/Bir aydın mülteci

Dünya
17 Şubat 2010 Çarşamba

İsrail’de kaç gazeteci mükemmellik sıfatına layık görülebilir ya da kaç tanesi kendi hayatını ve ailelerinin can güvenliklerini meslekleri uğrunda feda etmeye hazırdır?

İşte böyle bir gazeteci bundan birkaç ay önce Tel- Aviv’in Hava Kuvvetleri Pilotları Caddesi üzerinde, Yad Eliyahu Stadyumu’nun hemen yanındaki altı numaralı evinde sessizce hayata gözlerini yumdu.

Vefat ilanı evinin girişindeki posta kutusu üzerindedir hâlâ.

İsrail’de dış haberler muhabiri olarak görev yaptığı Yediot Aharonot Gazetesi’ndeki yazılarına Arel Güney ismiyle imzasını atarken, yıllar önce terk etmek zorunda kaldığı Türkiye’deki sevgili okurlarına göndermeye devam ettiği makalelerindeyse Erol Güney olarak tanındı.

Altı yıl önce 90. yaş gününde, Haluk Oral ve M.Seref Özsoy, Erol Güney’in biyografisini yayınladılar. Çağdaş Türk şiirinin en büyük ustalarından biri olarak kabul edilen Orhan Veli Kanık tarafından yazılmış olan ‘Erol Güney’in kedisi’ şiiri biyografinin adına ilham kaynağı oldu.

Yayınlandığı sene büyük ilgi uyandıran bu eser Erol Güney’in İstanbul’daki aktif gazetecilik yaşantısından, II. Dünya Savaşı yılları sırasında dönemin Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile birlikte Dünya Edebiyatı Klasiklerini Türkçeye çevirdikleri büyük projeye, Türk halkının farklı zümrelerine hitap etmek için gösterdiği çabalar anlatılır.

Geçen hafta İstanbul’da Erol Güney’in vefat etmeden evvel son yazdığı eser elime geçti. Bu eserin adı ‘Mavi ve Siyah’ ...

Önsözünde Erol Güney, Sabahattin Eyüboğlu (1908-1973) ile birlikte yaptıkları çalışmalarından bir derleme yapmış. Bu çalışmalar daha sonra İzzet Eyüboğlu tarafından İngilizceye çevrilmiş.

Ayrıca Güney kitapta 1940’lı yıllarında dostu olduğu Sabahattin’le birlikte Rus edebiyatının değerli klasiklerini Türkçeye nasıl çevirdiklerini anlattı.

Bu arada Erol Güney’in aslen Rusya’nın Odessa kentinde dünyaya gelen bir Rus Yahudi’si olduğunu hatırlatmakta fayda var.

Fakat her şeye rağmen İsrail’de geçen uzun yıllardan sonra da Türkiye ve Türk kültürüne olan bağlılığını korudu.

İstanbul’da yaşadığı son dönemlerde hem Rus ve hem Yahudi kimliğe sahip oluşu zaman zaman büyük zorluklar yaşamasına neden oldu.

5o’li yıllarda Rus kökenli, entelektüel ya da Yahudi olması o kişiye dönemin hükümeti tarafından kuşkuyla bakılması için yeterli sebeplerdi.

Adnan Menderes’in başbakanlığı yılları olan o dönemde başbakanı hedef alan bir kitap yayınlamasının ardından ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasının an meselesi olduğunu gören Güney önce Fransa sonra Belçika’ya iltica talebinde bulundu. İki yerden de ret cevabı alınca gidecek tek yer olarak kalan İsrail’e ailesiyle birlikte göç etti.

Ardından Adnan Menderes’in idam edilmesine rağmen geri dönmedi. Ancak fiziki olarak hayatını İsrail’de geçirdiyse de manevi ve kültürel olarak Türkiye’den sonuna kadar kopmadı.

Onunla bir değil birçok kez yaptığımız telefon sohbetlerimizde İsraillilerin Türkiye hakkındaki önyargıları hakkında konuşur ama benim tersime bu önyargıları değiştirmek için çaba harcamaktan yana olmadığını söylerdi.

Erol Güney’in biyografisinin getirdiği ticari başarının altında yatan sebeplerden biri kitapta İstanbul, Ankara ve hatta Anadolu’nun birçok yerindeki bohem ve entelektüelliğin zamanla nasıl kaybolduğunu kaleme almasıdır.

Görülen şudur ki, insanlığın içine medeniyeti, aydınlığı zorla sokmak imkânsızdır. Bunu deneyen aydınlar sonunda hep başarısız olmuşlardır.

Erol Güney, yaşadığı İsrail’den, farklı bir perspektifle bakarken hızla çökertilen aydınlık dönemin bitişini ve toplumun yeniden, olanlardan Musevileri  sorumlu tuttuklarını görmüştür.

Benny Ziffer / Haaretz Gazetesi

Çev: Batya Galanti