On yaşlarındayken, Eva ve Miriam Mozes adlı ikiz kardeşler götürüldükleri Auschwitz’de Dr. Mengele’nin tıbbi deneylerine maruz tutuldular.
İkizler şans eseri hayatta kalabildiler, aralarından Miriam çocukken bedeninde yapılan deneylerin sonucu mesanesinde gelişen kanser nedeniyle 1993’te yaşamını yitirdi. O günden beri Eva Kor, Auschwitz’teki deneyimini her fırsatta anlatmaya devam ediyor.
Auschwitz-Birkenau’nun Sovyet orduları tarafından kurtarılışının 65. yılı vesilesi ile 27 Ocak günü Polonya’da gerçekleştirilen anma törenlerine birçok Holokost kurtulanı katıldı. Birçoğu Auschwitz’de yaşadıklarını çeşitli forumlarda anlattılar. Auschwitz’den kurtulan Dr. Mengele ikizlerinden Eva Kor, Nazileri bağışlamayı seçerek yıllarca içini kemiren acı ve nefretin ağır yükünden arındı. Ama Eva Kor affetmesine rağmen unutmuyor ve anlatmaya devam ediyor. Miriam, ben ve bir grup çocuk, kobay olarak kullanıldığımız için hayatta kalabildik. Auschwitz’de bulunduğumuz süre zarfında çok az konuştuk. Hem gıda azlığından hem de şefkat yoksunluğundan açtık. İkiz olduğumuz için çeşitli deneyler için kullanılıyorduk. Haftada üç kez bir odada çıplak bırakılıyor, ölçülüyor, inceleniyorduk. Bu çok küçültücü bir durumdu. Diğer bir deneyde de bir kolumuzdan kan alınıyor, diğer kolumuza iğneyle birşeyler zerk ediliyordu. Bu iğnelerden sonra çok hastalanıyor, hastaneye alınıyordum. Yine hastaneye alındığım bir günün ertesinde Dr. Mengele ateşimi ölçtü ve birkaç haftalık ömrüm kaldığını söyledi. İki hafta süresince ölümle yaşam arasında gittim, geldim. Ölüme teslim olmak istemiyordum. Eğer ölürsem Mengele çifte otopsi şansını yakalamak için, Miriam’a ölümcül bir iğne yapacaktı. Ben ölmeyince, Mengele bizim üzerimizdeki deneylerini yoğunlaştırdı, bunun sonucunda Miriam’ın böbreklerinin büyümesi durdu. Tüm yaşamı boyunca Miriam’ın böbrekleri bir çocuğun böbreklerinin boyutunda kaldı. 1945 yılının 27 Ocak günü, 11.nci doğumgünümden dört gün önce Auschwitz, Sovyet Ordusu tarafından kurtarıldı. Dokuz ay kadar bir sığınma kampında kaldıktan sonra, ailemin yaşayıp yaşamadığını öğrenmek için Romanya’daki kasabama döndüm. Tabii ki ailemden kimseyi bulamadım. Auschwitz kabusu hayatımın ayrılmaz bir parçasına dönüştüğü halde, Holokost hakkında televizyon dizilerinin çekildiği 1978 yılına dek, tıbbi deneylere maruz kaldığımı hiçbir forumda anlatmadım. Anılarımı canlandırmak ve deneyimlerimi paylaşmak amacıyla, Auschwitz’den kurtulabilen diğer ikizlerle ilişki kurmaya çalıştım. Mengele ikizlerinin benimle ilişki kurmaları için gazetelere başvurup ilanlar yayınlanmasını sağladım. 1980’lerde yüzlerce mektup yolluyor, mektuplarım yanıtsız kalıyordu. Umutsuzluğa kapıldığım bir gün, başkanı olacağım bir kuruluş oluşturmayı düşündüm. İnsanlar başkanlardan bir mektup aldıklarında kayıtsız kalmazlar. Bu düşünce işe yaradı. Bunun sonucunda hayatta kalabilen diğer ikizlerle ilişki kurup kötü anılarımızı paylaşabildik. Nazilerin kabusları olur muydu? 1993’te Boston’daki bazı doktorlar tarafından bir konferansa davet edildim. Benden Nazi bir doktorla yüzleşmemi istiyorlardı. Çekilen bir belgeselde Auschwitz’de Dr. Hans Munch’den de söz edildiğini anımsadım. Almanya’da onunla ilişki kurdum. Buluşmayı ve videoya çekilecek söyleşi kasetimizi konferansa götürmemi kabul etti. Aynı yılın Haziran ayında Nazi doktorla buluşmak üzere yola çıktım. Çok endişeliydim. Evine gittiğimde beni büyük bir saygıyla karşıladı. Ona gaz odalarını görüp görmediğini sordum. Hayatının her gününün kabus ve karabasanlarla geçtiğini söyledi. Hayret, Nazilerin de kabusları olur muydu? Benimle gelip, Auschwitz’deki gaz odalarının yıkıntılarının yanında bir belgeyi imzalamayı kabul eder miydi? Bunu memnuniyetle kabul ettiğini söyledi. Dr. Munch’a hediye Dr. Munch’a teşekkür için anlamlı bir hediye arayışına girdim. Derken aklıma “bir bağışlama mektubu” geldi. Bunun anlamlı bir hediye olacağına emindim. Zamanla benim için de giderek hediyeye dönüştü.Çünkü umutsuz ve güçsüz bir kurban olmadığımı idrak ettim. Yakın bir arkadaşım Dr. Mengele’yi de bağışlamamı önerdi. İlkin Dr. Mengele’yi asla bağışlayamayacağıma inanıyordum fakat sonradan bugün bu güce sahip olduğumu idrak ettim. Bağışlama gücü… Dr. Munch belgeyi Auschwitz’de imzaladı 27 Ocak 1995’te, Auschwitz’in özgürlüğe kavuşturulmasının 50. yılında, çocuklarım Dr. Alex Kor ve Rina Kor ile, yanımızda Dr. Munch, çocukları ve torunları gaz odalarının yıkıntılarının yanında hep birlikte duruyoruz. Dr. Munch gaz odalarının var olduğunu ve çalıştırıldığını onayladığı belgeyi imzalarken, ben de “bağışladığımı” ilan ettiğim belgeyi okudum ve imzaladım. Hemen ardından bana acı veren bir yükten kurtulduğumu hissettim. Artık acının ve nefretin pençesinden kurtulmuştum; en sonunda özgürdüm. Nazileri bağışladığım gün, beni Auschwitz’den kurtarmadıkları için tüm hayatım boyunca nefret ettiğim anne ve babamı da bağışladım. Çocuklar, ailelerinin kendilerini korumalarını beklerler, benim ailem beni koruyamamıştı. Ve en sonunda yıllarca ailemden nefret ettiğim için kendimi de bağışladım. Bağışlamak benim için tıbbi bir mucize oldu. Bedava, çok yararlı ve yan etkileri yok. Toplum intikam beklentisinde olduğu için bağışlamak çoğu insan için imkansızdır. Bazı Holokost kurtulanları bağışlayıp acılarından kurtulmayı istemiyorlar. Kimi beni hainlikle suçlayıp, onların adına konuşmamamı salık veriyorlar. Ben hiçbir zaman onların adına konuşmadım. Bağışlamak aynen kemoterapi gibi kişiye özeldir- bağışlayan sadece benim…