Nuia Mana
Amerika’da Cesar Milan adında çok ünlü bir köpek eğitmeni var. Aslında kendine köpek eğitmeni demiyor. O bir köpek psikoloji uzmanı, köpekleri rehabilite ettiği merkezin adı da ‘Köpek Psikoloji Merkezi’. Bu adamın muazzam bir hikâyesi var. En canavar, saldırgan köpeği bile susla durduruyor. Bunu yapabilmesinin sebebi ise aldığı sertifikalar, okul diplomaları değil. Aslında onun diplomaları da yok. Şiddet kullanmıyor. Köpekleri cezalandırmıyor. Peki, ne yapıyor bu adam? Bunu anlamak için önce bir köpek doğasına göz atalım.
Doğada köpekler gruplar halinde dolaşırlar. Köpek yalnızlığı sevmeyen ve bir gruba ait olmak için kendi özgürlüğünden fedakârlık yapacak yapıdadır. O toplumun bir parçasıdır. Ait olma hissi köpeklerde çok önemlidir. Bir diğer önemli nokta ise içinde bulunduğu toplumda kendi yerini bilmesidir. Her köpek grubunda bir lider ve onu takip eden diğer köpekler bulunur. Dolayısıyla bir köpek ya liderdir ya takip eden. Lider köpek karın doyurma arayışında önden gider ve diğerleri onu takip eder. Yemek bulunduğunda önce lider köpek yer ve diğerleri beklerler. Eğer grupta kavga çıkarsa, lider köpek hemen olaya el atar ve kavgacıları düzeltir.
Doğada hangi köpeğin lider olacağını enerjisi belirler. Pasif enerjisi olan köpekler lider olamazlar ve olmak için biz insanlar gibi bin bir entrika da çevirmezler. Liderlik ruhu olmayan bir köpek seve seve takipçi olur. Diyelim bir grupta enerjisi baskın iki köpek var. O zaman bunlardan bir tanesi gönüllü olarak liderlik rolünü diğerine verir. Asla grubun lideri olma konusunda ego savaşlarına girilmez, takipçiler kandırılmaz. Köpekler en dürüst ve doğanın en uygun gördüğü şekliyle sistemlerini kurarlar. Lider köpeğin illa yaşlı ya da erkek olmasına da gerek yoktur. Lideri belirleyen şey enerjidir. Ayakları yere en sağlam basan, hisleri en kuvvetli ve baskın olan köpek otomatikman liderdir.
Evimize aldığımız köpeklere de eğer takipçi olduklarını hissettirmezsek, işte o zaman şımarık dediğimiz davranışlarda bulunurlar. Hâlbuki onlar liderlik rolüne soyunmaya çalışıyorlardır. Siz liderlik rolünü üstlenmemiş olduğunuz için, bunu köpeğiniz üstlenmeye kalkar. Çünkü onun dünyasında mutlaka bir yol gösteren olmak zorundadır. Onun dünyasında eşitlik yoktur. O toplum içindeki yerini bilmezse hayat boyu kafası karışık yaşar. Ona belirli kurallar çizip, bunları sürekli uygulayıp evdeki yerini öğretmeniz gerekir. Liderlik part-time bir iş değildir. Liderlik full-time bir iştir. Eğer bugün mutfağa girmesi yasaksa, yarın da yasak olmak zorundadır. Bir lider gibi önce yemeğinizi yemeniz, sonrasında köpeğinizi beslemeniz gerekir.
Cesar Milan bütün bunları biliyor. Bunları anlatıyor. Ve o bir köpekle tanıştığında birinci saniyeden lider olduğunu köpeğe gösteriyor. Bunun için “baskın ve sakin” enerjiye bürünüyor. Asla bağırmıyor. El kol hareketi yapmıyor. Sesinde kararlılık ve kendi enerjisinden eminlik durumu var. Cesar Milan bu yöntemi anne-babalara da öneriyor. Kendi evinizin lideri olmak için bu enerjiyi kendi içinizde geliştirmeniz gerekiyor. Baskın ve sakin.
Zıt görünse de bu iki özelliği bir araya getirdiğimizde iş anlaşmalarımızda, arkadaşlıklarımızda mantık ilişkilerimizde ve ailemizle olan ilişkilerimizde büyük değişimler ortaya çıkıyor. Çünkü bu doğanın en derin liderlik enerjisi.
Bağırıp çağırmak, entrikalar çevirmek doğaya ait şeyler değil. Seçim kampanyaları yapmak, sözler vermek doğaya ait değil. Romantik ilişkide aldatmacalara bürünmek doğaya ait değil. Bizler bir köpek kadar olamadık ve köpek kelimesini de küfür olarak kullandık. Medeniyetler kurduk, doktoralar yaptık ama kendi içimizdeki enerjilerimizle bağımızı yitirdik. Yazık.
Bu yazımı bir gece beraber uyumasam özleminden üzüntüye büründüğüm köpeğim Titus’a adıyorum. 15 Mart günü beraber iki senemiz doluyor.
Sevgide kalalım.