Bu yapıtı konu etmek beni aşar... Ama Yunus Emre’ye olan sevgimden olacak, yazmadan edemedim… Eser, İbranice bilen, en çok da ana dili İbranice olan İsrail halkına Yunus Emre ve Sufi felsefesi sunan, kazandıran akademik bir çalışma.
Bir kitabın kapağını konu etmek, bir resmin çerçevesinden söz etmek kadar yersizdir; ancak yine de geçiştirmeyeceğim. Kapak, 1630’da yapılmış. Keşmir’de bir bahar gecesi, tefekküre dalmış bir düşünürü tasvir eden minyatürün bir bölümünden oluşuyor. Minyatürün tamamı konsaydı adamın önünde bir kadeh, yanında bir küçük şarap testisi görülecekti. Bu da Ömer Hayyam, Müslüman İspanya’nın İbrani şairlerinden Samuel Ha-Nagid gibilerine daha bir uygun düşerdi; Derviş Yunus’u anımsatmazdı. Şiirlerinde şarap sözcüğü az ve aynı manada geçmediğinden, kapak resminin Yunus Emre’yi kitap elde göstermesi isabetli oldu. Bazı kimseler onun -ümmi - okuması yazması olmayan bir cahil olduğunu ileri sürer. Bunu da şairin
Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı severiz
Yaradandan ötürü…
dörtlüğünün, ilk beyitine dayandırırlar. Antolojide de bu şiir önemsenmiş, hem kitabın 23. sayfasında hem de İbraniceye göre arka kapak, Türkçe’ye göre ön kapakta yer verilmiş. Şiir irdelenerek Yunus’un okuldan değil, yazıya döküldükçe skolastikleşen, dini düşüncelerden kaçtığını ifade ettiğini ileri sürer ve daha da ileri giderek bir Yahudi bilgesinin böyle bir sözü ondan önce söylememiş olmasına hayıflanırlar.
Yunus, dervişliğe ulaştıran şeriat, tarikat, marifet ve gerçek kapılarından geçerek tasavvufa, sufiliğe varmış. Şiirlerini duru bir Türkçe ile aksettirmiş; halkın belleğine, ruhuna sevgiyle yerleşmiş, ölümsüz olmuştur.
Bunu vurgulamak istercesine yazarlar, antolojinin başlığında şiirler sözcüğünün önüne sufi sözcüğünü koymuşlar. Kitabın birinci bölümünde 42 şiir ve çevirileri yer alıyor. Kitabın düz yazı olan ikinci bölümü, yalnız İbranice kaleme alınmış; Türkçe çevirisi yok. Oysa bizler için, Türkçe okurları için, en ilgilendirici ve bilgilendirici bölüm bu olacaktı.
UNESCO 1991 yılını ‘Yunus Emre Sevgi Yılı’ olarak kabul etmişti. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de etkinliklerle kutlanmıştı. T.C. Kültür Bakanlığı, Kadıköy Aziz Berker Kütüphanesi’nde, o yılın 26 Şubat’ında konuşmacı olarak katıldığım panelde, Yunus Emre’de hümanizm konusu üstüne şiirlerinden de açıklamalar yaparak konuşmuştum. Konu beni aşardı ama diğer panel konuşmacılardan da Tevrat veya Kabala’yla ilişkilendiren olmamıştı. Oysa anlaşılan bu ikinci bölümde ünlü Sefarad Endülüs Yahudi şair, filozof veya din adamlarının tasavvufun etkisinde kaldıkları veya tasavvufun Gnostik ve Yahudi kökenleri üstünde de durulmuş. Eminim benim gibi bu bölümü önemseyen okumayı isteyen çoktur… İkinci baskıda bu kısmın da çevirisini yapıp ekleyeceklerini ümit ederim…
Yeni yapıtlar vermeleri dileğiyle başta Denis Ojalvo olmak üzere Selim Amado ve Avram Mizrahi’yi içtenlikle kutlar, Yunus Emre’deki sevgi ve düşüncelerinin dünyayı sarmasını dilerim.