Yeoşua küçük yaşlardan beri zengin ve güçlü olmayı aklına koymuştur. Küçük yaşlarda bile her işi arkadaşlarına parayla yapar. Edindiği huylardan biri de insanların zayıf noktaları ve zaaflarını öğrenerek, sonucu kendi menfaatine yönlendirmektir. Ona göre her insan parayla satın alınabilir ve herkesin bir fiyatı vardır. Ne iş yaparsa ya da teklif alırsa ilk sorduğu “bu işten benim kârım ne? Ben ne kazanacağım, ne menfaat sağlarım? Eğer bir menfaati yoksa, hiçbir şeyi yapmaz. Yıllar içinde çok zenginleşir. Bir kişi onun sayesinde kazanan birini tanıdıysa “Hep benim sayemde oldu” der. Herkes ondan birşeyler istemektedir. Etrafı insanlarla doludur. Devamlı kendisiyle gururlanır. İnsanların zaaflarını sayesinde zaman içinde büyük bir servetin sahibi olur. Artık güçlüdür. Devamlı aynaya bakar ve kendini çok güzel görür. Etrafındaki insanlarla devamlı alay eder. “Bu şişko yağ tulumu; bu gözlüklü dört göz; bu sırık, Allah boy vermiş, gerisini koyvermiş” diye insanları aşağılar. İnsanların yüzlerine karşı kırıcı davranışlar sergiler. İstediği her şey olmaya başlayınca da “Ben “kaderleri yazıyorum, ben Tanrıyım” diye garip sözler söylemeye başlar. Etrafındaki kızlarla gönül eğlendirir.
Zaman içinde çok cimrileşir. Yediği, içtiği hiçbir şey ona mutluluk vermez. Etrafı ondan yardım isteyen insanlarla, kalabalıklarla doludur. Ama bu kalabalığın ortasında yapayalnızdır. Hiç kimse onu sevmez. Sadece parası için gücü için yanına gelirler. Sevilmediği gibi arkadasından da konuşurlar. O kadar komplekslidir ki, bunları farkına varamaz bile. Onun lugatında “Saygı, sevgi, haysiyet, onur yoktur. Sadece menfaat ve para vardır. Bu dünyada hiçbirşey bedava değildir. İnsanları ağlatır. Hatta kötülük yaptığı zaman mutlu bile olur. Komşularından bu yaşlı dede bir gün Yeoşua’nın yolunu keser. Ona “Oğlum, bak tüm insanlar farklı farklı, çeşit çeşit görüyor musun? Kimisi güzel resim yapar, kimisi güzel para kazanır, kimisinin müziğe kabiliyeti vardır, kimisinin sesi güzeldir. Kimisi güzel konuşur. Yüce Tanrı kimisine sabır, kimisine güzellik, kimisine hepsini birden vermiş. Her insan Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır. Her insan kendi içinde bir değerdir, mücevherdir” der. Tanrı insanları yaratırken kötü insanları da yaratmış ki, iyilerin değerini bilelim, bazı insanlar bu dünyaya sadece iyilik yapmak için gelirler, kimisi etrafını mutlu etmek için. Bazılarını vardır ki, onlar da bu dünyaya sadece kötülük etmek için gelir.
Kimi insanlar vardır yıllar sonra gizli düşman olduğunu anlarsın. Seni adım adım takip ederler, ayağını kaydırmak için uğraşırlar. Kimi insanlar vardır, kalbini açarsın, menfaatin olmaz ama gerçek dostun olur, sevgisiyle seni sarmalar. Yani anlacağın oğlum yüce Tanrı, çeşit çeşit insan yaratmıştır. Kimisi bir kuruş için adam öldürür, kimisi insanlara dağıtır. Kimisi insanlarla alay eder, kimisi insanları olduğu gibi kabul dere. Onları değiştirmek yerine sevgisiyle yola getirir. “Kalp kırma” diye nasihatte bulunur. Yeoşua yaşlı dedenin ne demek istediğini anlamaz bile. O bildiği yolda ilerlemeye devam eder. Soğuk bir Aralık akşamı kapısı çalınır. Yaşlı dede elinde bir paketle gelmiştir. Yeoşua “Ne istiyorsun?” der. Yaşlı dede “Sadece sana bir hediye getirdim” deyince Yeoşua onu içeri alır. Hediyeyi çok merak etmektedir, “Ben sana birşey yapmadım ki, bu ne hediyesi?” diye sorar. Çünkü hiç kimse ona durup dururken hediye almaz. Bu da nedir böyle? Yaşlı dede elindeki Hanukiya’yı çıkartır. Mumları koyar ve anlatmaya koyulur. “Burada gönderdiğin mumlar renk renk. Tıpkı insanlar gibi. Neyi simgeliyorlar biliyor musun oğul? Biri sevgiyi, biri inancı, biri adaleti, biri dayanışmayı, biri umudu, bir diğeri de birlik ve beraberliği simgeliyor.” Bunların hepsi de Tanrı’nın mucizelerini simgeliyor. Yeoşua “Banane” bundan, ben Hanuka falan kutlamam”. “Bu ne saçmalık” diye fikirini belirtir. Yaşlı dede Hanukiyayı bırakır ve gider. O geceden sonra Yeoşua ne zaman birinden menfaat için para alsa için bir sıkıntı kaplamaya başlar. Gittikçe yalnız kalmaya başlar. Sinirleri bozulmuştur. Sonunda sağlığı bozulur. Bir arkadaşı “Sen insanların kaderini yazdığını söylüyordun. Bak işte bir yaradan var, asıl o senin kaderini yazıyor” der.
Yeoşua günlerce ağlar. Sanki ağladıkça yaptığı kötülüklerde içinden çıkmaktadır. Bir sonraki Hanuka bayramında neden Hanukiya yakıldığını öğrenmiştir. Tanrı’nın muczilerini o da görmeye başlamıştır. Ama çok geçtir. Yapayalnız kalmış, sevgi, mutluluk nedir hala öğrenememiştir. Tek öğrendiği şey şudur:
İyilik yapılırsa bir gün muhakkak sahibine gelir gelir. Bu hemen olabilir, ya da uzun yıllar sonra olabilir. Karşılıksız iyilikler bu dünyada yapılmış olan farklı bir davranış şeklidir. Var oluş nedenlerimizden biri de küçük de olsa bir fark yaratmak değil midir? İnsan iyilik yaparsa ona iyilik yaptığı kimse karşılığında iyilik yapmasa bile yüce Tanrı bu iyiliği görür ve o kişiyi ödüllendirir. Bu gün dünyada karşılıksız iyilik yapan ender insanlardan biri olur. Bir fark yaratır.
Hag Hanuka Sameah.