Uluslararası Hrant Dink Vakfı’nın düzenlediği, “Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Çalışma Toplantısı”nda medyada ve toplumda yaygınlığına karşın yargının nefret söylemiyle mücadelede etkisiz kaldığı vurgulandı
Uluslararası Hrant Dink Vakfı’nın, Avrupa Komisyonu, Global Dialogue ve Freidrich Neumann Vakfı’nın da desteği ile düzenlediği “Medya’da Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’nin çalışma toplantısı 5-6 Eylül tarihlerinde gerçekleşti.
Gazeteleri izleyerek ve raporlama yaparak medyadaki ırkçı ve ayrımcı söylemi görünür kılmayı, ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele etmeyi amaçlayan bir proje gerçekleştiren vakıf, 50’yi aşkın gazeteci ve hak örgüt temsilcisiyle “ medyada nefret söylemi”ni masaya yatırdı. Projenin koordinatörlüğünü yürüten Özlem Dalkıran, özellikle yerel medyanın nefret söylemi açısından tamamen denetimsiz bir alan olduğuna işaret ederek medyayı izleyecek bir gönüllüler ağı oluşturmayı hedeflediklerini belirtti.
İdeolojilerin kullanılan dilde ifade bulduklarını belirten ve dil-ideoloji ve gerçeklik arasında ilişkileri kuramsal açıdan irdeleyen Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu da, ırkçı ve nefret söylemi içeren ve ötekileştiren kavramların medyada yaygınlığına işaret etti. Medyada ötekileştiren ve nefret yayan ifadelere örnek veren İnceoğlu, “Tefeci Yahudi”, “Gay barlarda çıkıp gasp yaptılar”, “Yunan oyunu”, “Sapık Yunanlıya baskın”, “Nataşa paraları Rusya’ya”, “Ermeni’ye tavır”, “Küstah Rum’a haddini bildirdi”, “Eylemciye halk dayağı” şeklinde başlıkları saydı; spor medyasında özellikle de futbolla ilgili haberlerde bu durumun yaygın olduğunu söyledi.
Hukuk açısından nefret söylemine değinen Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Araştırma Görevlisi avukat Ulaş Karan da, ayrımcılıkla mücadele edilmesini amaçlayan Ceza Yasası’nın (TCK) 122. maddesinin, yürürlüğe girdiği 2005 yılından bu yana sadece bir kez olumlu olarak uygulandığını, uygulandığı vakanın engelli bir kadının otobüsten indirilmesiyle ilgili olduğunu söyledi.
Proje 18 ay sürecek
Uluslararası Hrant Dink Vakfı’nın yürüttüğü ‘Medyada Nefret Söyleminin İzlenmesi Projesi’, Demokrasi ve insan Hakları Avrupa Aracı (DiHAA) kapsamında destekleniyor. ‘Dördüncü güç’ olarak tanımlanan medyanın, nefret söyleminin üretimi ve yerleşmesindeki rolüne odaklanan proje kapsamında, 30’a yakın ulusal ve beş yerel gazete düzenli biçimde izlenerek, dini ve etnik azınlıklara yönelik ayrımcılık veya nefret söylemi içeren haber ve köşe yazıları tespit ediliyor. Tarafgir ve milliyetçi bir zihniyetle hazırlanan haber manşet ve içeriklerinin analiz edileceği çalışmanın t
Çalışma sürecinde toplanan veriler, dört ayda bir hazırlanacak ve vakfın internet sitesinde yayımlanacak olan raporlarda analiz edilecek. Ayrıca, hukukçular ve medya çalışanlarıyla yapılacak olan atölye çalışmalarında, bu analizler ışığında, söz konusu söylemi değiştirebilmek için neler yapılabileceği ve medyada ırkçılık ve ayrımcılıkla nasıl mücadele edilebileceği tartışılacak.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 1997 tarihli tavsiye kararında ‘nefret söylemi’nin tanımı “Irkçı nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm ve saldırgan milliyetçilik ve etnik merkezcilik, azınlıklara, göçmen ve muhacirlere karşı ayrımcılık ve düşmanlıkla ifade edilen hoşgörüsüzlüğü de kapsayan, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer her tür nefreti yayan, teşvik eden, meşrulaştıran ve katkıda bulunan her türlü ifade biçimi. “... Nefret söylemi olarak nitelenebilecek ifadelerin tespiti bazen zor olabilir, çünkü nefret söylemi ille de kendini nefret ve duygusal ifadelerle göstermez. İlk bakışta rasyonel ya da normal gibi algılanabilecek ifadelerde de gizli olabilir.”