Lizbon kıyılarından çıkan Fado geleneğini tüm dünyaya taşıyan Mozambik asıllı genç diva Mariza, milyonları büyülemeye devam ederken, yepyeni şarkılarıyla İstanbul’a geldi… Latin Grammy Ödüllü sanatçı, son albümü ‘Terra’dan, Türkiye’de de çok satan ‘Fado Em Mim’, ‘Fado Curvo’ ve ‘Transparante’ albümlerinden en özel şarkılarla, 20 Şubat Cumartesi akşamı İş Sanat'taydı.
Afrika köklerini hiç unutmayan şarkıcı, ilk tanışmamızdan beri de İstanbul’u ve Türkçesini öğrendiği çayın lezzetini unutmuyor. Sesi de tıpkı demli bir çay gibi insana kendini iyi hissettiriyor…
Sizinle ilk tanışmamız üzerinden neredeyse üç yıl geçti ve şimdi sadece en popüler Fado şarkıcılarından biri olarak değil aynı zamanda dünya müziği kategorisindeki divalardan biri olarak gösteriliyorsunuz, bu bir sanatçı için büyük bir sorumluluk değil mi?
Müzik yapmak her zaman bir sorumluluk. Müzik yaparken hissettiklerinizi paylaşıyorsunuz ve sorumluluk beraberinde geliyor. Ama hiçbir zaman bunları düşünerek ya da planlar yaparak şarkı söylemiyorum, sadece hissettiklerimi söylüyorum, hepsi bu…
Fado, sahnede sanatçının ruh haline göre serbest, doğaçlama yapılan melodilerle lirik bir şarkı söyleme tarzı; peki sizin sahnedeki ruh haliniz nasıl oluyor?
Müzik beni alıp götürüyor ve ben onu takip ediyorum. Bir sevgili, bir erkek arkadaş gibi beni heyecanlandırıyor. Ben sadece sesimi küçük bir araç olarak kullanıyorum, beni ve dinleyicileri asıl alıp götüren melodiler ve şarkılar…
Şimdi son albümünüz Terra ile Fado’nun Latin Grammy’sini kazanmış bir divasınız ve Grammy kazanmış ilk Portekizli sanatçısınız. Bu başarınıza Portekiz halkının tepkisi nasıl oldu?
Böyle prestijli bir ödüle sadece aday olarak bile, zaten kazanmış kadar oldum. Portekiz’de herkese söylediğim, bir Fado şarkıcısı olarak bu şekilde kabul gördüğüm için ödülü dert etmediğimdi ama elbette böyle bir ödülü almam herkesi mutlu etti.
Henüz 5 yaşındayken Fado söylemeye başlamışsınız, o kadar küçük yaşta Fado’ya nasıl tutuldunuz?
Çok geleneksel yaşayan insanların ortasında büyüdüm. Müzik benim için sihirliydi, elbette Fado’nun anlattıklarının farkında değildim. Benim için şarkı söylemek Fado demekti. Fado’ya aşık olduğumun da farkında değildim, sadece çok seviyordum.
Kariyerinizin ilk yıllarında Amalia Rodrigues ile karşılaştırılıyordunuz ama şimdi dünya müziği arenasında ne zaman yeni bir sanatçının bülteni elime geçse size diva olarak gönderme yapılıyor, peki yeni sanatçılar arasında sizin favorileriniz kimler?
Amalia Rodrigues bir tane ve yegâne ve hep öyle kalacak. Benim için onunla karşılaştırılmak bir onur. Yeni sanatçılarla ilgili olarak bana gönderme yapıldığını bilmiyordum ve şaşırdığımı söyleyebilirim ancak o kadar çok seyahat ediyorum ki, yeni şarkıcıları takip edebildiğimi söyleyemem, çünkü özellikle eski şarkıları ve geleneksel Fadoları dinliyorum. Tek bildiğim birçok yeni şarkıcının Fado söylüyor olduğu…
Geleneksel Fado’ya sadece bir Portekiz gitarı ve bir ya da iki viyola eşlik ettiği halde, siz müziğinize ayrıca piyano, yaylılar ve hatta ilhamını Afrika’dan almış bir perküsyon katıyorsunuz, bir sanatçı olarak siz kendi Fado’nuzu nasıl tanımlıyorsunuz?
Amalia Rodrigues de bunu yapıyordu. Ben de ilk albümümden beri yapıyorum ve Fado’nun efsane isimlerinden Carlos do Carmo da aynı şekilde. Ama özellikle son albümüm Terra, yıllarca seyahat edip farklı kültürleri tanımamdan ötürü daha çok renk taşıyor olabilir, çünkü ben de müziğim de değişiyor…
Güzel melodilerine rağmen, Fado’ya çoğunlukla yas dolu ve oldukça melankolik sözler eşlik ediyor, kendi ruh halinizi dengelemek için popüler müzikler de dinliyor musunuz?
Elbette dinliyorum ama daha çok geleneksel Afrika, Brezilya müzikleri hoşuma gidiyor çünkü köklerimde de bu müzikler var. Beraber çalıştığım Pasion Turca ekibi de her defasında bana Türkçe albümler hediye ediyor. Ancak Fado söylerken şarkılar beni kendi ruh halimden uzaklaştırsa bile çocukluğumdan beri söylediğim için melankoliye takılmıyorum.
Dünya müziği arenasındaki bazı sanatçılar tıpkı Buika’nın pop yıldızı Nelly Furtado ile yaptığı gibi, düetlerle gündeme geliyor; eğer bir pop düeti yapacak olsaydınız, kimle çalışmak isterdiniz?
John Mayer harika olurdu. En sevdiğim erkek pop vokallerinden biri John Mayer, sanırım en çok onunla beraber şarkı söylemek isterdim.
Fado, denizciler hakkında hüzünlü öyküler anlatıyor, ayrıca çok derin hasret şarkıları bunlar; sözleri ve hikâyesiyle çok etkilendiğiniz özel bir Fado şarkısı var mı?
Albümlerimdeki şarkılar olabilir çünkü hepsini çok özenle seçiyorum ve hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri var, hepsi çok özel şarkılar, içlerinden bir tanesini seçmek, bir anneye çocuklarından hangisini daha çok seviyorsun diye sormak gibi olurdu…
Son albümünüz ‘Terra’ öncekilerden oldukça farklı, sanki kişisel ifadenize daha çok yer bırakmış gibi, buna katılıyor musunuz?
Tamamen katılıyorum ve bunu hissetmiş olmandan çok mutlu oldum. Doğal olarak değişiyorum. Bir kadın, bir birey ve bir şarkıcı olarak herkes gibi büyümeye, olgunlaşmaya ihtiyacım var ve olgunlaşıyorum. Eğer kendimi kişisel olarak daha çok ifade etmeye başlayamasaydım, bir sorun var anlamına gelirdi.
Albümünüz ünlü İspanyol yapımcı ve Flamenko gitaristi Javier Limon’un elinden çıkmış, sanki onun eli değince albüme biraz caz havası gelmiş gibi…
Sanırım albümü her dinleyen farklı duygular alabiliyor.Bazı arkadaşlarım albümde daha çok Küba müziklerini hissetmişler, kimisi daha çok Flamenko tadı alıyor, sen caz duygusu almışsın ve bunların hepsi herkese göre ayrı ayrı doğru olabilir ama net bir tanım yapmak gerekirse bu albüm “daha çok ben” diyebilirim.
Albümünüzde ayrıca Flamenko caz şarkıcısı Buika’yla ‘Pequenas Verdades’ adlı şarkıda düet yapıyorsunuz ve her ikinizin de Afrika kökleri var, peki bu şarkının hikayesi nedir?
Bana Buika’nın CD’sini yakın bir arkadaşım vermişti ve dumanlı sesine âşık olmuştum. Beraber çalıştığım Javier Limon’un plak şirketinde olduğu için aklımdan beraber şarkı söylemeyi geçiriyordum ama kabul etmeyebilir diye sormaya çekiniyordum. Bir gün stüdyoda Javier’e soruverdim, Javier’in telefon açmasından yarım saat sonra Buika stüdyodaydı. Çok sıcak biri ve sesine bayılıyorum. Şarkı, yol gösteren küçük gerçeklerden ve aşktan bahsediyor…
Daha önce de İstanbul’da bulundunuz, peki şehrin tadını çıkaracak vaktiniz oldu mu?
Konser için bir şehre geldiğimde şehrin tadını çıkarmak için vaktim olmuyor, ama İstanbul’da kendimi Lizbon’da gibi hissediyorum. Özellikle köprü, yemekler, Boğaz, insanlarınız hepsi bana Lizbon’u hatırlatıyor ve İstanbul’da kendimi çok rahat hissediyorum.
Sizce hangi şarkınız İstanbul’a en çok yakışan şarkınız olurdu?
Bütün şarkılarımı çok seviyorum ama İstanbul’u ve insanlarını kendime çok yakın hissettiğim için onlarla çok fazla ortak duygu paylaştığımı hissettiğim için ‘Fado Em mim (İçimdeki Fado)’ albümümdeki, ‘O gente da anha minha terra (Toprağımın insanları)’ şarkısı bu şehre çok yakışır diye düşünüyorum.
Cenk ERDEM