Bahreyn Veliaht Prensi Şeyh Salman bin Hamad al-Khalifa’nın, Washington Post’ta yayınlanan ve Arap dünyasının İsrail ile iletişime daha açık olması gerektiğini belirttiği makale, dünya kamuoyunun büyük ilgisini çekti. Makaleyi, Elda Sevevi tercüme etti
Arap Barış Planı’nın, Filistinlileri sürekli fakirleştiren ve İsrail’in güvenliğini tehlikeye atan krizi çözmek için hak ettiği etkiyi yaratabilmesi için yeniden oturup düşünmeye ihtiyacımız var.
Bu kriz ‘sıfır sonuçlu’ bir oyun değildir. Birinin kazanabilmesi için, diğerinin de kaybetmesi gerekmez. Barışın Ortadoğu’ya getireceği fayda potansiyeli oldukça büyüktür. O zaman neden bu güne kadar hiçbir gelişme kaydedemedik?
En büyük hatamız, barışın açılabilecek bir elektrik düğmesi olduğunu varsaymaktı. Gerçekte barış, iyi bir fikre dayalı olması gereken fakat aynı zamanda da oldukça büyük bir kampanyaya ihtiyaç duyan - sabırla ve tekrar ederek - ilgili tüm tarafların hedeflenmesi gereken bir süreç. Bu, biz Arapların İsrail halkı ile doğrudan iletişime geçmek için gerekli çabayı göstermediğimiz bir noktadır.
Bir İsrailli’nin, duyduğu her Müslüman sesin nefret dolu olduğunu düşünmesi affedilebilir, çünkü bu onun genelde duyduğu sestir. Tıpkı bir Arap’ın, her İsrailli’nin Filistin varlığının yıkılmasını istediğini düşündüğünde affedilmesi gerektiği gibi. Biz, İsraillilere planımızı, bu üç din için kutsal ve sorunlu toprakta, eşit güçler arasında nasıl barış yaratabileceğimizi anlatabilmek için yeteri kadar çaba sarf etmedik.
Başkaları, bizim başarımızın, Filistinliler ve İsraillilerin birbirlerinin boğazını sıkmasındaki çıkarlarını tehdit edeceğini fark ederek daha sessiz kaldılar. Onlar, kurbanların kurban olarak kalmasını ve daha büyük güç oyunları için yönlendirilebilir olmalarını istiyorlar. Geri kalanımızın - oldukça büyük bir çoğunluk - çıkarları tam ters yönde.
Sesimizi yükseltmek bizim çıkarlarımıza iki nedenle hizmet etmektedir. Öncelikle, her iki taraftan da nefret dolu kişilerin yüzdüğü ‘antipati’ havuzunu kurutmayı başarırsak hepimiz daha güvende olacağız. İkinci olarak, barış gelişimi getirecek. Hâlihazırda, Körfez İşbirliği Konseyi (Gulf Cooperation Council)’ne bağlı altı millet oldukça büyük, trilyon dolarlık pazarlar haline geldi. Sürekli devam
Bu, İsraillilere adaletsiz olmadan Filistinliler için adalet sorununu çözmek için koyulmuş, ışıldayan bir ödüldür. Aynı zamanda, Arapların imajını belirleyen ve bozan bu karmaşık konular, gücümüzün oldukça büyük bir kısmını bölgenin ihtiyaç duyduğu politik ve ekonomik gelişmeden uzağa taşımaktadır.
İlerleme olmadan harcanmış yıllar, İsraillilerin, tüm Filistinlileri, sıradan, düzgün insanlar değil de otomatik düşmanlar olarak algılamalarına şartladı.
Sesimizi yükseltmek çok önemli, fakat yeterli değil. Hükümetlerimiz ve etkili tüm birimler, Filistinlilerin günden güne yaşadıkları zorluklara yardımcı olabilmek için pratik önlemler almaya hazır olmalıdır.
Kutsal topraklardaki bu iki cemaatin kaderinde düşman olmak yoktur. Onları yarın birleştirebilecek olan şey, bugün ayıran konulardan daha büyük potansiyele sahiptir. Adil bir yerleşime ulaşabilmek için, her iki tarafın yapıcı arkadaşlara ihtiyacı vardır.
İhtiyacımız olmayan şey ise, her tür buzu eritme çabasına karşı gösterilen refleks itirazdır. Suudi Arabistan Kral Abdullah’ın önerdiği barış planına şu ana kadar verilen yanıtları ele alın mesela. Bu girişim, İsrail’in işgal ettiği bölgeden çekilmesi ve oldukça büyük bir kısmı göçmen kamplarında kötü şartlarda yaşayan Filistinlilerin sorunlarının adil çözümü karşılığında, tüm Arap bölgesi ve İsrail arasındaki ilişkiyi normale döndürmek için gösterilen gerçek bir çabadır.
Bir taraf ilk hamleyi yapmadan diğerinin hareket etmeyi reddettiği, küçük düşünceli bekleme oyununu durdurmalıyız. Bundan daha büyük olmalıyız.
İsrail halkına ulaşıp gerçek barışın altını çizerek, kendi insanlarımıza danışıp onları eğiterek barışa ulaşmalıyız. Etkili olabilmek için, tüm dünyadaki insanlar gibi ortalama bir İsraillinin de dünyaya açılan penceresinin yerel ve ulusal medyası olduğunu
İletişimi, normale dönmek ile bir tutan bazı Araplar, çok hızlı ilerlediğimizi düşünebilirler. Fakat hepimiz, gerçek ilerlemenin kaydedilebilmesi için diyalogun gelişmesi gerektiğini biliyoruz. Hepimiz, birlikte, barışa ulaşabilmek için gerekli işi ortaya koyacak, ilk hayati adımı atmalıyız. Yani hepimiz iletişime daha fazla yatırım yapmalıyız.
Barışa ulaştığımızda, ticaret takip edecektir. Böylelikle ‘değerli çember’i oluşturabiliriz, çünkü ticaret kendi dinamiklerini yaratacaktır. İnsanların eline gerçek para koyarak ve hayatları üzerinde gerçek kontrol sahibi olmalarını sağlayarak, ticaret barışın sağlam olmasını sağlayacaktır. Günlük deneyimler düşünceleri değiştirecek ve yavaş yavaş güven ve çift taraflı menfaatler inşa edecektir. Bu olmadan uzun soluklu barışı elde etmek imkânsızdır.
İstikrar kazandırmaya başladığında, çatışma çok pahalı olur. Barışa ulaşmak için daha fazlasını şimdi ortaya koymalıyız.