“Yazık!” diyordu Yevtuşenko…
Türkiye’de beni, seçmediğim şiirlerimle ve yirmi yıl önceki düşüncelerimle tanıyorlar. Yazık;
Oysa her sanatçı için değişim kaçınılmazdır. Her değişimin de sanatçı üzerine yansımaları farklıdır. Bu değişimler toplumsal ve sosyolojik boyutta olduğu gibi sanatçının sezgisel dünyasında düşsel bir yolculuğa çıkıyormuşçasına bile olabilir.
Tabii ki, Türkiye dendiğinde bütün Türkiye değil, edebiyatı sevenler kitap okuyanlar ve okuyabilenler içinden de şiirden haz duyanlar. Bu kesin olmasa da, edebiyat dünyasının içinden bile olsa, aydın bile sayılsa Yevgeni Yevtuşenko’yu tanımayabilir. Yirmi yıl öncesi birkaç şiiriyle, Mayakovski ve Nazım Hikmet karşılaştırmalarıyla sadece iki dile çevrilerek, birkaç şiiri hariç gerisinin es geçildiği bir koca şairi tanımak farklı bir duyarlılığı gerektiriyor olabilir.
Ben yıllar önce oldukça tesadüfî bir şekilde keşfettiğim bu koca şairin ardından gidip yaşam savaşını, sanatını, ilkelerini, hayata ve yaşadığı döneme başkaldırısını, onun sınır tanımayan dizeleri arasında buldum.
D.Shostakovıch’in 13 numaralı senfonisi Babi Yar başlığını taşır.
New York Filarmoni Orkestrası’nın Kurt Masur yönetiminde kaydettiği bu senfoninin, 1994 yılında Yevtuşenko’nun sesinin eşlik ettiği dizeleriyle seslendirdiği eseri ilk kez dinlediğimde tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum.
Altı bölümlü senfoninin birinci bölümü olan “Babi Yar” şu dizelerle başlar;
Hiç anıt yok Babi Yar’da / Tek mezar taşı o dik yamaç / Korkuyorum / Yahudiler kadar yaşlıyım şimdi / Şimdi bir Yahudi gibi görüyorum kendimi / Şimdi Eski Mısır’da dolaşıyorum / Çarmıha geriliyorum şimdi, ölüyorum / Çivilerin bile izi var üstümde şimdi / Dreyfus geliyor aklıma. Ben oyum / Kof adamlar suçluyor, yargılıyor beni / Parmaklıklar ardındayım ansızın / Kıstırılmışım, tutulmuşum, sövmüşler bana / Brüksel dantelinden elbiseler giymiş hanımlar / Bağırarak şemsiyelerini çarpıyor suratıma / Belostok’da bir çocuğum şimdi / yere yayılıyor damlayan kan / öfkeyle saldırıyor meyhanenin soğan ve votka kokan fedaileri / Tekmelenmişim, elimden bir şey gelmiyor, yalvarıyorum, dinlemiyorlar bile / “Gebertin çıfıtları, Rusya’yı kurtarın,” diye / haykırarak bir aktar dövüyor annemi / Anna Frank olarak görüyorum kendimi / nisan dalları kadar inceyim / sevgiyle dolu içim / boş sözler söylemeyin bana / birbirimize bakalım istiyorum.
Gülecek, koklayacak ne var ki / yapraklardan, gökyüzünden başka / Ama çok şey yaparız sen istersen / usulca sarılırız birbirimize / karanlık bir odada / Bir gelen mi var? Korkma. Bu gelen, baharın sesi / Gel bana, dudaklarını uzat bana / Biri kapıyı zorluyor / Yok yok, kırılan buzların sesi.
Yaban otları hışırdıyor Babi Yar’da / Ağaçlar sert sert bakıyor, yargıçlar gibi / Her şey sessizce çığlık atıyor / Şapkamı çıkarıyorum / anlıyorum, gittikçe yaşlanmışım / Burada gömülü bu binlerce insanın / bu binlerce insanın ardından koparılmış / sessiz bir çığlıktan başka neyim ki şimdi / burada vurulmuş her ihtiyarım ben / burada vurulmuş her çocuğum ben / Ey Ruslar, vatandaşlarım, bilirim hepinizi / Kötü eller kirletiyor temiz adınızı sizin / Ülkem nasıl güzeldir, hep bilirim / nasıl korkunçtur kendilerine, hiç titremeden / “Rus Birliği” adını takan Yahudi düşmanları / Hiçbir yerim unutamaz bütün bunları / Çınlasın “Enternasyonal” / yeryüzündeki son Yahudi düşmanı gömüldüğü zaman / Kanımda Yahudi kanı yok / ama öyleymişim gibi beni / hor görüyor, aşağılıyor Yahudi düşmanları / Gerçek bir Rus’um bu yüzden…
Yevgeni Yevtuşenko 1933’te Zima’da doğdu. Stalin sonrası yetişen muhalif şairler kuşağının önde gelen temsilcisiydi. Bu kuşağın sanatsal özgürlüklerin genişletilmesi ve edebiyatın siyasal ölçütler yerine estetik değerlere dayandırılması için mücadele veren sanatçıların başındaydı. Bu yüzden başı hep yönetimlerle sorunlu ve genelde engellenen, sansürlenen bir yazar olmuştu... Çocukluğu Moskova’da ve Trans-Sibirya Demiryolu üzerindeki küçük bir kasabada geçen Yevtuşenko, ilk önemli öykülü şiir yapıtı olan Stantsiya Zima’da bu kasabayı ve gündelik yaşamını betimledi. .
Moskova’daki Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde öğrenim gördü. Yayımlanmasına Stalin’in ölümünden sonra izin verilen şiirleriyle kısa sürede halkın sevdiği bir şair oldu. Dönem şairlerinden Yasenin ve Mayakovski’den ayrıca Nazım Hikmet’in yalın şiir tarzından ve destansı ifadesinden etkilendiği görülür.
35 bin Ukraynalı Yahudi’nin Nazilerce katledilişini ve Rusların kayıtsızlığını konu alan Babi Yar adlı şiiri ile SSCB’deki Yahudi düşmanlığını açık yüreklilikle eleştirdi. Onlara ve yönetime yaptıklarının hesabını sordu ve yanıt alamayınca da engell
1963’te Paris’te otobiyografik nitelikteki Yaşantım/Erken Yazılmış Bir Yaşam Öyküsü (1968) adlı yapıtını yayımlanmasından sonra ülkesinde baskıya uğradı. ABD üzerine ilk şiirlerinden derlenen Özgürlük Heykeli’nin Derisinin Altında adlı oyunu 1972’de Moskova’da sahnelendi. 1978’de tiyatro oyunculuğuna başladı, ertesi yıl da ilk romanını yayımladı.
“İnsanlık tarihi aslında hem ne kadar kısa, hem de ne kadar da uzun” dedi Yevtuşenko. Yazılması için yüzyılların geçmesi, nice acıların çekilmesi ve unutulmaması için tarihin sayfalarına kanlı satırlarla işlenmesi gerekiyor sanki. Geçmişi konuşmak ve geçmişle yüzleşmek için yazılan insanlık tarihi, kan, gözyaşı ve katliamlardan bir türlü kurtulamıyor ne yazık…
Şu anda Kiev yakınlarında yeşilliklerle dolu bir parkın içinde yalın bir anıt var Babi Yar’da.
Nazilerin işgali öncesinde Kiev’de yaşayan 160 bin Yahudi sessizce vatan bildikleri bu toprakları paylaşıyor, köklerine bağlı geleneklerini sürdürüyorlardı.
Babi Yar, Naziler tarafından Ukrayna, Kiev’de 60.000 Yahudi’nin iki gün içerisinde katledilmesiyle çukurlara doldurulup tek bir mezar içine gömülmeleriyle tarihe “Babi Yar Katliamı” olarak geçmiş bir yerdir.
Babi Yar’da Yahudiler, Çingeneler, Sovyet savaş suçluları, komünistler dahil olmak üzere 100 binden fazla insan öldürüldü. Soykırımın kanıtlarından biri olan Babi Yar’da öldürülen Sovyet vatandaşları için devlet resmi bir anıtı 1976 yılında dikti ve tam on beş sene sonra ancak katledilen Yahudiler için dikilen anıt, 1991’de Babi Yar Parkı’na yerleştirildi.
Rus şair Yevgeni Yevtuşenko’nun “Babi Yar” isimli şiiri ve Dimitri Shostakovich’in 13. Numaralı dev senfonisi bu katliamın anısına bestelendi.
Dünya katliamları yaşarken o çocukluk yıllarını yaşıyordu. Gorki Edebiyat Enstitüsü’nde okudu. İlk kitabı “Zima Junction” 1956 yılında yayımlandı. Dünya onu 1961 yılında yayımlanan “Babi Yar”la tanıdı… Yahudi düşmanlığını ve ırkçılığı şiddetle eleştirdi. Nazım Hikmet’in yakın arkadaşı oldu. Ondan etkilendiği gibi evrensel dünya görüşüyle onu da etkiledi.
Yevtuşenko her şeye, her olguya her özgürlüğe uzun süre kapalı kalmış bir yönetimin, Sovyetler Birliği’nin dikta dönemi şairi, edebiyatçısı, sanatçısıydı. Oysa duyarlılığı tüm halklara, tüm dünyaya ve barışa karşı sürmüş insanlığın kardeşliğini savunmuştu.
Bu yüzden Yevtuşenko ülkesinin duvarlarını çok öncesinden kırabilmiş, özgürlük eşitlik ve halkların kardeşliğine yürekten inanmış bir muhalif bir aydın olmuştur…