2009 yılı ekonomi açısından çok hareketli bir yıl oldu. Global krizi en çok hissettiğimiz bu yıl sona ererken, 2010 yılına umutla başlıyoruz
Bu yazımda kısaca 2009 yılında yaşadıklarımızı ve 2010 yılı beklentilerimi aktaracağım. 2009 yılının başında global ekonominin durumunu takip eden insanlar geçtiğimiz yıl için oldukça olumsuz görüşlere sahipti. Buna karşın 2010 yılına başlarken insanlar umut dolu.
Geçtiğimiz seneye kısaca geri dönüp neler olduğunu hatırlayalım. 2008 yılından itibaren etkilerini gözlemlediğimiz global kriz, 2009 yılı başlarında kendisini iyice hissettirmeye başlamıştı. Mart ayında borsalar dibe vururken, yatırımcıların sisteme olan güveni iyice azalmıştı. Ancak hükümetlerin krizi atlatmak için piyasaya verdiği likidite ilk önce krizin başlangıç noktası olan bankaları rahatlatmaya başladı ve sonrasında bankaların bilânçolarındaki bu düzelme 2009 yılının son aylarında tüketiciye yansımaya başladı. Piyasalara ve finansal sisteme olan güven arttı. İşsizlik oranlarının yükselişi hız kesti ve tüketici tekrar para harcamaya başladı. Ucuz kalan her şeyi satın almaya başlayan tüketici 2009 yılının sonlarında bazı alanlarda kriz öncesinde yaptığı kadar alışveriş yapmaya başladı. Dolayısıyla sene başındaki olumsuz ve karamsar tablo yerini umut dolu bir yıla bıraktı.
Yunanistan’ın borç durumuna piyasalardan sert tepkiler geliyor
2010 yılı için beklentileri düşünmeye başladığımda benim de aklıma umut dolu bir tablo beliriyor. Ancak bazı soru işaretleri aklımı oldukça fazla kurcalıyor. Bunlardan en önemlisi 2009’un sonlarında Avrupa Birliği ülkelerinden biri olan Yunanistan’ın borçlarının durumu. Açıkçası beni şüpheye düşüren Yunanistan’ın borçlarını ödeyip ödeyemeyeceğinden çok piyasaların bu tip olaylara verdiği sert tepkiler. Borsalar, sene sonuna yaklaşılması sebebiyle iyi kapanış yapmak için Yunanistan vakasına sadece birkaç gün sert tepki verirken, Euro/USD paritesi 1.51 seviyelerinden 1.43’lere kadar gevşedi. Kimi analistler bu düşüşün daha da gevşeme potansiyeli olduğu görüşünde birleşiyor. Yani piyasalar hâlâ bu olaylara sert tepkiler verebiliyor; panik ve her şeyin düzelmediğine dair beklentiler tamamıyla geçmiş değil.
Borsalar ise 2009 yılı diplerinden sonlarına inanılmaz yükselişler kaydetti. Mesela IMKB-100 endeksi 2009 diplerine göre yüzde 200’den fazla yükseliş göstererek kriz öncesi zirvelerine oldukça yaklaştı. Birçok yatırımcı bundan altı ay sonrasının şu andan çok daha iyi olduğunu düşünüyor. Ancak bu noktada daha evvel yazılarımda değindiğim birkaç noktaya değinmek isterim. Alternatif yatırım araçlarının seviyesi piyasalardaki likiditeyi arttırmak için oldukça düşmüştü. Yine bu konuyu da kısaca örneklendirmek gerekirse risksiz yatırım aracı diye adlandırdığımız gösterge devlet tahvili oranları Türkiye’de iki sene evvel yüzde 20’li seviyelerde idi, bu sene sonunda ise yüzde 8,5’lara kadar gevşedi. Dolayısıyla biraz daha fazla risk alıp, yıl ortasında piyasaların daha iyiye gideceğini düşünen insanlar paralarını borsa veya gayrimenkul gibi daha riskli yatırımlara aktardı. 2010 yılı için ise faizlerin daha aşağıya ineceğini söylemek oldukça güç. Merkez Bankları her şeyin düzeldiğini düşündükleri ve enflasyon baskısının hissedilebileceği anlarda faiz artırımları yaparak krizden çıkışı da zor hale getirmek istemeyeceklerdir. 2010 yılında faizlerin bu sebeplerden dolayı gevşemesi zor gözüküyor. Zaten 2010 yılının en önemli sorusu ve merakla beklenen gelişmesi de faiz oranlarının ne olacağı. Piyasaya yüklenen likidite ve düşük borçlanma faizleri piyasadan çekilmeye başladığında piyasada ne gibi gelişmeler yaşanacak? Piyasalarda yaşanan düzelme devam edecek mi yoksa ucuz şeyleri alan tüketici fiyatlar pahalanmaya başlayınca satın almayı bırakacak mı? İşte önümüzdeki sene bu soruları hep beraber cevaplayacağız.
IMF 2010 yılında da gündemde olacak
Türkiye için 2009 yılı diğer ülkelere göre oldukça iyi geçti. Türk bankalarının durumlarının sağlam olması ve güven bunalımı yaşanmaması krizin diğer ülkelere göre daha rahat atlatılmasına yardımcı oldu. Bu yönüyle yabancı yatırımcıların ilgisini çeken Türkiye’nin kredi notu iki kademe artırıldı. Bu gelişmelerin IMF’den yardım alınmadan gerçekleşmesi de bir başka ilginç nokta olarak dikkat çekti. 2010 yılının başlarında IMF gündem olmaya devam edecek gibi gözüküyor çünkü yıl son gününde IMF ile anlaşılmaya çok yakın olduğuna dair haberler borsaları oldukça yükseltti. Ancak bu beklentilerin sene boyunca boşa çıkması da piyasaları 2010 yılında endişelendirebilir. Türkiye’nin IMF ile anlaşması durumunda not artırımı yapmamış olan diğer iki kredi derecelendirme kuruluşu da 2010 yılında Türkiye’nin notunu artıracaktır. İşte Türkiye’nin yabancılar açısından durumu da o zaman netleşmeye başlayacaktır. Bütün beklentiler gerçekleştikten sonra Türkiye ne durumda olacak? Siyasi gerginliğin yılsonlarında arttığını gözlemlemiştik. Ancak piyasalara bu gelişmeler herhangi bir şekilde yansımadı. Beklentiler gerçekleştikten sonra bu gelişmelerin olumsuz yansımalarını geç de olsa hissedecek miyiz? İşte Türkiye’de cevabını takip etmemiz gereken en önemli soru bu. Bütün bu gelişmelerle beraber faizlerin başarıyla indirildiği ve devletin borç yükünün finanse edilmesinin oldukça ucuzladığı bir dönemdeyiz. Bu faizlerin ne kadar sürdürülebilir olduğunu da diğer ülkeler faiz artırmaya başladığında göreceğiz. Faizlerin tekrar dengesiz şekilde yükselmesi ülkemiz için oldukça olumsuz olabilir fakat beklenmedik gelişmeler yaşanmadığı sürece böyle bir şeyin yaşanacağına pek ihtimal vermiyorum.
Umut dolu bir yıl olmasına rağmen piyasaların daha güvenli ve sağlıklı olarak yükselmesi için düzeltmeler yaşanması gerekmektedir. İşte bu yazımda ben de herkes gibi bu umutları paylaştığımı fakat arada bir çalkantıların yaşanabileceğini unutmamak gerektiğini hatırlatmak istedim. Yüksek getirilerin elde edildiği, bol kazançlı bir yıl dileğiyle.