Paranormal actıvıty

Bu yazımda, son zamanlarda DVD’sini izlediğim ve beni çok etkileyen filmlerden bir tanesinden bahsetmek istiyorum; ‘Paranormal Activity’. Filmin kendisinin yanı sıra ticari başarısından da etkilendiğimi söylemeliyim. Belki pek çoğunuz bu filmi duymuşsunuzdur; ancak görmediyseniz mutlaka görmenizi tavsiye ederim. 

-
24 Mart 2010 Çarşamba

Filmin tadını alabilmek için biraz sabırlı olmalı,  klasik Hollywood filmlerinin hızlı kurgusu ve bol kamera açıları gibi bir beklenti içinde olunmamalı.

Filmin yönetmenliğini Oren Peli yapmış kendisinin ilk ve kesinlikle son olmayan uzun metraj filmi. Şimdiden filmin ikincisi için kollar sıvanmış bile. İlk defa Screamfest Film Festivali’nde, daha sonra da Slamdance Film Festivali’nde gösterildi. Yetenek avcıları tarafından keşfedilen Oren Peli o zamandan bu yana filmiyle oldukça yol kat etti.

Öncelikle filmin konusu kısaca şöyle; iki sevgili beraber bir eve geçmişler yaşıyorlar. Film kızın sevgilisinin almış olduğu bir kamerayla sürekli onu çekmesiyle başlıyor. Daha sonra öğreniyoruz ki bu evde bir takım paranormal olaylar oluyormuş ve bunu her gece uyudukları zaman kameraya alarak gözlemlemeye başlıyorlar. Bu sıradan bir hayalet hikâyesinden öte bir konu. Evle alakalı bir durum değil aslında, bu her neyse 8 yaşından beri kızın peşini bırakmamış. Tabii ki ufak bir kapı gıcırtısıyla başlayan olaylar, gün geçtikçe daha fena bir hal almaya başlıyor. Ve iyice işin içinden çıkılamaz bir hale geliniyor. Çok basit çekimler olmasına rağmen psikolojik olarak germeyi ve tırstırmayı başarıyor film. Filmde iblis deseler de bizim karabasan ya da cin diyebileceğimiz türden bir olaylar zinciri söz konusu. Fakat ilginç olayların çok farklı, tıpkı belgesel bir film gibi anlatılmış olması.

Eleştirel anlamda filmi çok yavaş olduğu için sıkıcı bulanlar var. Hatta hiç korkmadıklarını söyleyen pek çok izleyiciyle karşılaştığım gibi, benim gibi çok fazla etkilenen ve tüyleri diken diken olan izleyici sayısı da oldukça fazla. Filmin tadını alabilmek için biraz sabırlı olmak ve klasik Hollywood filmlerinin hızlı kurgusu ve bol kamera açıları gibi bir beklenti içinde olunmamalı.

Film tek bir evde geçiyor, iki sevgili başkarakterinin dışında sadece birkaç tane yan karakter görüyoruz film boyunca. Bütün film tek bir kamerayla çekilmiş, hem de oyuncu bizzat kamerayı kendisi kullanmış. İnanılmaz, ağızları açık bırakacak derecede başarılı doğal bir oyunculuk var. Öyle ki “Acaba bu izlediğim gerçek olabilir mi?” dedirtiyor insana ki bence başarasını büyük oranda bundan alıyor.

Film Amerika standartlarında çok küçük bir bütçeyle çekilmiş ki bu rakamı duyduğunuzda bu kadar harcamış olduklarından siz bile şüphe edebilirsiniz. Fakat aynı bir zamanlar ‘Blair Witch Project’ in yapmış olduğu gibi çok başarılı bir reklamla ve gerçekçiliğiyle benzerlerinin hepsini sollayıp gişede milyonlarca dolar hâsılat rekorları kırıyor tüm dünyada.  Net rakamlar vermek gerekirse 15.000 Dolar’a çekilmiş olan film sadece Amerika’da 100 milyon Dolar’dan fazla kazanmış. Şimdiye kadar yapılmış en kârlı filmlerden biri olarak biliniyor. Ayrıca film hakkında bir başka bilgi de diyalogların çoğunun senaryoda olmayışı ve doğaçlama oluşu. Yönetmenin önceliği olabildiğince gerçekçi bir film yaratmak olmuş ve kanımca bunu da gerçekten başarmış. Film bu sene Independent Spirit Awards’ta en iyi film dalında aday gösterilmiş.

Şimdi şu bilinen bir gerçek ki gizemli olaylar hepimizin ilgisini çeker. Ve de korkmak aslında eğlencelidir. Eğer ki lunaparkları ya da çocukluğumuzun benzeri eğlence mekânlarını düşünürseniz dönme dolabından, çarpışan otomobillere, gondola ve sonradan gelen roller coaster’lara kadar her şey aniden yaşanılan bir korku duygusu ve ardından yaşanılan rahatlamadan ileri gelmektedir. Belki de bu filmlerin sırrı bize en büyük korkularımızı yaşatıp, daha sonra rahatlatmasından ileri gelmektedir. Buna Aristoteles zamanında “katarsis” demiş. Arınma (Fr. catharsis, İng. catharsis) olarak da bilinen katarsis, Poetica adlı yapıtından alınmış bir sözcük olup; ilgili yapıtta trajedinin seyirci üzerindeki etkisini anlatır. Bilinçaltımıza itilmiş duyguların yaşanıp boşalım olanağına kavuşturularak hastanın stresli duygulardan kurtarılmasıdır.

Antik Yunan’da bir tür ‘ruh dönüşümü’ olarak kabul edilen katharsis, ruhun kötülüklerden arındırılması olarak benimsenmiştir.

Gerek komedilerde, gerekse tragedyalarda insanlar ağlıyor ya da gülüyorlarmış, kimi zaman da gülüyorlarmış ve bu şekilde içlerindeki negatif duygulardan arınıyorlarmış. Hepimiz bir çığlık atıp, ardından kahkahayı basmışızdır. Evet, korkmak aslında göründüğü ve sanıldığı kadar korkutucu değildir. Son derece eğlenceli ve keyifli bir kısmı vardır. Bu yüzden de herkese ben korkmayı sevmem, korku filmi izlemem dememelerini ve keyfini çıkararak bir denemelerini tavsiye ederim. Çok mu korktunuz? Film sonrası sözde ‘yasaklanmış’ olan youtube’u açıp da komik versiyonlarını izleyip rahatlayabilirsiniz çünkü daha sonradan çok fazla parodisi yapılmış. Aynı zamanda seyircilerin tepkilerinden yapılmış olan fragman da oldukça ilgi çekici.