce hiç fotoğraf makinesi görmemişlerdi. Onlara gönderdiğim fotoğraflar belki kendilerine ait tek fotoğrafları oldu.
Everest Dağı’na çıktığın zaman ne hissettin?
Dağın eteğine kadar çıktım. Zirveye tırmanmadım fakat orası bile 5600 m yüksekliği ile Avrupa’daki herhangi bir yerden çok daha yüksekti. Oksijen az olduğu için nefes almak oldukça zordu. Manzara büyüleyiciydi. Orada bulunduğum süre boyunca 1800 fotoğraf çektim. Dağ gezintisi boyunca her gün rehberimle birlikte 7-8 saat yürüyorduk. Bu da benim alışık olduğumdan daha fazla bir antrenmandı. Nepal, kesinlikle, el değmemiş muhteşem bir ülke. Herkesin Himalayalar’ı görmesini isterim.
Okulun bittikten sonra bir seneliğine Katmandu’ya gitmeyi planlıyorsun. Bu kararı nasıl aldın?
Türkiye’ye geri döndüğüm zaman üniversiteye gitmeden önce, öğrenimime bir sene ara verip, tekrar Nepal’de öğretmenlik yapmaya karar verdim. Şu anda lise son sınıftayım, daha sonra uluslararası ilişkiler okumayı planlıyorum. Üniversiteyi bitirdikten sonra böyle bir şans bir daha elime geçmeyeceğini düşündüğüm için, bu projemi liseyi bitirdikten sonra gerçekleştirmek istiyorum.
Seneye Katmandu şehir merkezindeki yatılı okulda öğretmenlik yapacağım. Bu okulda okuyan çocuklar, dağda yaşayan çok fakir ve zeki çocuklar arasından özel olarak seçiliyorlar. Tamamen yardımlar ve bağışlarla ayakta duran bu okul aynı zamanda Nepal’in en iyi okulu sayılıyor. Bu okulda okuyan çocuklar İngilizce de dâhil olmak üzere en az 5 dil biliyorlar. Önümüzdeki sene tam olarak hangi dersi vereceğim bilmiyorum fakat bütün dersler İngilizce olduğu için istediğim bir derse de girebileceğim.
Bir annenin gözünden...
Bir anne olarak, Vidal, Katmandu’ya gideceğini söylediğinde neler hissettiniz? Tekrar gidecek olması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Suzi Sabaner: Nepal’e gideceğini söylediğinde önce şaka yapıyor sandım, fakat ciddi olduğunu anladığımda çok sevindim. Kendimde sosyal hizmet uzmanı olduğum için oğlumun bu tür gönüllü bir organizasyona katılması beni çok mutlu etti.
Organizasyonun başındaki kişi olan Peter Daghlish sokak çocuklarına kendi adamış Kanadalı bir avukat. Vidal, oraya, tek başına, beş haftalığına manastırdaki çocuklara İngilizce öğretmek için gitti. “Manastırda ne olabilir ki!” diye düşündüm, fakat her gün yeni bir plan değişikliği oluyordu. Vidal en uzaktaki manastırı seçtiği için, oraya pırpırlı uçakla gidebilmek için üç gün havalimanında beklemesi gerekti. Daha sonra bana kendisinden bir yaş küçük rehberiyle Everest’e çıkacağını ve telefonla ulaşılamayacağını söyledi. Oldukça endişelendiğimi söyl
Döndüğü zaman onu hiç bu kadar mutlu görmemiştim. Kendi yaşama amacını bulduğunu düşünüyorum. Başka bir imkânı olmayacağını düşündüğü için tekrar liseden sonra gitmek istiyor. Ben de onu destekliyorum.