Birkaç sene önce İsrail’de Holon yakınlarında ‘Digital Art Lab’ Sanat Merkezi’ni gezmiştim. Tel-Aviv’e yaklaşık yarım saat uzaklıktaki bu çok yönlü etkinlikler binası, sanatçı, yazar, aktivist, sanat organizatörü Ronen Eidelman’ın küratörlüğünde birçok etkinliğe ev sahipliği yapıyor
Sergi birçok sanatçının birlikte hazırladıkları Bienal kapsamında tasarımlanmış ‘Seçilmiş’ teması üzerine grafik, fotoğraf ve çeşitli enstalasyonlardan oluşuyor.
Sergi Wyspa Sanat Enstitüsü ile Digital Art Lab’ın ortak işbirliği ve çokça da Ronen Eidelman’ın aktivist politik kimliğinden kaynak bulan, oldukça çarpıcı eserlerin bir araya gelmesiyle hazırlanmıştı.
Marksizm, nihilizm, sosyalizm, komünizm, Nazizm, kapitalizm gibi modern zamanların birçok ideolojisinin karşıtlığında süren dini anlayışın ve Mesih kavramının çatışmasını ele almaktaydı. Sergi global dünyanın laiklik çabalarını ‘izm’lerin karşıtlığında yorumlanmaya çalışıldığı eserlerden oluşuyordu. Eserlerin bütünlüğünde ‘çağdaş sanatın’ kurtarıcı bir Mesih, bir gerçeğe dönüştürücü etkisi göstermesi ve kendi varoluşunu yeniden yaratması bekleniyordu.
Sergi sonrası entelektüel boyutu oldukça yüksek böylesi bir çalışmayı ortaya çıkartan bu sanatçı hakkında yaptığım inceleme sonucunda çarpıcı bilgilerle karşılaştım.
Ronen Eidelman; New York’ta doğmuş, Kudüs’te büyümüş, eğitimini Weimar’da Bauhaus Üniversitesi’nde Kamusal ve Yeni Sanat Stratejileri üzerine almış, uluslararası birçok serginin küratörlüğünü üstlenmiş, İsrail’de yayınlanan kültür sanat dergisi Ma’arav’ın kurucularından ve editörlerinden olan aktivist bir sanatçı.
En önemli projelerinden biri olan ‘Medinat Weimar’ 2008 yılında dünya sanat çevresinde çokça ses getirmiş, kimilerince eleştirilmiş, yerden yere vurulmuş, ihanetle suçlanmış, kimilerince de göklere çıkartılmış bir proje.
Medinat Weimar, adından da anlaşıldığı gibi Almanya’da Tübingen’de bir Yahudi devleti yaratmak üstüne sanal bir proje, bir etkinlik. Oldukça çarpıcı olan bu projeyi Almanya’da hayata geçirmek için çaba gösteren Eidelman, aslında Ma’arav’ın kavramsal açılımının daha iyi anlaşılması için bir çıkış noktası yaratmak istemiş. Bunun için mitingler, konferanslar düzenler, 13 maddelik manifestosunu yazar, yayınlar, katılacak sanat eserlerini toplar ve bu kıvılcımı ateşlemek ister.
Peki, nedir bu; Almanya’nın ortasında bir Yahudi devleti.
Ronen’e göre Medinat Weimar, sadece Yahudilerin Holokost travmasının, Almanların suçluluk duygularının, sanatın argümanlarından yararlanarak irdelendiği bir platform değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’i, Yakındoğu’yu ve çatışan kültürleri, ekonomileri ve sonucunda da anlaşmazlıklarından doğan kimliklerin sosyolojik bakış açısını irdelemek amacını taşımaktadır. Weimar’ da kıvılcım bulan ve basit bir hiciv gibi görünen bu proje paradoks yapısıyla entelektüel bir hareketi amaçlamıştı. Proje bir süre sonra içindeki provokasyon boyutuyla uluslararası katılımın da sağlandığı, çok ciddi konuların, dünya meselelerinin, sanat diliyle tartışıldığı yorumlandığı bir platforma dönüştü.
Niye sanat dili; niye politika, lobi, kongre, sempozyum vs. gibi düşünce platformları değil de ‘sanat dili’?
Günümüzde politik konuları objektif ve çağdaş bir dünya görüşü ile tartışabilmenin yolu için laik, önyargısız bir zemin yaratmak çok zor. Bu gün bir ideolojiye eleştirel bir mesafede kalabilmek, o ideolojinin özünü insanlığın varoluş hakkı mantığının gereklerine taşımak çok zor. Aydınlanmacı düşünce bu olguyu idealize etse reçetesini verse de günümüzde bunu uygulamak çok zor. Çünkü dinlerin, dogmaların, inanç ve hurafelerin yoğrulduğu, ön yargıların, içgüdüsel tepkilerin ve travmaların izlerinin sürdüğü özellikle Ortadoğu’da barışa katkıda bulunmak çok zor. Yeni ve yaratıcı stratejilerin oluşturulması tüm insanlar için barış ve mutluluğun paylaşılabilmesi neredeyse olanaksız.
Bu strateji ve bu gelişim süreci ancak sanatın özerkliğiyle olanaklı.
Bu açıdan Medinat Weimar tabiri özellikle kullanılmış, belki de yavan bir hiciv olarak dikkat çekmektedir. Muhakkak ki, Almanya’nın orta yerinde bir Yahudi devleti var olmayacak; ama kavramsal sınırların olmadığı, özgür düşüncenin paylaşıldığı, herkesin eşit ve kardeşçe yaşadığı bir dünyanın ütopyasını sanatla ifade edebilmek olası.
Bu açıdan Ronen’e göre, sanatın ve sanat kurumlarının özerk olması çok önemli. Bağımsız ve aydınlanmacı düşünceden doğan özgün eserlerin bir araya gelip, dilediğini söylemesinden haykırmasından toplumları etkileyerek değiştirmesinden daha etkin bir güç yok.
Sanatın görünenin dışında, görünmeyeni görünür kılması ve duyumsatması sanatın en önemli gücü ve evrenselliği.
Sanat kurumu olarak üretilen eylem ve etkinliklerde (eğer ülke biraz da demokratikse) tehlikeli görülmüyor; siyasi bir eylem olarak düşünülmüyor, hatta ilkesel bulunuyor.
Sanat eserlerinin yasaklandığı sansür edildiği her ülkede; özellikle din etkisinde ve onun dogmalarına, ayrıca nasyonal sosyalizmde ve komünizmde de ideoloji karşıtı bulunmalarına karşın, sanat, sanat eseri ve sanatçı her zaman varlığını tüm zorluklara karşı sürdürmüş, yapıtını eninde sonunda istediği hedefe yöneltmiştir.
Buna rağmen geçtiğimiz yıl Ronen Eidelman, İsrail Dışişleri Bakanlığı tarafından İstanbul’da gerçekleştirilecek bir projeyi devlet sponsorluğunda çalışmak durumunda kalacağından reddetmişti.