Genç kalemler/ Tüketiyoruz... Tükeniyoruz...

Gençlik - Eğitim
3 Mart 2010 Çarşamba

‘Tüketiyoruz!’ Elimizdeki, çevremizdeki, dünyamızdaki herşeyi, her duyguyu, her ilişkiyi ve galiba pek de farkına varmadan yaşamımızı, en azından bizden sonraki nesillerin yaşamını tüketiyoruz...

Her ay sadece ABD’de mağaza katalogları için sekiz milyon ağaç kesiliyor! Her beş saniyede bir 60.000 naylon torba tüketiliyor!

Quo vadis insanoğlu? Kendini tükettiğinin farkına varmayan insanoğlu, bu yolun sonunu görüyor mu? Tüketim... Nereye kadar?

Tüm bu düşünceler geçen hafta Viyana’da yolda yürürken bir anda geçti aklımdan.

TDK’nın Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “kişilerin gereksinimleri nedeniyle üretilen veya yapılan şeyleri kullanması ve harcaması” olarak tanımlanan tüketim, takastan bu yana bir hayli yol kat etmiş, ‘gelişmiş(!)’ gözüküyor. Bugün tüketim bir çılgınlığa dönüşmüş. Gücü olan için çılgınca bir alışveriş, gücü olmayan için ise çılgınca bir alışveriş isteği...

Tüketim ekonominin şah damarı olabilir, fakat bunu bir çılgınlık haline getirmek?

Neden tüketiyoruz?

Özel günler... İnsanları tüketmeye iten özel bir güç. Mağazalar özel günler için yeni koleksiyonlar üretiyor, tüketim çılgınlığına uygun ortamı sağlıyor. Herkesi içine alan bu çılgınlık fırtınası geride kimseyi bırakmaya niyetli değil! Özel günlerin bir gelenek haline getirildiği dünyada insanlar arkadaşlarına ve akrabalarına irili ufaklı hediyeler alıp onları mutlu etmeye çalışıyor. Hiç niyeti olmayanlar bile sağından solundan etkilenip sanki bu bir zorunlulukmuş gibi davranıyor...

Sevgililer Günü’nde birbirine hediye almayabilen, birlikte romantik bir yemeğe çıkmayabilen kaç ‘sevgili’ var? Hele bu özel günü unutan sevgilinin vay haline! Çevrenizdeki insanlara sorun, samimice cevap versinler. İşte o zaman göreceksiniz ki Sevgililer Günü birçoğu için salt bir zorunluluk! Tüketim bugün bir zorunluluk. Anneler Günü, Babalar Günü, Öğretmenler Günü, Kadınlar Günü, hatta 2010 Yoncahes ajandasının sayfalarını çevirecek olursanız, Avukatlar Günü, Dünya Madenciler Günü, Dünya Hemşireler Günü... Sonsuz sayıda gün! Hatta senenin bazı günlerine iki üç ‘gün’ sığdırılmış! Şaşırmamak elde değil... İnsanı satın almaya zorlayan, satın almazsa ayıplayan bir sistem... Dünyanın ekonomik bir kriz yaşadığı günümüzde Türkiye Reklam Konseyi’nin öncülüğünde başlayan “Alın Verin Ekonomiye Can Verin” kampanyasına kulak verelim. Kampanyanın reklamlarında alacağınız bir sakızın, bir oyuncağın dahi ekonominin çarklarını döndürmeye yardımcı olacacağı söyleniyordu! Belki içinde bir gerçeklik payı var ama neden “Üretin Üretin Ekonomiye Can Verin” ikinci bir slogan olarak yer almadı hiçbir kampanyada? Üretmeden tüketmek, işte çağımızın hastalığı...

Tüketim çılgınlığının bir diğer sebebi ise yeni trendler. Her yıl daha gelişmiş bir modeli çıkan elektronik aletler, her yıl bir yenisi tasarlanan araba modelleri, bir sonraki yılda ‘out’ olan elbiseler... Örnekleri çoğaltmak mümkün. İnsanı alışverişe iten ve ona ekonominin çarklarını döndüren kişi ünvanını veren garip bir sistem... İddia edildiği gibi ihtiyaç karşılamak değil, ihtiyaç yaratmak amaç. Bazen gayet açık bir şekilde insanla dalga geçiliyor. Örneğin bir üst model diye sunulan bir cihaz, bir alt model cihazdan daha az yetenekli olabiliyor... Ama insanoğlu bunu görmüyor, çünkü önemli olan bir trende ayak uydurmak. Hiç de yıpranmamış, eskimemiş bir ürün yeni modelin piyasaya çıkmasıyla birlikte aniden yıpranmış, eskimiş oluyor. Rasyonel insan irrasyonel davranışa itiliyor.

Her sene düzenlenen trend fuarlarında ‘bu sene buna ihtiyacınız olacak’ dayatması reklam dünyasının gerçeküstülüğünde gizleniyor. Amerikalı fotoğraf sanatçısı Chris Jordan’ın tüketim çılgınlığına dikkat çekmek için yaptığı projede, ABD’de her gün 426000 cep telefonunun çöpe atılması tek bir fotoğrafta 426000 cep telefonunun görüntülenmesiyle çarpıcı hale getirilmiş.

 Kuşkusuz, indirimler tüketim çılgınlığını tetikleyen en önemli faktör. Verilen indirim kartları, hediye çekleri, kredi kartlarına özel yapılan taksitler ve kampanyalar insanlara pembe bir dünya sunarak onları bir tüketim labirentine sürüklüyor. Özellikle kadınlar, üzerinde indirim etiketi olan her ürüne saldırırken indirim günlerinde yaptıkları alışverişlerin ne kadar gereksiz olduğunu ancak kredi kartı faturaları kabardığında ve taksitler on iki ay boyunca hayatı bir kâbusa dönüştürmek için onları pusuda beklediğinde fark ediyorlar. Ürünlerin fiyat etiketine değil, %40, %50, %70 yazan etiketlere bakarak karar veriyorlar... Fiyatı indirilmişse her ürün alınmalı! İhtiyaç var mı? Hiç önemli değil, fiyatının indirilmiş olması yeterli!

Geçen hafta Viyana’daydım. Bir sokakta gördüğüm reklam ve altına yapılmış olan graffiti tüm bu düşüncelerimin nedeni.

Duvardaki bir deterjan reklamında şu sözler yer alıyordu.  ‘Konsumieren Sie weniger!’ (Daha az tüketin). Konsumieren (tüketmek) demek... Reklam değil, altındaki graffiti çarpıcı... Mor ve pembe spreyle yazılmış ‘konsum-irren’.‘Konsum’ = tüketim, ‘irren’ =  Irrenhaus, yani tımarhanenin irren’ı... Fazla söze ne hacet...

Roslyn SAFTEKİN

* Üsküdar Amerikan Lisesi 11. sınıf öğrencisi