Kitapların ardından/İbranice yayınlanan “Yunus Emre’den Sufi Şiirler Antolojisi”nin düşündürdükleri

-
1 Ekim 2009 Perşembe

Bu yapıtı konu etmek  beni aşar...  Ama Yunus Emre’ye olan sevgimden olacak, yazmadan edemedim… Eser, İbranice bilen, en çok da ana dili İbranice olan İsrail halkına Yunus Emre ve  Sufi felsefesi sunan,  kazandıran akademik bir çalışma. 

Bir  kitabın  kapağını konu etmek, bir resmin çerçevesinden söz etmek kadar yersizdir; ancak yine de  geçiştirmeyeceğim. Kapak, 1630’da yapılmış. Keşmir’de bir bahar  gecesi, tefekküre dalmış bir  düşünürü tasvir eden minyatürün bir bölümünden oluşuyor. Minyatürün tamamı konsaydı  adamın  önünde bir kadeh, yanında bir küçük şarap testisi  görülecekti. Bu da Ömer Hayyam, Müslüman İspanya’nın  İbrani şairlerinden Samuel Ha-Nagid gibilerine daha bir uygun düşerdi; Derviş Yunus’u anımsatmazdı.  Şiirlerinde  şarap sözcüğü az  ve aynı manada geçmediğinden, kapak resminin  Yunus Emre’yi kitap elde göstermesi  isabetli oldu.  Bazı kimseler onun -ümmi - okuması yazması olmayan bir cahil olduğunu ileri sürer. Bunu da şairin

Elif okuduk  ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılanı severiz

Yaradandan ötürü…

dörtlüğünün, ilk beyitine dayandırırlar. Antolojide de  bu  şiir  önemsenmiş, hem  kitabın  23. sayfasında hem de İbraniceye göre arka kapak, Türkçe’ye  göre ön kapakta yer verilmiş. Şiir irdelenerek Yunus’un okuldan değil, yazıya döküldükçe  skolastikleşen,  dini düşüncelerden kaçtığını ifade ettiğini ileri sürer ve daha da ileri giderek bir Yahudi bilgesinin böyle bir sözü ondan önce söylememiş olmasına hayıflanırlar.

Yunus,   dervişliğe ulaştıran şeriat, tarikat, marifet ve gerçek kapılarından geçerek tasavvufa, sufiliğe varmış. Şiirlerini duru bir  Türkçe ile aksettirmiş; halkın belleğine, ruhuna sevgiyle  yerleşmiş, ölümsüz olmuştur.

Bunu vurgulamak istercesine yazarlar, antolojinin başlığında şiirler sözcüğünün önüne sufi sözcüğünü koymuşlar. Kitabın birinci bölümünde 42 şiir ve çevirileri yer alıyor. Kitabın düz yazı olan ikinci bölümü, yalnız İbranice kaleme alınmış; Türkçe çevirisi yok. Oysa bizler için, Türkçe okurları için, en ilgilendirici ve bilgilendirici bölüm bu olacaktı.

UNESCO  1991 yılını  ‘Yunus Emre Sevgi Yılı’ olarak kabul etmişti. Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi bizde de etkinliklerle kutlanmıştı. T.C. Kültür Bakanlığı, Kadıköy Aziz  Berker  Kütüphanesi’nde, o yılın 26 Şubat’ında  konuşmacı olarak katıldığım panelde, Yunus Emre’de hümanizm konusu üstüne şiirlerinden  de açıklamalar yaparak konuşmuştum. Konu beni  aşardı  ama  diğer panel  konuşmacılardan da  Tevrat veya Kabala’yla  ilişkilendiren olmamıştı.   Oysa anlaşılan  bu ikinci  bölümde ünlü Sefarad Endülüs  Yahudi şair,  filozof veya din adamlarının  tasavvufun  etkisinde kaldıkları veya tasavvufun  Gnostik ve Yahudi kökenleri üstünde de durulmuş. Eminim benim gibi bu  bölümü önemseyen  okumayı isteyen  çoktur… İkinci baskıda bu kısmın da çevirisini yapıp  ekleyeceklerini ümit ederim…

Yeni  yapıtlar vermeleri dileğiyle  başta  Denis Ojalvo olmak üzere Selim Amado ve  Avram Mizrahiyi  içtenlikle  kutlar, Yunus Emre’deki sevgi ve düşüncelerinin  dünyayı sarmasını dilerim.