Ünlü müzisyen BEHZAT GERÇEKER ile baş başa...

1993 yılında kurduğu Enbe Orkestrası’nın şefliğini yapan, yurt içi ve yurt dışında imza attığı birçok başarılı proje ile tanınan Behzat Gerçeker, müziğin yanı sıra teniste de adını duyurmuş ödüllü bir sporcu…

3 Şubat 2010 Çarşamba

Söyleşi öncesi Behzat Gerçeker ile çekişmeli bir tenis maçı yaptık ve maçı 6–3 skorla Gerçeker aldı. Gücüm dereceli veteran tenisçiye o kadar yetebildi.

Öncelikle söyleşi talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Hedefimiz, Şalom okurlarının sadece cemaatimizle ilgili haberlerle değil, değişik mesleklerden, toplumun önde gelen, renkli kişilikleri ile tanışmasına katkıda bulunmak. Sanat dünyasında ses sanatçıları dışında bir orkestranın zirvede olması herkesin ilgisini çekiyor, ayrıca TRT 1’de Çarşamba akşamları yaptığın program büyük keyifle izleniyor.

Her hafta önemli bir müzisyeni davet ederek, hem müzik üzerine sohbet ediyor hem de Enbe Orkestrası ile beraber müziği paylaşma şansımız oluyor.

Programın, hayatından kesitleri anlatan bölümü beni çok etkiledi. Şalom okuyucuları ile de paylaşmak istedim.

1963 Ankara doğumluyum. Ankara Devlet Konservatuarı’nda müziğe başladım. Ankara Devlet Konservatuarı’nın en önemli özelliği Atatürk’ün müzik adına ilk kurduğu kurum olması. Benim dönemimde Fazıl Say, Burçin Büke, Hülya Aksu, Alev Baymür ve pek çok operaya, müziğe, dansa hizmet eden sanatçılar yetişti. Ankara Konservatuarı’nda yatılı okudum. Daha sonra eğitimimi İstanbul Mimar Sinan’da benim için özel olarak açılan ileri yüksek sınıfta tamamladım.

Yaşamının bu kesitinde karşılaştığın zorluklar, unutamadığın anılar olmuştur herhalde?

Olmaz olur mu? İstanbul’a geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Beyoğlu’nda bir otelde bir hafta geçirdikten sonra solfej hocam aynı zamanda konservatuar müdürü Ergen Korkmaz’ın desteğiyle konservatuarda kalmaya başladım. Zaten gidip kalabileceğim başka bir yer yoktu.  O süreci maddi anlamda dibin altını gördüğüm ama ruhen ve motivasyon olarak yüksek bir dönem olarak tanımlayabilirim. Beş altı ay içinde profesyonel müzisyenlerle, sanat camiasından kişilerle tanışma imkânı buldum. Rahmetli Onno Tunç ile tanışmam ve Sezen Aksu ile çalışmaya başladığım dönemde dünyanın en büyük müzisyeni Muaffak Falay (Mafi) tarafından Marmaris’e Otena Orkestrası’na davet edildim. Her şeyi bırakıp Marmaris’e gittim.

Kaç yaşındaydın?

21 ve benim için maddiyat geri planda. Dünyanın en meşhur trompetçisi Dizzy Gillespie ile bir arada çalmak başımı döndürmeye yetiyordu. Eğitimimin son 5–6 aylık döneminde aynı zamanda Maksim gazinosunda Kayahan ile Nilüfer’in orkestra şefliğini yaptım.

Hem okuyor hem çalışıyordun…

Okulu bitirdiğimde devlet sanatçısı unvanını aldım. Aynı zamanda kendimi nasıl daha geliştiririm düşüncesiyle Paris’e gittim. Paris’te iki yıl Terry Canss’la çalıştım.

O dönem orkestra şefi misin?

Hayır, trompet çalıyorum. Bastil Operası’nda profesyonel olarak çalmaktan bahsediyorum. Birçok önemli müzisyenle aynı sahneyi paylaşma şansına sahip oldum. Bir yıl da Macaristan’da kaldım.

Çok önemli, yaşın 24-25, müzikal anlamda tam geliştiğin seneler..

Müzikal anlamda büyük kazanımlar edindim. Türkiye’ye döndüğümde bir orkestra kurduğumda hedefim dünyanın en büyük sanatçılarına çalmaktı. İlk konseri hiç unutamam, şu an aramızda değil ama sesi kulaklarımızda Barry White, onu ikna edebilmek için orkestraya bütün parçalarının notalarını ezberlettim ve kendisini telefon görüşmelerimizde ikna etmemde önceden yaptığım bu hazırlıklar çok etkili oldu. Örneğin bir parçasının nota tekstini yollamak istediğinde, gerek yok bende var veya şu parçanızı şu tondan çalalım dediğimde bizim bu işe çok hâkim ve konsantre olduğumuza ikna oldu. Olmasaydı kendi orkestrasını getirecekti zaten. Konser öncesi 7–8 prova planlamıştık ama daha ikinci provada gelip bana sarılması ve candan tebrik etmesi ile dünyalar benim olmuştu.

Olağanüstü bir başarı; tabii ki bir de vizyon, olaylara bakış ve yaklaşım açın da çok önemli...

İdeallerimin ve hayallerimin yerini başka hiçbir şey tutamaz. 2009’da iki kişi altın plak aldı. Birisi Sezen Aksu diğeri Enbe Orkestrası.

Türkiye’de pek çok sanatçı varken bir orkestranın altın plak alacağını önceden kim düşünebilirdi. Yeni hedeflerini de bizlerle paylaşırsan sevinirim.

2010’da Sting’le aynı sahneyi paylaşacağız. Yeni yetenekler bulup kazandırmak ve müzikseverlere sunmayı hiçbir zaman geri plana atmam. Londra ve Paris’te Rihanna ile el ele bir düet yapıp albümümü dünya çapında tanıtmayı da beynimin bir köşesinde devamlı şekillendiriyorum.

Bugüne kadar dünya starlarından kimlerle çalıştın?

Barry White, Domingo, Pavarotti, Monica Molina, Clayderman, Anne Marie David, Jose Feliciano, Kenny G. Bir de yaptıklarımın çok bilinmeyen tarafı var. Örneğin, Beyaz Show’un, sayısal lotonun, Opel Insignia Almanya kampanyasının bestelerini yaptım. Burada önemli bir nokta var. Almanya’dan gelip bana talepte bulunuyorlar yeni bir model çıkarıyoruz, sizden bir beste yapmanızı rica ediyoruz diye…

Dünyada tanınmak çok önemli, bu başarıların ardında belli oluyor ki, çok disiplinli bir çalışma var. Çalışma temponuz nasıldır?

Orkestra müzisyenleri ile en baştan, haftada beş gün dörder saat minimum prova anlaşması yaparım. Onların değerli zamanını çalmamak adına benim ekstradan günde yaklaşık dört saat de solistlerle çalışmam oluyor. İkisini harmanlayıp bütünleştirmek olayın can alıcı noktası.

Bir de sporcu kimliğin var. Sporcu kişiliğin profesyonel hayatını çok etkilemiş, spor hayatına neler katıyor?

Spor da hayatın ta kendisi zaten. Tenis çok şeyler katmıştır hayatıma. Herşeyden herkesten ders alacak noktalar vardır. Bir kişiyle yemek yediğinizde, tatile gittiğinizde nasıl biri olduğunu anlarsanız, bir saat tenis oynadığınızda da nasıl bir kişi olduğunu çözersiniz. Tenisten sabrı, kendine hâkim olabilmeyi öğrendim ve iş hayatıma yansıttım. Rus hocam Vladimir’e bana bu sporu tam ahlakıyla, terbiyesiyle öğrettiği için hayatım boyunca minnettarım. Hayatta iki önemli nokta vardır. Birincisi zaman mühendisi olabilmek, zamanı iyi kullanabilmek, ikincisi stresi yönetebilmek. Teniste sakinliğini sabırla koruyor, topu takip ediyor, karşı taraf maç puanı atarken dahi sakin olup, en kritik noktada kendine hâkimiyetinle maçı lehine çevirebilmeye çalışıyorsun.

Türk Musevi Cemaati’nden çok dostların olduğunu biliyorum. Onlarla ilişkin, bakış açın nasıldır?

Çok titiz, detaycı, bütün işi başarmak ve karşılığını almak isteyen insanlar. Çalışanın, başarılı olanın hakkını teslim eden insanlar. Bizler müzisyen olarak dil, din, ırk gözetmeksizin müziğimizi yapıyoruz. Orkestramda yabancı müzisyenler, gayrimüslim insanlar da var. Bu ülkede yaşayan etnik kökeni değişik pek çok insanla iş yapıyoruz. İnsanları sadece insan olarak görüyorum. Zaten sanat, farklı kültürleri birleştirme aracıdır.

Başarılarının alt yapısında profesyonelliğin de ötesinde ideallerini, kaliteni, sağlam kişiliğinle dünyaya geniş bir vizyondan bakmanda görüyorum. Bizlerin zirve dediği noktada çıtayı bir üste taşıyacağına hiç şüphe yok. Teşekkürler.

Yaşar BİLDİRİCİ