28 Şubat Pazar günü Purim kutlamaları çerçevesinde iki ayrı kutlamaya katıldım. Bunlardan birincisi sabah Balat Ahrida Sinagogu’nda gerçekleşen Şişli Talmud Tora gençlerinin gösterisi diğeri ise akşam saatlerinde Sunny Days Balo Salonu’nda “Purim Sirki” temalı gösteriydi. Sabahki kutlamada önce Şişli Talmud Tora’daki çocukluk zamanlarıma gittim. Şlomo ve Estella Çiprut yönetimindeki çocuk korosu ve tiyatrosu beni seneler evvelki Şişli Sinagogu’ndaki kutlamalara götürdü. Kendilerini bir kez daha senelerdir gösterdikleri sabır ve çabaları için tebrik ederim. Ancak gösteri esnasında Sinagog gabayının sessizlik konusunda Yahidleri kimi zaman uyarmak zorunda kaldığını fark ettim. Anlaşılan her ne kadar izledikleri kendi çocukları olsa da izleyicilerin sıkıldıkları anlar oluyordu. Koronun hemen ardından ise İzzet Barokas ve ekibinin “Big Band” tarzı kendilerine has yorum ve kostümleri ile özgün bir şekilde Purim şarkılarını seslendirmelerini herkes merakla izledi. Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya da konuşması esnasında bu tarz yeniliklerin geniş topluma tanıtım projesinde kullanılabileceğinden söz etti. Balat Sinagogu’ndan ayrılırken geçmiş yıllara oranla katılımın bu sene az olduğunu öğrendim.
Akşam saatlerinde ise sabahın yorgunluğu ile çok da istekli olmadan Sunny Days’deki kutlamaya gittim. Daha alt katlara inerken asansörde gözlerime inanamadım. Koskocaman bir şişme gemi, geminin üstünde eğlenen 7’den 70’e dindaşlarımız, ardından kapıda bizi karşılayan bir bando… Her ne kadar kutlamanın adı “Purim Sirki” olsa da hayal gücünün bu kadar zorlandığını ve içeride gerçek atlar ile gezinen çocukların olacağı, sihirbazdan, pamuk şekercilere, palyaçolardan, hokkabazlara gerçek bir sirki tahmin edemezdim. Şaşkınlığımı daha üstümden atmadan içeride senelerdir görmediğim arkadaşlarımı Purim geleneğine uygun bambaşka kıyafetlerde gördüm. 1500’ü aşkın misafir, çocuklar yaşanılan coşkunun tarifi imkânsız bir ortamındaydık. Kalabalıktan zor da olsa sahneye yaklaştım. Rav Mendy ekibi ile animasyon yapıyor hemen yanında sunucumuz gazetemizin spor sayfasından Nedim Abolafya katılımcıları tam anlamıyla gaza getiriyordu. İçeride kimi arasanız var… Uzun zamandan beri aklımdaki “Cemaat olarak duyarsızlaşıyor muyuz? “ sorusuna kalabalık danslar, şarkılar ile cevabını veriyordu. Mekânı terk ederken eskileri görmenin mutluğunun yanında yeni arkadaşlarla tanışmış, içimde “Bir daha ancak seneye böyle bir faaliyet!” diyerek buruk bir sevinç yaşıyordum. Dönüş yolunda aklımda yeni bir soru işareti oluştu: “Peki biz nerede hata yapıyoruz?”
Son zamanlarda birçok cemaat kurumunda bir faaliyet enflasyonu ile karşı karşıyayız. Ardı ardına tiyatrolar, gösteriler, otellerde hafta sonu faaliyetleri, partiler, seminerler… Her salı gelen bilgilendirme mailleri yakın zamanda sayfalar dolusu olacak gibi geliyor… Peki, bu faaliyetler ne kadarı başarılı geçiyor dersiniz? Ya da hangisi bir Pazar akşamüstü 1500 kişiyi pek de özel olmayan bir mekâna toplamayı başardı? Rav Mendy’nin düzenlediği faaliyette sınırsız yemeğin içkinin ve eğlencenin bedava olması tabii ki bir etken ancak asıl başarısında bundan çok daha fazla etken olduğunu biliyoruz. Bu konuda ben de cemaatin bir yerlerinde gönüllü olarak görev alan bir genç olarak, söz hakkım olduğunu düşünüyorum. Son zamanlarda yüksek katılımlı Limmud, Yahudi Kültürü Avrupa Günü,Yoel Ülçer Seminerleri gibi faaliyetlerinin altında hep aynı imzaların olması sizce bir tesadüf müdür? Bundan birkaç sene evvel bir gençlik derneğinin çatısı altında “Ben Purim partisi yapacağım, ama bu partide birkaç tane at, profesyonel bir animasyon şirketi, özel bir konsept ve dekor, en yeni hit parçaları çalacak dj’ler bunun yanında sınırsız içki ve yemek hem de ücretsiz olacak” deseydim acaba nasıl bir cevap alırdım merak ediyorum? Geçtiğimiz günlerde Dostluk’ta bir kültür ve sanat haftası düzenlendi ve en yüksek katılım Dostluğun meşhur Moiz’ inin ve Los Paşaros Sefaradi’nin gösterisinin olduğu gece oldu. Diğer gecelere katılım azlığından dolayı yönetimin duyduğu rahatsızlığı bu gazeteden okuduk. Peki yanlış neredeydi? Madem ki, toplum duyarsız o zaman son gece Dostluk’un salonu nasıl doldu? Peki gençlerin yeni “Top” mekânlara kayması ve dernek faaliyetlerinden uzaklaşmasından sıkıntı yaşayan, katılım azlığından yakınan gençlik derneklerimize ne diyelim? Alışveriş merkezlerini kapatamayacağımıza, değişime engel olamayacağımıza göre, demek ki, artık rakiplerimizi daha iyi tanıyıp oyunu kuralına uygun oynamamız gerekiyor. Televizyonlarda dizi furyası devam ederken ve hepimizi ekranlara kitlerken bizi derneklere çağıranlar rakiplerinin o akşamki şampiyonluk maçları ve diziler olduğunu, çocuklara faaliyet düzenleyenler ise artık çocukların bizim çocukluğumuzdan farklı olduklarını ve onlara ulaşmanın yeni yolları olduğunu kabullenmek zorundalar… Tek çare değişime ayak uydurmak, tıpkı Rav Mendy’nin bize gösterdiği gibi…
Artık başarısız geçen her faaliyetten sonra kurum ve dernek yöneticilerinin bir kez daha düşünmesi gerekiyor. Pazar gününe kadar hatayı kendimde arardım ama ne yazık ki, artık şapkayı önümüze koyup “Nerede hata yapıyoruz?” sorusunun cevabını düşünme vakti geldi. Şu sıralarda farklı kollardan sürdürülen liderlik seminerlerinde mutlaka “sürdürebilirlik” konusunun da ele alınması gerekiyor. Bir başkandan diğer başkana nasıl bayrağın hep yukarda kalabileceği, bugüne değil geleceğe nasıl yatırım yapabileceğimizin tartışılması ve bu şekilde kararlar alınması hepimizin yararına olacaktır. Bunun yanında Rav Mendy’nin bize verdiği bir takım olma dersi de var. O akşam kendi grubundaki gençlerin hepimizi coşturmak için gösterdiği çabayı, beraberliği göz ardı edemeyiz. İşte profesyonel desteği, doğru iletişim kanallarıyla fikir liderlerine ulaşmayı bir de üstüne takım olmayı ekleyince başarıyı elde etmeniz kaçınılmaz oluyor. Sözüm asla cemaatin herhangi bir kolunda gönüllü çalışan ve sayısız başarılara imza atan gizli kahramanlara değil; ama içimdekileri anlatmasam olmazdı… Sanırım hepimizin Rav Mendy’den bu konuda ders almamız gerekiyor.
En az 1500 kişinin bir arada olacağı, beraberce şarkılar söyleyip eğleneceğimiz nice Purim’lere…