Gazetemiz yazarlarından Miriam Şulam’ın bir düşü daha gerçekleşti. İmza attığı başarılı söyleşiler kadar hayatı ve insanı tüm renkleriyle resmeden, duygulandıran, düşündüren şiirler de yazan Şulam, yapıtlarını ‘72’ adlı kitabında bir araya getirdi
Şiirlerin mutlaka şairin hayatında ya da yakın çevresinde bir karşılığı olduğunu, onun hayata bakışını yansıttığını düşünürüm. Genel anlamda baktığımızda Miriam’ın şiirleri aydınlık, iyimser ve ümit dolu. Bu onun, yaşamın karanlık arka sokaklarını bilmediğinden ya da insan denen varlığın adını inkâr eden öteki yüzünü tanımadığından değil, hayat yolculuğunda hoşgörü ve sevgiyi her şeyin üstünde tuttuğundandır.
Sevgili Miriam’la şiir dünyasında dolaştık.
Şiirlerini okuduktan sonra şöyle bir yargıya vardım: ‘Miriam şiirle düşünüyor.’ Sen bu konuda ne dersin?
Neden olmasın! Gerçekten bu son bir yıldır, bir şeyler aklıma takıldıkça, onları hemen sürprizlerle dolu şiirsel boyutlara taşıyorum. Sürpriz diyorum, çünkü konuyu yazmak için oturduğumda nasıl bir şey çıkacağını ben bile bilmiyorum. Her şey bir anda oluveriyor.
Genelde minik öykülerden oluşan şiirsel anlatılarına, hayatına değen kişilerin ve yaşadığın duyguların konu olduğunu düşünüyorum. Bu bağlamda, yazıların sende olup bitenlerin bir yansımasıdır diyebilir miyiz?
Hepimiz farklı olaylarla, benzer duygular deneyimliyoruz. Bunları bazen kendi yaşanmışlıklarımdan, bazen de hayal gücümü devreye sokarak kendime has bir üslupla yazıya döküyorum. Yazılarım sadece bende olup bitenle kalmıyorlar. Bazen, başka kişilerde gözlemlediklerimi de empati yoluyla yazıyorum. Katıldığım kişisel gelişim veya felsefe dersleri, okuduğum farklı kitaplarda yakaladığım konular da var yazılarımda. 72’de, yaşamın içinde olan ve bizimle varolan farklı kavramları Miriam’ın özgür kalemiyle yorumluyorum.
İlham perin kendiliğinden mi gelir yoksa onu sen mi çağırırsın?
Onun bir yere gittiğini de kim söylemiş… O, benimle uyur benimle uyanır. Her yerde bana eşlik eder. İnanılmaz keyiflidir ilham perim. Olmadık yerde bana bir şey fısıldar ve işte o an kafamın içinde fikirler dönmeye başlar. İçimi sıcacık bir heyecan kaplar ve sözcükler bir çırpıda yazıya dökülüverirler. Bazen de perime ‘bunu mutlaka yazmam gerek’ diye fısıldıyorum. Günlerce üstünde düşünüyorum. Mesela dilenci kelimesine taktım bir ara, Dilencisi ne çokmuş yazım öyle çıktı. Hipnozu yazmalıyım dedim, Barcelona’yı Hipnoz’la anlattım. Bir de Otopsi vardı. Aynı hafta içinde üç kez bu kelimeyle karşılaştım. Üç kez tekrarlanan her şeyi mesaj olarak alırım. Böylece, doğru an geldi ve bir oturuşta o yazımı da yazdım.
‘Yazmak’ adlı anlatında, yazmaktan ne kadar büyük bir keyif aldığın belli oluyor. Bugüne kadar başka neler yazdın?
Ben liseyi yurtdışında okudum. O dönem, hiç üşenmeden uzun uzun mektuplar yazardım. Mektuplarım bağımlılık yaratırdı. Birinin doğum günü varsa, hediyenin yanına eklenecek kartlar hep bana verilirdi. Daha sonra, bar-mitsva mum törenlerini yazmaya başladım. Orada da ilham perimle çok eğleniyoruz çünkü her çocuğa ve ailesine, onlara özel, ayrıcalıklı bir mum töreni yaşatmalıyım. Kişiye özel şarkı sözleri yazmak da apayrı bir keyif benim için. Özel günlerde eşine, çocuğuna veya arkadaşına sürpriz veya bir konuşma yapmak isteyen yine bana geliyor. Geçen sene, marka danışmanı arkadaşımla, üç farklı projede metin yazarı olarak görev aldım. Bir de tabii Şalom’da sanat ve yaşam sayfalarında yer alan, zevkle yaptığım söyleşiler var. Bir yandan yeni insanlarla tanışıp, diğer yandan onları kendi tarzımla tanıtmayı çok seviyorum.
Şiir yolculuğun nasıl başladı ve hayatına neler katıyor?
Bir buçuk sene kadar önce, aile dostumuz Uğur Koçlu bize komşu oldu. Hobi olarak şiir yazıyormuş ve birçok kitap yayımlamış. Son kitabındaki yazıları okudukça kendisine büyük bir hayranlık duydum. ‘Şiir yazmak çok keyifli bir şey olmalı. Acaba ben de denesem mi?’ diye sordum. Bana verdiği cevabı hiç unutmuyorum: ‘Şiir yazmak tıpkı plak doldurmak gibidir, ruhun üzerinde hayatın bıraktığı çizikleri kâğıda dökebilmektir. Kendini düşün, kendi kendine düşünmeyen ötekilere bir şey veremez. Şiir, beyin ile kalp arasındaki devreyi kesebildiğinde, ruhun şakalaşarak dizelerde yuvarlanmasıdır komşum.’ dedi. İşte ustasından böyle güzel bir tarif alınca, ilk deneme yazım ‘Kendimle başbaşa’ ortaya çıktı. Sonra da birbiri ardına diğerleri geldi.
Facebook’ta ‘Miriam’ın Kalemi’ adında bir grup oluşturdum. Yazdığım yazıları üyelere gönderdim. Tepkiler ve yorumlar çok güzeldi. Önce tanıdıklar üye oldu, ardından bir baktım tanımadığım birçok okuyucum oluşmuş. Bu da beni inanılmaz motive etti. Ben yaşadıkça yazıyorum, yazdıkça yaşıyorum. Paylaşmayı da hep çok sevdim. İşte bunları yazarken her ikisini birden yapabiliyorum.
Aynı zamanda resim de yapıyorsun, kitabında bunun örneklerini de görüyoruz. İki sanat dalı arasında bir bağ kuruyor musun, karşılıklı bir etkileşme oluyor mu?
Kesinlikle. Hepsi bir bütünün parçaları. Bence sanatın her dalı, insanın kendini ifade etmek için seçtiği yoldur. Ben hem fırçamla hem de kalemimle kendimi ifade edebildiğim için çok şanslıyım. Fırtına adlı tablom Fırtına adlı yazıma ilham kaynağı oldu. Bazen de bunun tam tersi olabiliyor. Bu sene soyut resim çalışmaya başladım, o kadar sevdim ki, Soyutlama adlı yazım doğdu.
Şiirlerinle okurlara neler iletmek istiyorsun?
Oooo.. neler neler! Coşkulu olmayı, gerçekten sevmeyi, vermeyi, hayır demeyi de bilmeyi, kötü olarak tanımladığımız durumlardaki iyiyi fark etmeyi, mucizelere inanmayı, iç sese kulak vermeyi, anı yaşamayı, bol bol üretmeyi, olumlu ve yapıcı olmayı, başkalarıyla değil kendinle uğraşmayı, kendini keşfetmeyi.
Sevgi, farkındalık, umut, af ve şükür duygularına çok sık rastlıyoruz şiirlerinde… Yaşam felsefeni kısaca anlat desem neler söylersin?
Evrenin kesinlikle sihirli olduğuna inanıyorum. İste olsun; olmuyorsa da mutlaka iyi bir sebebi vardır. Tesadüf dediğimiz şey aslında bizim için olması gereken şeydir. İnsanların enerji boyutunda birbirlerini çektiklerine de inanırım. Ben, her insandaki güzeli gören biriyim, karşıma hep güzel insanlar çıkıyor nedense. Diğerleri, bana bir şeyler öğretmek adına hayatıma geçici olarak giren ve çıkanlardır. Yaşarken hedef koymak çok önemli. Seni yapmaya götüren şey odur çünkü. Bir de sevmek lazım. Yaşamayı sevmek, insanı sevmek. Sevgiyi hissettiğin her ilişki güzeldir. Aşk’a gelince, onu içimizde hissedebilirsek o her yerdedir.
Sana çok özel gelen bir şiirin var mı?
Benim için hepsi çok özel. Her yazımın ardında bir hikâye var. Hepsi bir sebepten ötürü yazıldılar ve farklı konulara değiniyorlar. Yine de bir kaç tane seçmem gerekirse: Evren Market’te kampanya var, Bahar temizliği, Ayin, Hayaltonik ve Ne alaka.
Kitabıma Mutluluk Sokağı yazım ile başladım, çünkü kitabı okuyanları götürmek istediğim yer orası. Veda ile vedalaştım, Işığa doğru adlı son yazımda da bundan sonra nereye yol alacağımı anlattım.
Hangi yazar ve şairler yolunu çizdi ve aydınlattı?
Yazarlardan Ayn Rand, Paulo Coelho, Eckhart Tolle ve Dr. M. Scott Peck’i sayabilirim. Mevlana felsefesi beni yüreğimin derininden etkiler. Murathan Mungan’ın kalemini de beğeniyorum. Bir de tabii Uğur Koçlu’nun şiirleri.
Neden 72?
GOA Yayınları’ndan çıkan, Yehuda Berg’in yazmış olduğu “Tanrı´nın 72 adı; Ruh için Teknoloji” adlı kitabında anlatıldığı gibi Kabala’ya göre Allah’ın Tevrat’tan saptanmış ve üzerinde enerji çalışması yapılabilen 72 ismi vardır. O yüzden 72 sayısının enerjisi de çok yüksek. Kitabımın, bulunduğu her ortama güzellikler getireceğine inanıyorum. Dilerim yazılarımı okuyanlar yaşama, hedeflerine, sevgiye ve sevgiliye sıkı sıkı sarılırlar.
72’yi başta Gözlem Kitabevi olmak üzere tüm seçkin kitapçılarda bulabilir, sevdiklerinize Pesah armağanı olarak (Gözlem Kitabevi’nden) yollayabilirsiniz.