Çalışmalarını daha çok Almanya’da sürdüren mimarlar Ayşin İpekçi ve Cem Yurtsever (STUDYO ARCHITECTs), İsrail’in ilk ve tek uluslararası proje yarışmasında dünyaca ünlü birçok ofisi geride bırakarak, Kudüs’te bulunan Bezalel Güzel Sanatlar Akademisi’nin yeni yerleşkesini yapmaya hak kazandılar.
Dünya çapında isimlerden oluşan zorlu bir jürinin elemesinden geçerek yarışmayı kazanan İpekçi ve Yurtsever’in bu başarıları tesadüf değil. Onlar aynı zamanda, Avrupa’nın en başarılı genç mimarlarını bünyesinde toplayan, “Avrupa’dan 40 Yaş Altı 40 Mimar” (Europe 40 Under 40) listesine dâhil olan üç Türk mimardan ikisi… Kendileriyle yarışmayı ve projelerini konuştuk.
Yarışmanın konusu kadar bulunduğu şehir de çok heyecan verici. Bir yandan tarihi 3000 yıl öncesine dayanan, her üç din için de kutsal olan bir şehir, öte yandan böylesi bir şehirde ülkenin en önemli sanat okullarından birinin tasarlanması... Elinizde böyle önemli veriler varken, çıkış noktanız ne oldu?
Çıkış noktamız projenin kendisi. Aslına bakarsanız işiniz kolay; çünkü böyle bir arsa, böylesine özel bir şehir ve buna benzer bir sürü veri size sorulan sorulara zaten cevap veriyor. Aldığınız cevapları ilk aşamada doğru değerlendirmeniz yeterli. Süreç ilerledikçe tasarım da olgunlaşıyor.
Bizim yaklaşımımız daha önceden hazırladığımız bir tasarımı herhangi bir yere yerleştirmekten ziyade her zaman müşteriye özel bir proje hazırlamak. Nitekim bir terziye gittiğinizde terzi ölçülerinizi alır; kıyafeti nerde ve ne zaman giymek istediğinizi, hangi malz
Projeye hazırlık ve araştırma süreci nasıl geçti? Daha önce mekânı tanıyor muydunuz? Nasıl bir araştırma yaptınız?
Yarışma iki aşamalıydı. Birinci aşamada ne arsayı ne Kudüs’ü ne de İsrail’i daha önceden görmüştük. Elbette kitaplardan ve internette gördüklerinizden bir fikir ediniyorsunuz. Ancak, ne yazık ki, terör gibi pek hoş olmayan haberlerde alıyorsunuz.... Ayrıca yarışma şartnamesi, vaziyet planları, fotoğraflar ve buna benzer dokümanları analiz ettiğinizde size anahtar bilgileri sunuyor.
İkinci aşamaya seçilen dokuz mimari grup Bezalel Academy tarafından Kudüs’e davet edildi ve böylece arsayı ve Kudüs’ü görme fırsatımız oldu. Bu gezi projenin gelişmesi bakımından çok yararlı oldu. Dört günlük gezi boyunca daha önce sadece yarışma şartnamesinden elde ettiğimiz verileri doğrulayabildik ve yeni veriler elde ettik.
Yeri görmek bir proje için her zaman çok önemlidir. Tıpkı bir insanı tanımak gibi... İlk tanıştığınızda göremediğiniz bir özelliği bir sonraki buluşmanızda görebiliyorsunuz. Bizim için de arsayla birlikte Bezalel’in nasıl bir okul olduğunu, öğrencilerin çalışma biçimlerini ve tüm fakülteleri görmek işimiz için çok faydalıydı. Bezalel, bildiğiniz türden bir sanat okulu gibi değil. Fakülteler donanımları ile adeta bir çatı altında üretim yapan on farklı fabrikaya benziyor.
Size göre, projenizi, diğerlerinden ayıran ne oldu? “Vurucu noktanız” neydi?
Yarışma iki aşamalıydı. Birinci aşama dünya çapında gerçekleştirildi. Bu aşamaya 32 ülkeden 188 proje katıldı. İkinci aşamaya beş ofis seçildi. 188 proje arasından seçilmiş olmak bile bizim için çok büyük bir ödüldü, ama asıl iş bundan sonra başladı.
Yarışmanın ikinci aşamasında daha önceden davet edilen biri İngiltere’den, biri Belçika’dan ve ikisi İsrail’den olmak üzere uluslararası ün kazanmış dört ofis bulunuyordu. Çevremizdeki insanlar pek yüksek bir şansımızın olmadığını söylediler. Yarışmayı İngiltere’den katılan ofisin kazanacağına dair söylentiler vardı. Daha ünlü oldukları, daha fazla proje ve deneyimlerinin bulunduğuna dair sözler, bizde ilk önce hayal kırıklığı yarattı; ancak biz yine de yapabileceğimizin en iyisini ve daha fazlasını yapmaya karar verdik.
Projeyi en iyi şekilde anlatabilmek için istenilen bir maket yerine üç maket ve birçok görsel malzeme hazırladık. Projeyi en ince ayrıntısını düşünerek geliştirdik. Sonuçta jüri projemizin en iyi proje olduğuna karar verdi.
Projemizdeki vurucu nokta STUDYO ARCHITECTs olarak hiçbir zaman mimari modaların peşinde olmayışımızdır. Bizim için önemli olan ‘custom made’ bir proje üretmek. Yani projenin gereksinimlerine uygun, kullanım ve kullanıcı ön planda tutarak ve en önemlisi bütçeyi göz önünde bulundurarak – çünkü bütçe olmadan projenin olmayacağının bilincindeyiz – hazırlanmış çalışmalar yapmak. Biz her şeyden önce mimari ego tatmini yerine müşterinin isteklerine ve bütçesine göre özel bir ‘kıyafet’ sunmayı amaçlıyoruz.
Ama bu sorunuza jüri raporuyla cevap vermek daha doğru olur:
Jüriye göre kazanan proje, parçalı bir alana en etkin cevabı vererek alanın niteliklerini en iyi şekilde kullanan iç ve dış mekânları başarıyla bütünleştiren, birleşmiş ve bağlantılı bir kampüs öneriyor. Tasarım, tarihsel bağlama incelikle karşılık veriyor ve çevreyle bağlantılar kuruyor; Kudüs’ün avlular, bahçeler, çatı siluetleri ve güneşlikli cepheler gibi geleneksel öğelerini başarılı bir şekilde yorumluyor. Tasarım kampüsteki yapıları, Bezalel’e ve kent halkının kullanımına açarak başarıyla yerleştiriyor. Bezalel’in görevini ve vizyonunu en etkili şekilde yorumluyor. (Jüri Üyeleri: Toshiko Mori, Moshe Safdie, Arnon Zuckerman, Hanoch Gutfreund, Zvi Efrat ve Iftah Poran)
Projenin bundan sonraki süreci nasıl ilerleyecek? Uygulamanın ne zaman tamamlanması bekleniyor?
Proje şu an çizim aşamasında ve belirli ön izinler alınmak üzere. Kanuni süreçlerden çok hızlı geçeceğimizi düşünüyoruz; çünkü Bezalel Projesi, Kudüs için çok büyük kentsel önem taşıyor.
Bezalel Akademisi’nin şu an kullandığı yerleşke, Kudüs’ün şehir merkezinin dışında, Mount Scopus tepesinde bulunuyor. Kudüs’ün merkezindeki Rus Mahallesi‘nde tam belediye binasının yanında konumlanan yeni yerleşkenin amacı ise 3000 öğrenciden doğan taze ve dinamik enerjiyi Kudüs’ün merkezine enjekte ederek, şehirle bütünleşmiş kültürel bir merkez yaratmak ve bölgedeki insanlara yeni bir çekim merkezi oluşturup, şehri sanatla buluşturmak. Eğer bir gecikme olmazsa, projeyi 2013 yılında tamamlamayı hedefliyoruz.
Kanuni süreçler haricinde bir de işin maddi yönü var. Projenin 60 milyon dolarlık bütçesi bulunuyor. Bütçenin büyük kısmı ise şu an devam etmekte olan bağış yoluyla toplanıyor.
Türkiye’den de bir katılım olması çok anlamlı bir jest olur. Bezalel’in ana binası Osmanlı’dan kalan bahçe içinde bulunuyor ve yeni yerleşke de Türk mimarlar tarafından tasarlanıyor. Muhteşem bir dostluk hikâyesi yazılabilir.
Çalışmalarınızı genelde yurtdışında sürdürüyorsunuz; Türkiye ile karşılaştırdığınızda mimarlık ortamını, gerek mimar, gerekse işveren, uygulama vs açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Aslına bakarsanız işimiz her yerde aynı süreçlerden geçiyor. Müşteriyle diyalog ve şantiye süreci her yerde aynı. Küçük bir dairenin dekorasyonunda da aynı sorularla karşılaşıyorsunuz büyük bir kampüs de tasarlasanız, işiniz sizden aynı emeği bekliyor. Ancak bazı kültürel farklılıklar var tabii.
STUDYO ARCHITECTs Türkiye’deki çalışmalarında genelde ne gibi projeler üstleniyor?
Çalışmalarımızı Almanya ve Türkiye’de sürdürüyoruz. Almanya’da su sıralar bir konut projesi ve farklı yarışmalar üzerine çalışıyoruz. Türkiye’de şimdiye kadar küçük ölçekli çalışmalarımız oldu. Genelde iç mimari ağırlıklı villa ve daireler üzerinde çalıştık; ancak arzumuz Türkiye’de de daha farklı işler daha farklı ölçeklerde çalışmak.
Türkiye’de birçok alanda olduğu gibi mimaride de alınması gereken uzun bir yolumuz var. Ancak son yıllarda mimaride bir gelişme bir yenilenme var gibi. Genç bir nesil ortaya çıktı ve çok farklı binalar yapılmaya başlandı. Daha yolumuz uzun ama heyecan verici.
İsrail’i (veya Kudüs’ü) gezme fırsatınız oldu mu, mimari açıdan nasıl buldunuz?
Yarışmayı kazandıktan sonra birçok defa toplantılar sebebiyle İsrail’e gittik. Toplantılardan artan zamanlarımızda Kudüs ve Tel Aviv’i gezme fırsatı bulduk. Kudüs görülmesi gereken sihirli bir şehir... Tel Aviv´deki insanların rahatlığı ve yaşam kalitesinin yüksekliği büyüleyici, deniz ve şehir uyum içinde... İkisi de tek kelimeyle muhteşem!
Mimari açıdan baktığınızda çok farklı iki şehir buluyorsunuz karşınızda. Tel Aviv, yüz senelik bir geçmişe sahip. Kudüs ise 3000 yıllık bir şehir. Biri Bauhaus etkisinde, diğeri ise her yeri tarih kokan bir şehir. Her ikisinde de Osmanlı‘dan izler bulabiliyorsunuz. Bu sebeple aidiyet duygusunu yaşıyor, uzaklara değil evinize gelmiş gibi hissediyorsunuz.
Şehir ve mimari bir yana, her yerde çok sıcakkanlı insanlarla karşılaşıyorsunuz. Türkiye´den geldiğinizi söylediğinizde size daha da sıcak ve sevgiyle yaklaşıyorlar. Akdeniz mutfağını da unutmamak lazım. Orda bizim de bildiğimiz tüm tatlar sanki daha rafine bir şekilde sunuluyor.
Selin Ers'in katkılarıyla..