Başbakan Erdoğan’ın da aralarında olduğu 45 ülkeden liderler bugün Obama’nın daveti üzerine Washington’dalar. Konu nükleer silahlar ve nükleer rejim. Obama’nın bu konuda ne düşündüğü belli. Dünya üzerindeki nükleer silahları azaltma ve uzun dönemde dünyayı bütün nükleer silahlardan arındırma amacı güden bir yönetim ve başkan var bugün Beyaz Saray’da. İdealist bir amaç bu tabii ki. Birçok kişi Obama’yı hayalperest olmakla suçluyor bu konuda. Ama Bush dönemindeki Amerika yerine böyle bir yönetimin başta oluşu dünya açısından bir şans kanımca. İdealist olmayı küçümsemenin pek bir âlemi yok. Özellikle de bu idealizm uğruna realist adımlar atılıyorsa. Mesela geçen hafta Obama’nın Rusya Başkanı Medvedev ile imzaladığı anlaşma bu yönde, yani nükleer silahlardan arınmış bir Rusya ve ABD yönünde, atılmış önemli ama mütevazı bir adımdı. Bugün Washington’da başlayan bu zirve ise bir hafta sonraki BM Nükleer Zirvesi’ne hazırlık mahiyetinde. Obama geçen hafta Rusya ile attığı yeni adım sayesinde bu zirveye nükleer silahsızlanma konusunda inandırıcılığını biraz olsun artırmış olarak geliyor.
Bu zirvenin başka bir özelliği, arka planda İran’a karşı yaptırımlar meselesinin olması. Aslında ortada ilginç bir çelişki var. Obama’nın nükleer silahsız bir dünya söylemi ve Başbakan Erdoğan’ın nükleer silahsız bir Ortadoğu söylemi arasında belirli bir paralellik söz konusu. Ama Türkiye’nin bu söylemi Washington’da birçok çevre tarafından İran’ın avukatlığını yapan ve İsrail’i suçlayan “İslamcı” bir politika olarak algılanıyor. Oysa Obama’nın nükleer silahsız dünya vizyonu ile Erdoğan’ın nükleer silahsız Ortadoğu vizyonu en azından teorik olarak örtüşüyor. Ama sorun galiba biraz üslup, biraz da metodoloji sorunu.
Eğer Başbakan daha yumuşak bir üslup kullansa ve metot olarak daha yapıcı bir teklifte bulunsa durum farklı olurdu. Nasıl mı? Anlatmaya çalışalım. Mesela Başbakan üslup konusunda biraz daha dikkatli davranıp şöyle dese: “Türkiye İsrail’i bölgede tanıyan ilk Müslüman ülke. İsrail ile ilişkilerimiz çok derin. İsrail’in Müslüman dünyasındaki tek demokratik ortağı biziz. Bütün bu nedenlerle İsrail ile dostuz. Ama dost acı söyler. İsrail, Hamas ve Filistin konusunda ciddi hatalar yapıyor. Orantısız derecede askeri misilleme yapan politikaları nedeniyle bölgede gittikçe yalnızlaşıyor. İsrail’in düşmanları bu nedenle daha da güçleniyor.” Başbakan böyle bir üslup kullansa bence kendisiyle ilgili eleştirilerin zaten çok önemli bir bölümü ortadan kalkardı. Üslup bu açıdan önemli.
Ama her şey sadece üslup değişikliği sayesinde tozpembe olmaz. Dış politikada “metot” en azından üslup kadar önemli. Diyelim ki Başbakan için amaç “Nükleer silahtan arınmış bir Ortadoğu.” O halde nasıl bir metot önermeli Başbakan? Başbakan konuşmalarında sık sık “nükleer silahı olan ülkeler, nükleer silahı olmayanlara ders verecek durumda olmamalı diyor.” Oysa keşke şöyle bir metot önerse başbakan: “İran’ın nükleer silah peşinde koştuğunu düşünenler, Tahran’ı yaptırımlarla tehdit etmek yerine silahsızlanma için daha ciddi siyasi uğraş vermeli. İran’ı Ortadoğu’da silahsızlanma amaçlı bir barış konferansına davet edelim. Bölgeyi sürekli silaha yatırım yapma hastalığından kurtarmak gerekiyor. Uzun dönemde amacımız nükleer silahsız bir Ortadoğu olsun. Bu konuda hem İsrail, hem İran, hem de ABD üzerine düşeni yapsın.” ?Şunu da ekleyebilir Başbakan: “Unutmayalım ki, tıpkı İsrail’in olduğu gibi İran’ın da bugün ciddi güvenlik endişeleri var. Etrafında nükleer silahı olan birçok ülke var. ABD hem Irak’ta, hem de Afganistan’da İran’ı çevrelemiş durumda. İsrail’in nükleer silahları var. Pakistan’ın nükleer silahı var. Türkiye, İran’la dost ama aynı zamanda hem ABD, hem de İsrail’le askeri ortaklık içinde olan bir NATO ülkesi. Bütün bu nedenlerle İran’ın korkusunu anlamak lazım.” Böyle bir üslup ve metot hem Türkiye’ye, hem de Başbakan’a çok puan kazandırırdı.
Ömer Taşpınar / Sabah Gazetesi
12 Nisan 2010