SİNEMA DÜNYASINA TAZE BİR SOLUK: Yönetmen Bessy Adut

Bessy Adut genç ve yeni bir sinema yönetmeni... Eğitimi, başarıları, mesleğine olan sevgi ve yeteneğiyle, yedinci sanatın o renkli ve büyüleyici dünyasında emin adımlarla yol alıyor...

-
27 Ocak 2010 Çarşamba

Bessy Adut, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema & Televizyon Bölümü’nden “Yüksek Onur Öğrencisi” olarak mezun olduktan sonra, Fulbright’tan kazandığı “Üstün Başarı Bursu”yla Amerika’nın en iyi ilk beş film okulundan biri olan CalArts’ta Film Yönetmenliği master’ını tamamladı ve Türkiye’ye döndü.

Şimdiye değin 20 kısa film yazdı ve yönetti. Bunun yanı sıra oyunculuk da yaptı. Son çekmiş olduğu filmi ‘Strange Little Girl,’  International Family Film Festival, Los Angeles International Children Films Festival, Bijou Film Festival’da gösterildi ve Art Center Film Festivali’nde “En iyi kurmaca kısa film izleyici” ödülünü kazandı. Bessy, halen yakında gerçekleştirmeyi planladığı senaryo ve televizyon projelerini yazmakta, bu konuda biraz daha fazla destek almayı ummaktadır.

 Önce bu aralar neler yaptığından bahseder misin?

İstanbul’a döneli birkaç ay oldu; Fulbright bursu eğitimini tamamladıktan sonra iki yıl ülkene dönüp orada bir şeyler yapmanı şart koşuyor. Ben şu an format alıp satan Sera Film Şirketi’nde çalışmaya başladım, bu firma yurt dışından Türkiye’ye, Türkiye’den de yurt dışına televizyon formatları satıyor.  

 CalArts’a gitmeye nasıl karar verdin? 

 CalArts Amerika’nın en iyi beş film okulundan biri, beni çok etkileyen bir diğer faktör de Tim Burton’in bu okuldan mezun olmuş olmasıydı. Tim Burton dışında Sophia Coppola’nın  da okulu.

 İş dışında neler yapıyorsun?

Şu an üzerinde çalıştığım bir televizyon formatım var, kendi programımı yapıp sunmak istiyorum. Onun dışında biri Amerika diğeri Türkiye için üzerinde çalıştığım iki senaryom var, bir de klip çekiyorum. Film ve reklâm seti atmosferinde bulunmak da istiyorum.

 Asıl uzmanlaşmak istediğin bölüm ne peki?

 Uzun vadede asıl yapmak istediğim şey senaryo ve film yönetmek. Gerçekten iyi işler ortaya koymak için, bu biraz meşakkatli bir yol, bunu başarabilmek için çok tecrübe edinmek gerekiyor. Ama bütün dünyaya hitap eden bir film yapmak, dünyanın farklı yerlerindeki farklı kültürlerdeki insanlara aynı duyguyu yaşatacak filmler yapmak istiyorum. İdealim burada bir şeyler başarıp sonra Amerika’ya gidip bütün dünyanın izleyeceği duygusal bir bütünlüğü olan filmler yapmak. İnsanlık evrim içerisinde ve bu döngüde benim de tuzum bulunsun istiyorum, bu benim bir sinemacı olarak sorumluluğum

 Sinemacı olmaya nasıl karar verdin?

Aslında çocukluktan beri sanatla iç içeyim, her sanat dalını denedim. Çocukken çok uzun zaman bale ve dansla ilgilendim. Edebiyattan heykele birçok sanat dalıyla uğraştım. İlk başta Nişantaşı Işık’ta okuyordum ama oradaki eğitim bana çok uymadı, bakış açıları çok at gözlüğü takmış gibi geldi bana, ben de Pera Güzel Sanatlar’da resim okumaya başladım, orası bana çok iyi geldi. Orada okumaya başladığımda henüz tiyatro bölümü açılmamıştı ama oyunculuk dersleri verilmeye başlamıştı, ben de oyunculuk dersleri almaya başladım. Lise bittiği zaman kesinlikle yapmam gereken şeyin sinema olduğunu biliyordum. Sinema her şeyi barındırıyor, bu da beni çok etkiledi. Bir de babam Roni Adut sayesinde zaten filmle iç içe büyüdüm. İlk kamerayı elime almam 9–10 yaşıma denk gelir. Kuzenlerimle Hansel ve Grethel’i çekmiştik, hatta ben cadıyı oynamıştım. O zamanlarda kamerayı elimize alıp sokakta röportaj yapardık, zamanı gelince bunun eğitimini almaya karar verdim. Bilgi Üniversitesi’nde aldığım eğitim bana çok şey kattı, çok iyi hocalarım vardı. 

Sinemanın seni cezbeden yanı ne?

Bütünleyici olması, akıl ve sanat yoluyla akıl ve ruh birliğini sağlaması. Bir sinemada, farklı, birbirini tanımayan birçok insan, toplu olarak bir duyguyu ortaklaşa yaşıyorlar. Bu dünyanın her yerinde böyle. İnsanların sinema sayesinde acı, mutluluk, özlem, kıskançlık, aşk gibi temel insani duyguları paylaşmaları bence çok güzel. Bunun dışında bence sinema sadece sanat değil aynı zamanda eğlence de olmalı, insanları keyif alarak düşündürmeli. Çok ağır sanat filmi çekmektense duygusal bütünlüğü olan yani temel duyguları içeren bir iş yapmak isterim. Daha önce de dediğim gibi bütün dünyaya hitabeden. Derdi olanın anlatacak şeyi vardır, anlatacak şeyin olmadan film yapamazsın. Ben her türlü din, ırk, dil ayrımcılığına karşıyım; tamam insanların farkları olabilir ama bunlara hoş görü duyulması gerekir. Kabala ve çekim gücü felsefelerine inanıyorum. Tabi yanlış anlaşılmasın, insanların kendi kimliklerinin bilincinde olması gerektiğini de düşünüyorum, kendi kimliğini bilip diğer kimliklerin farklılıklarına saygı duymak gerekir. Ben de kendi Yahudi- Türk kimliğimin farkındayım. Bu kimliğim ile de işler yapmak isterim, Fatih Akın’ın Almanya’da yaşayan Türk kimliği ile başarılı işler yaptığı gibi.

 Son dönem Türk Sineması hakkında ne düşünüyorsun?

Bu kadar çok film yapılması bir açıdan sevindirici, şu an Amerikan filmlerinden çok Türk filmleri vizyonda, bu güzel bir gelişme ama maalesef bazı filmler sadece para kazanma kaygısı ile yapılmış ki, bu üzücü. Gerçekten emek harcanmış işlere çok saygı duyuyorum ama bu maddi amaçlı filmlere açıkçası aynı şekilde bakamıyorum.

 Seni daha yakından tanımak isteyenler…

Showreel’imi, www.bessyadut.com’dan, son kısa filmimin trailerini ise www.slgtmovie.com’dan izleyebilirler.

 Son olarak söylemek istediğin bir şey var mı?

Cemaatte sinema ile ilgilenenlerin sayısı çok fazla değil, bence bir araya gelip çok güzel işler ortaya koyabiliriz, Kendi romanlarını, senaryolarını yazanlar bana ulaşabilirler, birlikte çalışmayı çok isterim. Mesela Stella Treves, Mario Levi gibi yazarların eserlerini filme çekmek gibi birçok şey yapılabilir.