Geçtiğimiz hafta, Paul Krugman’ın Newyork Times Gazetesi’nde yer alan köşesinde, durgunluk dönemlerinin çoğu zaman karşılaşılabilir durumlar olduğunu ancak buhran dönemlerinin zor ve birlikte yapılacak mücadelelerle aşılması gerektiğini vurguladı
Ekonomik krizin halen devam ettiği bugünleri ‘Üçüncü Burhan Dönemi’ olarak nitelendiren Krugman yazısında harcamaların kısılması buhranı daha da derinleştireceğini savunuyor. İşte Krugman’ın yazısından satırbaşları…
Ekonomide durgunluk dönemi sık, ancak buhran dönemleri ender rastlanılan durumlardır. Bildiğim kadarıyla ekonomi tarihinde buhran dönemi iki kere yaşandı.
Bunlardan ilki 1873 yılında yaşanan panik döneminden sonra görülen uzun deflasyon ve istikrarsızlık süreci olurken, ikincisi ise 1929 ve 1931 yılları arasındaki finansal krizden sonra yaşanan yoğun işsizlik dönemi oldu.
Ne 19’uncu yüzyılda yaşanan ‘Uzun Buhran’ ne de 20’inci yüzyılda yaşanan ‘Büyük Buhran’ dönemlerinde, ekonomide soluksuz şekilde düşüş eğilimi görülmedi. Aksine her iki buhran döneminde de ekonominin büyüdüğü zamanlar oldu. Ancak bu büyüme dönemleri hiç bir zaman yaşanan ilk şokun etkisini giderecek kadar güçlü olmadı ve ardından ekonomini yeniden kötüleşti.
Korkarım ki şu anda da üçüncü bir buhran döneminin ilk safhalarını yaşıyoruz. Sanırım, bu dönemde yaşanacak olanlar Büyük Buhran’dan daha çok Uzun Buhran dönemiyle benzerlik gösterecek. Ancak, bunun küresel ekonomiye ve onun da ötesinde işsiz kalan milyonlarca insana bedeli ise çok ağır olacak.
Üçüncü buhran döneminin en önemli nedeni ise uygulanan politikaların başarısızlığı olacak. Son gerçekleştirilen G20 toplantılarında, asıl tehlike deflasyon olmasına rağmen hükümetler saplantılı bir şekilde enflasyonu öne çıkardı ve asıl sorunun yetersiz harcama olduğu bir dönemde kemer sıkma yönünde tavsiyelerde bulundu.
2008 ve 2009 yıllarında, sanki tarihten bazı dersler almış gibi hareket ettik. Hem ABD Merkez Bankası’nın (FED) hem de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) yetkilileri, kendilerinden önce o koltuklarda oturanlardan farklı şekilde hareket etti. Bu kişiler finansal kriz döneminde faizleri artıran seleflerinin aksine faizleri düşürdü ve para piyasalarına destek vermek için harekete geçti.
Bununla birlikte geçmişte ekonominin çöküş yaşadığı dönemlerde, bütçede dengeyi tutturmaya çalışan hükümetlerin aksine, şimdiki hükümetler bütçe açıklarının artmasına izin verdi. Daha başarılı olan bu politikalar, küresel ekonominin büyük bir çöküşün üstesinden gelmesine yardım etti ve son finansal krizden sonra yaşanan resesyonun tartışmaya açık olsa da geçen yaz sona ermesine olanak sağladı.
Ancak gelecekte tarihçiler, tıpkı 1933 yılında iş dünyasında yaşanan yükselişinin Büyük Buhran’ın sonu olmadığı gibi, bu dönemin de üçüncü buhranının sonu olmadığını söyleyecekler.
Her şeyin ötesinde, özellikle uzun dönemli işsizlik oranına bakıldığında bundan kısa bir süre önce felaket sayılabilecek bir noktada olduğu görülürken, hiç bir şekide hızlı biçimde düşebileceğine yönelik bir işaret de görülmüyor. Bu durumda hem ABD hem de İngiltere’nin, Japonya’da görülen deflasyonist tuzaklara doğru ilerlediğini görüyoruz...
Bu olumsuz tablo karşısında, politika yapıcıların, toparlanmayı desteklemek için ellerinde geleni yeterince yapamadıklarının farkına varmış olduklarını düşünmüş olabilirsiniz. Ama hayır, sıkı para politikası ve dengeli bütçe taraftarlarının son birkaç aydır önemli bir direnç gösterdiğini belirtmek gerekiyor.
Bu aslında, politika yapıcılarının piyasaların anladığı şeyi anlamadığını gösteriyor. Uzun dönemli mali sorumluluk önemli olsa da, ekonomik olarak buhran yaşanan bir dönemde harcamaların kısılması, o buhranı daha da derinleştirir ve deflasyona yol açar. Bu durum da ortaya kendi kendine zarar vermekten başka bir sonuç çıkarmaz...
Bence bu, rasyonel analizle çok da ilgisi olmayan ve zor zamanlarda, çekilen acıyı ötekilerin üzerine yıkmayı liderlik anlayışı olarak gören ekonomideki geleneksel görüşün bir zaferidir. Peki, geleneksel görüşün bu zaferinin bedelini kimler ödeyecek? Cevap; yıllarca iş bulamayacak ve bir bölümü bundan sonra hiç çalışamayacak olan milyonlarca işsiz.
Kaynak: NewYork Times,
Hürriyet – Ekonet haberleri