1986 terör saldırısında hayatını kaybedenleri anmak üzere yapılan törende Hahambaşı Rav İsak Haleva ile bir ara Dr. Moiz Şaul’un mezarı başında yan yana geldik. “Tanır mıydın? Saldırı gerçekleşirken oğlunun üstüne yattığı için onun hayatını kurtararak hayatını kaybetti” dedi. Saldırıdan kurtulan Gabi Şaul’den hem kendi hikâyesini hem de saldırıda yaşananları öğrendik…
Şaul, saldırıdan kurtulmasını önce Allah’ın yardımına, sonra da soğukkanlılığına ve sabrına bağlıyor…
“ O dönemde Beyoğlu Belediyesi’nin karşısında otururduk. Dedem Baruh Kohen Bet- Din üyesiydi… Babam ağabeyini kaybettikten sonra sinagoga gitmeye başlamıştı. Her cumartesi ibadethaneye giderdi. O yıl Teknik Üniversite Endüstri Mühendisliği’nden yeni mezun olmuş, yüksek lisans sınavlarına hazırlanıyordum. Yoğun bir ağustos ayı geçirmiş, 9 Eylül günü de sınava girecektim. O sabah babam erkenden sinagoga gitti. Saat 8’i 25 geçiyordu. Annem beni uyandırarak “bak baban gitti sen de git” dedi. Çok yorgundum ve gitmek istemiyordum. Babamı yalnız bırakmamak için zorla yataktan kalkıp gittim. 8.45 gibi evden çıktım. Keyifli bir sonbahar sabahıydı, kuşlar cıvıldıyordu…
Sinagoga girdiğimde babam her zamanki yerinde oturuyordu. —Galiba 26 kişi vardı. 22 kişi hayatını kaybetti. İki kişi yaralı kurtuldu, ben olayı sonuna kadar kapana kısılmış gibi orada kalan ve sağ çıkabilen tek kişiyim. Bir kişi daha vardı Eliya Dana diye bir kişi daha nasıl dışarı çıkabildiğini bilmiyorum, ama çıkıyor… Sinagogun içinde değildi. —sinagogun erkekler bölümünde üçüncü sırada, gelin- damadın girdiği koridorun hemen yanında oturuyorduk. Babam koridora yakın oturuyordu. Saat 9:05 geçe Peraşa okunuyordu. Orada o gün en genç bendim… 20 yaşındaydım, yaş ortalaması 60 civarıydı… 3.-4. kişi okumaya çağırılmıştı. Elimizdeki kitaptan takip ediyorduk. O dönemde sinagoga giriş ana kapının tam karşısından yapılırdı. Kapının oradan bir silah sesleri gelmeye başladı. —hayatımda hiç silah sesi duymamıştım- doğal olarak yüzümü seslerin geldiği yöne çevirdiğimde kapıda siyah gözlüklü ellerinde makineli tüfekler ve bilinçsizce sağ-sola ateş eden iki adam gördüm. Saniyeler zarfında yaptıklarım şöyle; adamları gördükten sonra babamın olduğu tarafa doğru bir hamle yaptım, koridordan bir “plonjonla” karşı sıraların arasına yüzüm babama dönük bir şekilde yere yattım. Normalde ters şekilde olmam gerekirdi. Sonra düşündüğümde herhalde olaya hakim olabilmek, görüş açısı yakalayabilmek amacıyla yapılmış bir hareketti. Tüm bunları yaparken onlar ateş etmeye devam ediyordu… İlk ateşten böylece kurtuldum. Ancak ilk ateşten kurtulmuş olmak her şey bitti demek değildi. Sonra 10- 12 dakikalık bir süreç daha yaşandı içeride. İlk başta sadece silahla ateş ediyorlardı, sonra bombalar atmaya başladılar. Olay sonrası gazetede yer alan fotoğraflarda şöyle bir görüntü vardı. Olay gerçekleşirken iki sıra üst- üste düşüyor, çapraz oluşturuyor ve ben o iki sıranın altında kaldım. Beni böylelikle görmüyorlar. Ama hiç korkmadığımı gayet iyi hatırlıyorum. O anda adadaki arkadaşlarımı düşünüyordum… İlginç- komik ama düşüncem bu idi…
Sonradan korku yaşasam da ilk on dakika kaçayım, beni de öldürecekler gibi korkuya kapılmadım. Beni Allah korudu, ilk andaki hamlem beni ateşten, son olarak da sabırlı olmam sayesinde kurtuldum. Sabırsız olup, korkuya ve paniğe kapılıp kaçmaya çalışsaydım hiçbir şansım olmayacaktı. Yere yattığımda, bu iş bitene kadar buradayım düşüncesindeydim. O sabır ve soğukkanlılık çok önemliydi. 30cm önümden geçiyorlardı. Arkama geliyorlar, orada olduklarını hissediyorum. Arapça konuşmalarından iki kişi olduklarını anladım. Yaklaşık 7-8 dakika sonra sesler kesildi arkamda camları kırdıklarının seslerini duydum… Kaçacaklarını düşündüm. Arada inl
Türkçe konuşmalar duyana kadar yerimden kıpırdamadım. Polis, Çevik Kuvvet ateşin başladığı yerden içeri girdi. Ortada hiç canlı yok, sadece inl
Olayın etkisiyle yaptığım el hareketi polislerin dikkatini çekti, kimin terörist kimin mağdur olduğu da belli değil. “Eller yukarı” dediler, beni dışarıdaki polis aracına götürdüler. Babamı gördüm, durumu tahmin ettim. Gidip yanına bakmak istemedim…
Üzerimde kanlı Talled ile dışarı çıktım. 1. Şube’de sorguya aldılar, olayı anlatabilecek tek tanık bendim… Konuşamayan iki yaralı vardı…
Saat 11:00 gibi Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne götürüldüm, tüm cesetler oradaydı. Orada teröristleri teşhis ettim. O gün şokun etkisiyle yapabildim. Hastanenin önü çok kalabalıktı, ablamı gördüm, babamı sordu, kafamı hayır anlamında iki sallayarak ona yanıt verdim.
Akşama kadar karakol, karakol dolaştırdılar; saat 22:00’de de Şişhane Meydanı’na bıraktılar.
Üç gün sonra yüksek lisans sınava girdim ve kazandım.
O gün hayatta kaldıysam bu Allahın bir mucizesi, sonra ilk anda paniğe kapılmayarak soğukkanlı ve sabırlı olmam sayesindedir.
Sonraki günlerde cemaat idarecilerinden maddi-manevi büyük destek gördük. O sene beni İngiltere’ye lisan kursuna gönderdiler. Cemaat Başkanı Jak Veissid idi, Mişel Benrey özel olarak benimle ilgilendi. Sonraki başkanlardan aile dostumuz olan Bensiyon Pinto ve Sabetay Beraha’nın büyük destekleri oldu. Cemaat, kendi toplumuna yardımcı olan, onları gözetleyen, mevcut imkânları ile ne yapabiliyorsan onu yapmaya hazır bir cemaattir. Bunu 23 sene bizzat yaşadım ve gördüm. Kendilerine ailece müteşekkiriz.
Olaydan iki hafta sonra yine sinagoga gittim. Yedi ay sonra Neve Şalom yeniden ibadete açıldı, hiçbir korku hissetmedim. Böyle bir olay insanın başına hayatta bir kere ya gelir ya gelmez…
Babamızı kaybetmiştik ama benim hayatta kalmış olmam bize büyük bir güç vermişti.
Babam iyi bir babaydı, her zaman onunla gurur duyduk.