<p class="MsoNormal"><span>Tanışmaktan büyük keyif aldığım, sohbetinden, içtenliğinden ve yaşadıklarından müthiş etkilendiğim, nazik, güzel, şık ve başarılı bir hanımla sizleri tanıştırmak isterim: Roza Hatem.<span> </span>Uzun zamandır “Hayatta hiçbir şey için geç değildir” sözünün bu kadar da çok yakıştığı bir hayat hikâyesi ile karşılaşmamıştım. </font></span></p>
Örnek alınması gereken ibretlik bir yaşam öyküsünün ancak özetini sizlere aktarabiliyorum. Kim bilir belki de “bu yaştan sonra ne yapabilirim ki?” diyenlere bir cevap olur…
Yıl 1949 Aseo ailesinin ikinci kızları Roza dünyaya gelir. Ve…
Annem ile babam İstanbullu olmalarına rağmen bir şekilde Ankara’da tanışıp evlendiler ve 1949’da ben dünyaya geldim. Ankara’da hiç ailemiz olmadığı için senede birkaç kere İstanbul’a ve yaz aylarında da Büyükada’ya giderdik. Çocukluğum böyle geçti. Gençlik derseniz maalesef öyle bir dönemim olmadı çünkü evlendirildim.
Ankara Koleji’nde okudum. Gayrimüslimin çok az olduğu bu şehirde Yahudi olmam oldukça ilgi çekerdi ve çok zordu. İlkokul’da beş sene boyunca çok başarılı bir öğrenci olmama rağmen yalnızca dini kimliğim nedeniyle her gün başım sıralara vurulur, her akşam burnum kanardı. Ancak, aileme bunu hiç söylemezdim. Sabreden, kimseye sıkıntı vermeyi sevmeyen ama mücadeleci bir yapıya sahiptim, halen de öyleyimdir. Eleştiri almamak, tenkit edilmemek için uğraşır ve adımlarımı ona göre atarım, yanlış yapmamaya çalışırım. İstikrarlı bir insan olduğum için 11 senelik okul hayatımda her sene folklor yaptım. 19 Mayıs gösterilerine katıldım. Kızılay kolundaydım. Anaç bir insanımdır. İnsanların hayatlarına dokunmayı, yardım etmeyi çok severim. Sorun çözmeye odaklı yaşamışımdır.
17 yaşında istenmeyen ama 27 sene süren bir evlilik, iki çocuk ve mutsuz bir hayat…
Babam asimilasyondan çok çekinirdi. Lisede kız erkek karışık okumaya başlayınca beni okuldan almayı düşündü. Ancak bunu yapmadı. Belki de babamın benim hayatımda yaptığı en iyi şey buydu. Asimilasyon korkusuyla haberim olmadan hiç tanımadığım biriyle nişanlandırıldım ve 17 yaşında babamın imzasıyla evlendirildim. Çok zor bir durumdu. Ancak isyan etmek, karşı çıkmak olamazdı. Tüm dünya ile mücadele edebilirdim. Ancak babama karşı gelmenin ne demek olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim, bunu denemedim bile. Annem ise pasif bir kadındı.
Hemen hamile kaldım ve kızım Suzan’ı dünyaya getirdim. Daha sonra da oğlum İzzet’i doğurdum. Her anne çocuklarına çok bağlıdır ama ben anormal bağlıyım. Galiba tüm sevgimi onlara verdim. İstanbul’da hiç arkadaşım yoktu. Eşlerden dolayı tanıştığım insanlar oldu. Onlarla da yaşım, kültürüm, hiçbir şeyim uymadı. Bambaşka bir dünyadan koparılarak getirilmiştim. Çocukken birdenbire koskocaman bir kadın oluvermiştim.
Düşünün ki, evliliğim süresince 40 kiloydum. Hastalıklı gibiydim. Yani kısacası “çok mutsuzdum”.
İş hayatına nasıl girdiniz?
1989 senesinde eşimin ailesindeki bazı sorunlardan dolayı işini kaybetmesi neticesinde maddi olarak büyük bir yıkıma uğradık. Ardından sağlığı da bozulunca çalışmak zorunda kaldım. Boşanma hayallerimi de mecburen erteledim.
Güneri Cıvaoğlu bana kapısını açtı. Kısa bir süre dergilerine reklam topladım. Ona çok müteşekkirim. Çünkü o bana güvendi. Birkaç ay sonra orada öğrendiklerimle başka bir dergiye müdür oldum ve çok başarılı işlere imza attım. Daha sonra bir müşterimle ortak olarak sigortacılıkla tanıştım. Ancak yürümedi. Ayrıldık ve ben azmettim; 1991 yılında kendi şirketim olan Bentem’i kurdum. 10-12 sene önce de oğlumla ortak olduk.
Aynı zamanda TÜSİAD’ın çıkardığı bir derginin reklam ve halkla ilişkiler görevini teklif ettiler. Çok iyi kazanıyordum ve paramı sigorta işine yatırıyordum. Bilgisizdim ama çok danışırdım.
Her şeye rağmen hayat önünüze doğru insanlar çıkartma cömertliğinde bulunmuş galiba…
Çok doğru ama ben her zaman açık ve doğal bir insan oldum. Korkmadan, çekinmeden içimden geldiği gibi davrandım. Benim dünya görüşümde insan çok önemli bir faktördür. Şansa kesinlikle inanmam. İnsanların önüne fırsatlar gelir. Kişi doğru zamanda bu fırsatları değerlendirmelidir. Hayatımın her evresinde risk aldım. Kimseyi sırtından vurmadım, hep dürüst oldum.
Tabii bu arada evlilik devam ediyor. Peki, hiç mi isyan etmediniz?
Hayır, hiçbir zaman isyan etmedim. Çünkü bir çözüm değildi. Durumumu değiştirmek için çalışıp, çabalamam gerektiğini biliyordum. Sürekli “birikmiş ufak bir miktar param olsa bir televizyon, bir koltuk alabilsem ben bu evden kaçarım” diye düşünürdüm. Yanlış anlaşılmasın eşim çok iyi, çok beyefendi bir insandı. Ama bana uygun değildi.
Geçip giden hayatın ne zaman farkına vardınız? Dönüm noktanız ne oldu?
1993 yılında geçirdiğim küçük bir rahatsızlığın ardından “bu durum nereye kadar?” diye kendimi ve yaşamımı tekrardan sorgulamaya başladım. Lise mezunu, birikmiş parası veya zengin bir ailesi olmayan vasat bir kadındım. Çocuklarım da büyümüştü. Artık eşimden ayrılmanın vakti gelmişti ve belki de evlendiğim günden beri aklımda olan bu olguyu yürürlüğe koydum, evden ayrıldım. Bir süre sonra da boşanma gerçekleşti.
Üniversite hayalinizi de gerçekleştirmişsiniz.
Oğlum ilkokula girdiği sene 1981’de üniversite sınavına girdim. İlk sınavı iyi bir puanla kazandım ama oğlumun geçirdiği ciddi bir asansör kazası nedeniyle ikinci sınava girmekten vazgeçtim. 4,5 sene önce tekrar denedim. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandım ve eylül ayında da tam 60 yaşımda diplomamı aldım.
Aslında hayatınızdaki olumsuzlukları pozitife dönüştürmeyi başarmışsınız…
Aslında her şeyi dengesiz yaşadım. 18 yaşımda; ehliyet almak, üniversiteye gitmek, iş hayatıyla tanışmak yerine evlendim. Ve 40 yaşımdan sonra ehliyet aldım, okudum, şirket kurdum. Galiba hayatı tersten yaşıyorum. Ama artık yaşıyorum.
Babamı çok suçladım. Ona yıllarca kırgındım. Sabırlı bir insanım. Her kötü günün arkasından güneşli bir gün geleceğine inanırım. Ama harcanmış yıllar da var elbette.
Son olarak; hayatınızda başka yaşanmamışlıklar kaldı mı?
İşimle ilgili olmazsa olmaz dediğim bir vizyonum var. O muhakkak olacak. Tabii ki, özelimle ilgili de yaşanmamışlıklar var. Bir gün doğru insana rastladığım zaman artık doğru kararı vereceğime eminim.