'360 Derece'de bu hafta

İbrahim Betil, ülkemizde büyük eksikliği hissedilen sivil toplum örgütleri ve vatandaşların gönüllü çalışmalarına dikkat çekiyor… ABD’de gönüllü çalışmalara yurttaşların katılımı yüzde 56 iken, bu sayı Türkiye’de sadece yüzde 3!

İbrahim BETİL Şalom
17 Mart 2010 Çarşamba

Dünyada, değişik ülkelerde sivil toplum kuruluşlarına bakıp Türkiye’de sivil toplum çalışmalarınla karşılaştırdığımızda ilgi çekebilecek gözlemleri değerlendirebilir, bazı sonuçları sorgulayabiliriz.

Sayıca sivil toplum kuruluşlarının en kalabalık olduğu ülke, Amerika Birleşik Devletleri. 200 milyon nüfuslu ABD’de yaklaşık 1,7 milyon adet sivil toplum kuruluşu var. Gönüllü çalışmalara yurttaş katılım oranı: yüzde 56.

Nüfusu on milyondan az İsveç’te 190.000 adet STK var. Gönüllü çalışmalara yurttaş katılım oranı: yüzde 28.

50 milyonluk Fransa’da 900.000 adet STK var. Gönüllü çalışmalara yurttaş katılım oranı: yüzde 25

Dünyanın en büyük sivil toplum kuruluşu ise, dünyanın en yoksul ülkeleri arasında olan Bangladeş’te, BRAC isimli kuruluş. Yüz binlerce kişiye küçük-girişimcilik kredileri sağlayan BRAC’ın sahip olduğu hastaneler, sağlık merkezleri, okullar, fabrikalar ve alışveriş merkezlerinde 80.000 kişi çalışmakta.

Ülkemizde dernek + vakıf sayısı yaklaşık 85.000. Gönüllü çalışmalara yurttaş katılım oranı ise yüzde 3 düzeyinde.

Dünyanın on beşinci büyük ekonomisi olmakla övündüğümüz bizim toplumda, sivil toplum kuruluşu sayısı da, gönüllü çalışmalara yurttaş katılımı da çok az. Bu kısırlığın, yetersizliğin temelinde acaba ne yatıyor? Bizim toplumda sivil toplum çalışmaları neden yetersiz?

Bu sorunun cevabı olarak aklıma iki ayrı cevap gelmekte:

A) Toplumun baskıcı, otoriter kültür yapısının etkisi.

B)Bizim toplumda geçmişten günümüze sivil girişimlerin performansı.

Bizim toplumun özelliğibaskıcı kültür’ yapısıdır. Aile içinde başlayan ‘sus küçüğüm, söz büyüğün!’ yaklaşımı. Okulda devam eden öğretmen-öğrenci ilişkisinde öğretmenin baskıcı yaklaşımı. Çocukları ilköğretimden başlayarak ‘sınıfta çiçek olma’ya yönlendirmek (sağ elin sol omuza, sol elin de sağ omuza dokunacağı biçimde, kolları göğüs üzerinde çapraz konuma getirerek oturma pozisyonu). Devletin vatandaşına sürekli ‘hükmetme’ şeklinde otoriter yaklaşımı. Bu kültür ve bu anlayış, bizim toplumda yıllar boyu sivilleşmeyi engellemiş, sivil yaklaşımların önünde ciddi engel oluşturmuştur. Zaman içinde, katılımcı demokrasiyi güçlendirebildiğimiz ölçüde sivil yurttaş sesinin daha çok duyulabileceği bir topluma dönüşebileceğimizi umuyorum.

Diğer yandan, yıllar boyu sivil toplum girişimleri/uygulamaları bir yana, halen pek çok dernek ve vakıf uygulamalarına baktığımızda, sivil toplum içindeki uygulamaların güvenilirsivilleşme anlayışının gelişimini pek teşvik edemediğini gözlemlemekteyiz. Uygulamalarda sivil anlayışa güvensizlik veren yaklaşımlar olduğuna yönelik ciddi işaretler vardır. Sivil toplum kuruluşları toplumda bu anlayışın sahiplenilmesi ve bu yaklaşıma güven duyulması yolunda güven verici uygulamalar yapmaktan uzakta durmaktadırlar. Şeffaf olmak ve hesap verebilir olmak, kişiler ve kurumlar arası güven oluşturan en temel kavramdır. Bir sivil toplum kuruluşunun kaynaklarında, amaçlarında şeffaf olabilmesi, topluma güven verebilecek en temel yaklaşımdır. Hal böyleyken, televizyon kampanyalarıyla, SMS gönderimleriyle yaygın bağışlar toplayan bazı dernek ve vakıflar, mali tablolarını web sitelerinde yayınlamaktan kaçınmaktadırlar. Faaliyet raporlarını bağışçılarla paylaşmaktan uzak duran, bunu istemeyen pek çok vakfı ve dernek vardır. Bazı ‘büyük’ ve yaygın bağış toplayan dernekler bile bağışçılarına hesap vermeyi reddetmektedir. Bu kuruluşların “biz sadece devlete hesap veririz” anlayışları sadece o kuruluşla ilgili değil, genelde STK’ların geneline yönelik kuşku uyandırmakta, güven sarsmaktadır. Uluslararası bağımsız mali denetim pek çok STK için ‘gereksizdir’, anlamsız bulunmaktadır. Bağışçıya özel bağımsız denetim raporu göndermeyi uygulamak bir yana, acaba bizim toplumda böyle bir kavramı düşünen kaç tane STK vardır? Vizyonunda ve kuruluş amaçlarında açıkça netleştirdiği çalışmalara yönelmek yerine, koyduğu gizli gündem çalışmalarıyla, değişik ayrımcılıklara yönelen, ideolojik/siyasi çalışmaları besleyen kuruluşlar bizim toplumda sivil toplum anlayışına leke sürmekte, sivil yurttaş katılımının gelişimi önünde ciddi engeller oluşturmaktadır.

Sivil toplum girişimleri dünyada bir yanıyla ‘hayırseverlik’ bir yanıyla da ‘sivil savunuculuk, sivil itaatsizlik’ olarak tanımlanmaktadır. Amacı her ne olursa olsun, sivilleşme yolunda gelişim için sivil toplum kuruluşlarının temel sorumluluğu, sosyal çevreye, devlete ‘iyi örnek’ olabilecek çalışmalar yapmaktır. Bizim toplumun bu alanda da kat edeceği yol çok uzundur.

Diğer yandan, az da olsa bazı iyi örneklerle yolculuk başlamıştır. Zaman içinde olumlu uygulamaların yaygınlaşacağını beklemekteyiz.

İbrahim BETİL kimdir?

Robert Kolej Yüksek Okulu mezunu olan İbrahim Betil, birçok banka, sanayi ve mali şirketin kuruluşunda yer aldı, genel müdürlüklerini ve yönetim kurulu başkanlıklarını yürüttü. 1994 yılından itibaren eğitim ve sivil toplum çalışmalarına başlayan Betil çeşitli sivil toplum kuruluşlarının (Türkiye Eğitim Gönüllüleri, Toplum Gönüllüleri Vakfı, Mahalle Afet Gönüllüleri Vakfı) ve dört okulun kuruluş sorumluluğunu ve yönetim kurulu başkanlığını üstlendi. Üniversitelerde dersler ve seminerler veren, çeşitli dergi ve gazetelerde köşe yazarlığı yapan Betil’in ‘Hafiften Bankacılık’ adında yayınlanmış bir kitabı da bulunuyor. İbrahim Betil, halen bu çalışmalarının yanı sıra danışmanlık da yapmakta.