SARAH STARZYNSKİ, Vélodrome d’Hiver temerküzünde tutuklanan onbinlerce Yahudi çocuktan sadece biriydi. O diğer çocuklardan farklıydı, küçücük omuzlarında çok ağır bir yük vardı. Küçük kardeşini evlerindeki gizli bölmeye kilitleyip anahtarı cebine saklamıştı. Birkaç saat sonra geri döneceklerdi onları tutuklayan polisler Fransız’dı, Alman değil. Kardeşine söz vermişti, Sarah, geri dönecekti.
‘Temerküz’ kelimesinin, sözlük anlamı “bir yerde toplanma” dır… ‘Temerküz kampı’ ise 2. Dünya Savaşı zamanında Yahudilerin götürüldüğü toplama kamplarının eski Türkçesi. Sarah’nın Anahtarı kitabında sıkça kullanılan bu kelime, kitabın sonunda, Sarah’nın, ailesinin ve o tarihlerde Paris’te yaşayan Yahudilerin başından geçenleri okuyunca sizin için daha fazla şey ifade edecek. Sarah, Temmuz 1942’de bu temerküz kamplarından bir tanesine ailesiyle birlikte gönderilen, 10 yaşında küçük bir kız... Kitap bu küçük kızın nasıl büyüdüğü, yaşadıklarının izini nasıl taşıdığı ve Julia adında Amerikalı bir gazeteciyle Sarah’nın hikâyesinin nasıl kesiştiği ile ilgili…
Kitapta en çok ilgimi çeken, belki de en çok vurgulanan nokta, Fransız Yahudi ailelerinin Fransız polisi tarafından tutuklanmış ve toplama kamplarına götürülmüş olması oldu. Bu Fransız polislerinin Alman yönetiminde olması dolayısıyla olay mümkün olduğunca örtbas edilmiş ve zaman geçtikçe unutulmuş... Yazar, bütün dünyanın bildiği bir tarihi gerçeğe nasıl göz yumulduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor... Bu olaydan geriye kalan sadece bir tabela, üzerinde de:
“16-17 Temmuz 1942; Paris ve banliyölerindeki 13.152 Yahudi tutuklanıp Auschwitz’e ölüme gönderildi. Velodrome D’Hiver’in bir zamanlar bulunduğu bu noktada Nazi işgal kuvvetlerinin talimatlarıyla Vichy polisinin gözetiminde 1.129 erkek, 2.916 kadın ve 4.115 çocuk gayriinsanî şartlarda nakledildiler. Tanrı onları kurtarmaya çalışanları korusun. Etraftan geçenler, sakın unutmayın!” yazılı.
Bu kamplardan kurtulup yaşanan vahşete tanık olarak hayatta kalabilenlerin hayatlarını ne şekilde idame ettirdiklerini ya da idame ettirmeye çalıştıklarını okumak iç burkuyor. Çünkü Sarah gibi bu kıyımın bir parçası olanlar için hiçbir şey bir daha aynı olamıyor. Sarah’nın küçük bir kız olmaktan yetişkin bir kadın olmaya nasıl ani bir geçiş yapmak zorunda kaldığı o kadar güzel anlatılıyor ki:
“…Biliyorum o hiçbir zaman unutmayacak. Kırmızı yanaklarının ve gülüşünün ardında hep bir keder var. Hiçbir zaman on dört yaşında normal bir çocuk olamayacak. O bir kadın gibi, acılı bir kadın…”
Holokost hakkında birçok kitap yazıldı, film çekildi. Aslında Sarah’nın Anahtarı da onlardan biri. Ancak bu kitabı diğerlerinden ayıran nokta bir insanın yaşamının nasıl değişebileceğini ve yaşananların hiçbir zaman unutulamayacağını göstermesi... Sarah’nın bir mektubunda da dediği gibi “Zakhor, Al Tichkah. – Hatırla; asla unutma.” Unutmak insanı özgür kılmaz, siz de okuyun ve sakın unutmayın...
Ela Cenudioğlu