MIT’de ekonomi okurken, hakkında belgesel çekmek üzere Ümraniye’deki 1 Mayıs gecekondu mahallesine yerleşen; matematiksel ekonomi modelleri yaparken, tarzı, kültür müziği olan bir mekân açan; müziği ve insanlar arasında kurduğu kültürel köprüyü çok önemseyen Lorris Mizrahi, ortaklarından biri olduğu Ghetto’ya ve mekân işletmeciliğine dair merak ettiklerimizi cevapladı
Öncelikle, hiç gelmemiş okuyucular için Ghetto’yu kısaca nasıl anlatırsınız?
Program direktörleri Saruhan Batur ve Pınar Mumcu ile birlikte cevaplayalım. Ghetto bu sene 4. sezonuna giren bir mekân. Kısaca bahsetmek gerekirse, dünya müziğinin çeşitli örneklerinin dinleyici ile buluşmasını hedefliyoruz. Buraya sadece popüler şarkıcı ya da grupları getirmektense kaliteli müzik yapan grupları konuk etmeyi yeğliyoruz. Popüler şarkıcılar da geliyor zaman zaman ama onlar da mainstream yapmıyorlar. Mesela Levent Yüksel’in bir akustik projesi olmuştu geçtiğimiz sene, çok samimi bir konserdi ki, biz de bunu hedefliyoruz, müzisyenin seyirci ile göz teması kurabilmesi, enerjisini aktarabilmesini. Burada belirli bir tarz ya da belirli bir kitleyi hedeflemiyoruz, bizim tarzımız kültür müziği.
15 milyonluk şehirde yaşıyoruz ve 400 kişiyi bir mekâna toplamanın başarı olduğu bir dönemdeyiz. Eğlence piyasasına bakıldığında xenophobia var, avam değerler çok yaygın ama sofistike tatlar revaçta değil maalesef.
Sahne alacak grupları seçerken nelere dikkat ediyorsunuz?
Ortak özelliğimiz müzik bilgimiz ve zevkimiz. Bir grubu sahneye çıkaracaksak önce bizim içimize sinmeli, çünkü bizim için en önemli şey güven. Önce biz, sahneye çıkaracağımız gruba inanmalıyız; isteğimiz, seyircinin bize güvenmesi. Çıkan grubu bilmese de “Ghetto’da çıkıyorsa kesin iyidir” demesi. Geçen sene deneysel çalışmalara, genç müzisyenlere ev sahipliği yaptık, bu sene de öyle olacak. Fazla elektronik yerine daha samimi, sıcak hayata dönük müzisyen ve müzikleri seviyoruz biz. 2 Ekim’de açılış partimiz var, orada DJ performans olacak ama sadece elektronik değil funk, house gibi birçok tarz olacak. Bu sene en heyecan verici projelerden biri de King Crimson’ın gitaristi Adrian Belew’ü konuk edeceğiz.
Ghetto ismi nerden geldi?
Tarihe baktığımızda Ghetto bazen kötü şeyleri çağrıştırsa da, getto aslında özel bir bölgedir. Biz Ghetto’yu bağımsız eğlence bölgesi görüyoruz, ismi buradan geliyor. Ghetto, sadece bir konser mekânı değil, buraya gelenler içkisini içip, kaliteli müziğin tadını çıkarıp dans edebiliyor, kısaca eğlenebiliyorlar. Bir de Ghetto’da bir başkaldırı vardır aslında, burada popülerliğe, sıradanlığa bir başkaldırı var. Bu ismi koymaya karar verdiğimiz de benVenedik’te, Ghetto Meydanı’ndaydım.
Asıl mesleğiniz ekonomistken böyle bir mekân açmak nerden aklınıza geldi?
Hâlâ ekonomistlik yapmaya devam ediyorum, sadece projelerin sıklığı azaldı ama tamamen de bırakmadım. Bence insanın yaptığı işi zaman zaman değiştirmesi iyi bir şey. Ya da belki benim yapım öyle olduğu için, uzun süre aynı işi yapmaktan sıkılabiliyorum, değişiklik iyi geliyor.
Mekân işletmeciliğinin zor tarafları ne?
Müzik mekânı işletmek aslında çok zor. Dışarıdan bakıldığında öyle gözükmüyor, ama olay sadece bir grup geldi, sahneye çıktı, konser verdi ile bitmiyor. Arkasında çok emek yatıyor. Zaten yeme içme işi zor bir iş, buna bir de müzik eklendi mi iyice zorlaşıyor. Mesela Ghetto’da sahne alan birçok grup yurt dışından geliyor, lojistik ile ilgili problemler karşımıza çıkabiliyor. Onun dışında organizasyon, PR, afişlerin basılması gibi birçok detay var ve bunların hepsi tek gece için, sonra başka bir konser için yine aynı şekilde emek sarf ediyoruz. Sadece lokanta olsa burası, bir menüsü olur aynı yemekleri yaparsın ama burada her şey sadece bir gecelik. Bunların dışında grubu getirmekle bitmiyor tabii ki, buraya misafir gelen grubun memnuniyeti de çok önemli. Sanatçı memnun olacak ki, performansı da iyi olsun. Ama o gruplarla tanışmak ya da başarılı bir konser organize etmenin keyfi de çok tabii ki…
Ekonomist olmakla kıyaslarsanız?
Dediğim gibi matematiksel ekonomi yapıyordum. Matematik modelleri yapmakla bir müzik mekânı işletmek aslında çok zıt işler. Biri çok sosyal diğeri çok asosyal. Burada insanlarla birebir çalışıyoruz ve insanlarla çalışmak, yönetmek zor bir iş ama ekonomist olmanın avantajlarını da gördüm. Rakamlarla iyi olmanın bu işe katkısı büyük, bir de matematikle uğraşmış olmak rasyonelliği arttırıyor.
Sizin bir de belgeseliniz var, 1 Mayıs Mahallesi. Yine o tarz bir projeniz var mı?
O belgesel çok eski, öğrencilik zamanından kalma; şimdilik yine sinema ile ilgilenme gibi bir projem yok, ama kızım New York Üniversitesi’nden yeni mezun oldu. Kendine oldukça güveni var; bir proje yaparsa onun asistanı olurum artık.