James Watson ve Francis Crick, 1962’de Nobel Ödülü almalarını sağlayan DNA modelini oluştururlarken, Rosalind Franklin adında Yahudi bir İngiliz bilim kadının araştırma verilerinden yararlandılar.
James Watson ve Francis Crick, 1962'de Nobel Ödülü almalarını sağlayan DNA modelini oluştururlarken, Rosalind Franklin adında Yahudi bir İngiliz bilim kadınının araştırma verilerinden yararlandılar.
Franklin’in çalışmaları kendisinin haberi olmadan laboratuarlarda dönen gizli entrikalar sonucu Watson ve Crick’e ulaştırıldı ve DNA tarihi yön değiştirdi
1952 yılında, canlı bir varlığın yaratılması için gerekli tüm bilgileri içeren DNA hakkında artık pek çok şey biliniyordu. Ancak DNA molekülünün nasıl göründüğü veya kalıtsal işlevini nasıl yerine getirdiği bilinmiyordu. Bu bilinmezlik bir yıl gibi kısa bir zaman içinde değişecekti.
DNA’nın bugün bilinen çift sarmallı merdivene benzer yapısı 1953’te çözüldü. Bu harikulade buluşta ismi en çok anılan kişiler James Watson ve Francis Crick oldu. Bu başarıda ayrıca rol oynayan Maurice Wilkins de zaten 1962’de Fizyoloji ve Tıp Nobel Ödülü’nü Watson ve Crick ile paylaştı. Ancak bu keşfe gerçekten çok önemli katkısı olup ta 1962’de Nobel heyeti tarafından tanınmayan bir kişi daha vardı. Onun adı Rosalind Franklin’di.
25 Temmuz 1920’de Londra’da Yahudi bir İngiliz ailenin kızı olarak doğan Rosalind Franklin’in babası Ellis Arthur Franklin bir bankacıydı. Annesi Muriel Frances Waley ise ikincisi Rosalind olan beş çocuğun annesiydi. Amcası Herbert Samuel, 1916’da İngiltere İçişleri Bakanlığı’na gelerek İngiliz Bakanlar Kurulu’nda görev yapan ilk Yahudi oldu. Londra’nın sayılı fizik ve kimya eğitimi veren kız okullarından birinde üstün başarı elde eden Franklin’in babası aslında onun sosyal hizmet görevlisi olmasını istiyordu. Franklin ailesi o yıllarda Nazilerden kurtulan Avrupalı Yahudi mültecilerin yerleştirilmelerine yardımcı oluyordu.
Babasını dinlemeyen Rosalind Franklin 1938 kışında Cambridge’de bulunan Newnham Koleji’ne başladı ve 1941’de finallerini geçti; ancak o yıllarda kadınlara üniversite bitirdiklerinde bugün verilen diplomalar verilmiyordu. Bu duruma rağmen motivasyonunu kaybetmeyen Franklin, 1945’te Cambridge Üniversitesi’nden doktorasını aldı. II. Dünya Savaşı’na katkıda bulunmak isteyen bilim kadını 1941-1942 yılları arasında İngiliz Kömür Kullanım Araştırma Derneği’nde çalıştı. Burada kömürün gözenekliliği üzerine yaptığı çalışmalar 1945’teki doktora tezinin temelini oluşturdu.
Franklin 1947-1950 yılları arasında, Paris’te ‘Laboratoire Central des Services Chimiques de L’Etat’ adlı laboratuarda X-ışınları kırılma teknolojisini öğrendi. 1951’de Londra’da King’s Koleji’nin Biyofizik bölümünde John Randall’ın laboratuarında çalışmaya başladı. Randall, X-ışınları kırılma teknolojisinde tek deneyimli kişi olması nedeniyle Franklin’i hemen DNA üzerindeki araştırma projesi liderliğine yerleştirdi. Maurice Wilkins ve Franklin’e yardım edecek olan doktora öğrencisi Raymond Grosling Mayıs 1950’de bu konuda çalışmaya başlamışlardı bile. Ancak Randall, Franklin’in projeye öncülük edeceği detayını Wilkins ve Gosling ile paylaşmayı atladı. Bu durum Wilkins ve Franklin arasında daha sonra oluşacak sürtüşmeye zemin oluşturdu.
Utangaç, yavaş konuşan ve insanların gözünün içine bakmaya çekinen biri olan Wilkins, Franklin’in kendinden emin, sabırsız ve direk tarzı karşısında hakarete uğramış hissediyordu. Gergin atmosfere rağmen Gosling ve Franklin DNA’nın iki formu olduğunu keşfettiler: A ve B formları. Sorunlu çalışma ortamını fark eden Randall, Wilkins ve Franklin’i ayırdı; Franklin DNA’nın A formu üzerinde, Wilkins ise B formu üzerinde çalıştı.
Ocak 1953 itibariyle, Franklin DNA’nın A formu üzerine elde ettiği verilerinin taslağını oluşturmaya başlamıştı. Bu el yazması belgeler 6 Mart 1953’de, Francis ve Crick DNA modellerini tamamlamadan bir gün önce Kopenhag’da bulunan Acta Crystallographica Dergisi’ne ulaştı.
‘Çift Sarmal’ adlı kitabında açıkça anlattığı gibi, Watson 30 Ocak 1953’te King’s Koleji’ne gitti. Franklin ile küçük bir sürtüşme yaşayan Watson Wilkins’e yanaştı ve Wilkins DNA tarihini değiştirecek bir paylaşımda bulundu: Franklin’in meşhur 51 no.’lu DNA fotoğrafını Watson’a gösterdi. Bu fotoğraf Watson ve Crick’e DNA’nın moleküler yapısı hakkında oldukça önemli bilgiler sağladı.
Şubat 1953’te Francis Crick ve James Watson Cambridge Üniversitesi’nin Cavendish Laboratuarı’nda Franklin’in King’s Koleji’nde tamamladığı verileri kullanarak DNA’nın B formu modelini oluşturmaya başladılar. Şubat 1953 ortasında, Crick’in tez danışmanı Max Perutz, Franklin’in hesaplamalarını içeren bir raporu Crick’e verdi. Rapor Aralık 1952’de Tıbbi Araştırma Konseyi’nin King’s Koleji’ni ziyareti için hazırlanmıştı. Franklin Birkbeck Koleji’ne geçmeye karar verince, laboratuar direktörü Randall, tüm verilerin King’s Koleji’nde kalması gerektiğine karar vererek, çektiği tüm fotoğrafları Gosling ve Wilkins’e verdi. 28 Şubat 1953’te, Watson ve Crick bir İngiliz pub’ında ‘hayatını sırrını’ keşfettiklerini açıkladılar. Ancak emin olmadan önce modeli tamamlamaları gerektiğini biliyorlardı.
Watson ve Crick 7 Mart 1953’te, Franklin’in King’s Laboratuarı’ndan ayrılacağını öğrenmelerinden bir gün önce, DNA modellerini oluşturmayı tamamladılar. Wilkins 12 Mart’ta modeli görmeye gitti. Ardından 25 Nisan 1953’te Crick ve Watson Nature Dergisi’nde, “Franklin ve Wilkins’in yayınlanmayan katkıları ile ilgili genel bilgi sayesinde harekete geçilmiştir” şeklinde ufak bir notla DNA modellerini yayınladılar. Aslında, tam ihtiyaçları olan bilgiyi Gosling ve Franklin’in çalışmaları sayesinde elde etmişlerdi. İki laboratuarın direktörü arasındaki anlaşma dahilinde Wilkins ve Franklin’in DNA modeli hakkındaki veriler de Nature Dergisi’nin aynı sayısında ikinci ve üçüncü sırada, Watson ve Crick’in modellerini destekleyen makaleler olarak yayınlandı.
Mart 1953’te Franklin uzun zamandır planlandığı gibi, Birkbeck Koleji’ne geçmek üzere King’s Koleji’nden ayrıldı. Haftalar sonra, 10 Nisan’da Watson ve Crick’in modellerini görmek için izin istedi. DNA modeline baktığında “Çok güzel ama bunu nasıl kanıtlayacaksınız?” dedi. Franklin yeterince kanıt elde etmeden, sadece hipotez olan bir modeli ‘kanıtlanmış’ gibi yayınlama taraftarı değildi. Bilim dünyası da çift sarmal modelini kabul edene kadar yıllar geçti. 1961 ve 1962’de Nobel adaylığının açıklanmasıyla kabul belirgin bir şekilde arttı. İleri sürülen DNA modelini düzeltmek ve doğruluğunu kanıtlamak için Wilkins, Watson ve Crick yaklaşık yedi yıl daha veri topladılar. Kayıtlara göre, bu süreçteki desteği Crick’e, Wilkins’in Nobel Ödülü’ne dahil edilmesi gerektiğini düşündürdü.
Franklin’in bu arada Birkbeck’te tütün mozaik virüsünün (TMV) yapısı üzerine yaptığı çalışmalar sonunda, 1955’te Nature Dergisi’nde virüs yapısıyla ilgili verileri yayınlandı.
1956 yazında yumurtalık kanserine yakalandığı ortaya çıkan Franklin tedavisi sırasında da çalışmaya devam etti. Hatta ekibiyle birlikte 1956 yılında yedi, 1957 yılında altı araştırma yayınladı. Mart 1958’de tekrar hastalanan Franklin, 16 Nisan 1958’de vefat etti. X-ışınlarına maruz kalmak onun yakalandığı hastalığa yol açabilecek faktörlerden sayılıyordu.
Ölümünden sonra birçok tartışma gündeme geldi. Özellikle eleştirilen noktalardan biri, o yıllarda bilim dünyasındaki cinsiyet ayrımcılığı oldu. Kadınlar ve erkeklerin ayrı yerlerde öğle yemeğini yediği King’s Koleji’nin de Franklin’e karşı ayırımcılık yaptığı öne sürüldü. Zaten Francis Crick de kitabında “Franklin’i her zaman hor gören bir tavırda” olduklarını yazdı. Crick’in Cambridge’deki çalışma arkadaşlarından Peter Cavendish ise bir mektubunda “Wilkins’in bu işi yapıyor olması gerektiğini, Bayan Franklin’in bir deli olduğunu” yazdı. Kayıtlara göre, King’s Koleji’nde sözde kendisini destekleyen laboratuar direktörü Randall bile, Birkbeck’e giderken Franklin’e “DNA programında çalışmaktan vazgeçmesini” söyledi.
Franklin 1958’de vefat ettiği için, 1962’de Watson, Crick ve Wilkins’in aldığı Nobel Ödülü’ne aday olamadı. Ancak 1968’de Crick’in yazdığı ‘Çift Sarmal’ adlı kitaptan sonra, DNA tarihine yaptığı katkılar ortaya çıkmaya başladı. Önemli buluşlarıyla bilim dünyasına yön veren, cinsiyet ayrımcılığı ve erken vefatı nedeniyle hak ettiği ödülleri alamayan bu gizli kahraman, ölümünün 52. yılında bu sayfalarda saygıyla anılmaya değer bir bilim kadını.
Rosalind Franklin (25 Temmuz 1920-16 Nisan 1958)
Franklin, X-ışınları kırılma teknolojisiyle çektiği DNA fotoğraflarıyla tanındı. Francis Crick’in daha sonra belirttiğine göre 1953’te DNA yapısıyla ilgili hipotezlerini hazırlarken Franklin’in verilerinden yararlandılar. Daha da ötesi, Franklin’in King’s Koleji’nden ayrılmak üzereyken hazırladığı taslak veriler zaten DNA’nın B sarmalının yapısını Crick’ten önce keşfetmiş olduğunu gösteriyor. Ancak Nature Dergisi’nde yayınlanan makalelerde, çalışması 3. sırada yayınlandı. İlk sırada yer alan ise Watson ve Crick’in Franklin’in katkılarından belli belirsiz bahseden yayınıydı. Franklin’in buluştaki önemli rolü Crick 1968’de “Çift Sarmal” adlı kitabını yazana dek ortaya çıkmadı. Kitap birçok kişiye DNA tarihine Franklin’in katkılarını inceleme ilhamı verdi. Araştırmaya başlayan ilklerden biri olan Robert Olby “Çift Sarmala Giden Yol” adlı kitabında orijinal kaynaklı bilgileri paylaştı.
Rosalind Franklin DNA çalışmalarını tamamladıktan sonra tütün mozaik virüsü ve polio virüsü ile ilgili araştırmalara öncülük etti. 37 yaşında yumurtalık kanserinin neden olduğu komplikasyonlardan hayatını kaybetti.