Bu yazın en etkileyici filmlerinden biri bir çizgi film olan Oyuncak Hikâyesi bir animasyon. Ancak bu filme ‘çocuk filmi’ deyip geçmeyin, çünkü içindeki metaforlarla her büyüğün içindeki çocuğu uyandırma kapasitesine sahip bir film
Filmin teknik kısmıyla ilgilenenler için hemen söyleyeyim, 3D gözlükleri son derece geliştirilmiş durumda artık, kartondan değil. Normal gözlük takar gibi takıyor ve unutuveriyorsunuz.
Filmin öncesinde sunulan ‘Gece & Gündüz’ isimli animasyon inanılmaz başarılıydı. Gündüzün, geceyle karşılaşması ve önce farklılıkları yüzünden bitmek bilmeyen mücadeleleri, ikisinin de birbirinden daha iyi olduğunu kanıtlama çabaları ve fakat en sonunda ikisinin de birbirini olduğu gibi kabul edip, farklılıklardaki güzellikleri fark etmeleriyle birlikte bir noktada, alacakaranlıkta buluşmaları ve eriyerek birbirlerinin yerine geçmeleri, anlayana son derece anlamlı bir metafor ve derin bir anlam saklıyordu bir animasyonun ardında.
Oyuncak Hikâyesi-3 alışıldık bir macerayla başlıyor. Oyuncaklar kendi aralarında oynuyorlar. Sonunda oyun bitiyor. Ve işte o an geliyor. Konuşulması gereken bazı şeyler var uzun zamandır kaçındıkları. Kovboy bir toplantı zamanı olduğunu söylüyor. Birlikte büyüdükleri sahipleri üniversite için evden ayrılmak üzere ve onlar da bir sandığın içinde kaderlerini bekliyorlar. Çocuğun ilgisini çekmek için son şanslarını deniyorlar fakat bu hiç bir şey değiştirmiyor. Anne her şeyi çok açık belirtiyor. Ya çöpe gidecekler ya da tavan arasına, başka bir çıkış yolları yok gibi görünüyor. Çocuk onları tavan arasına kaldırmak üzere harekete geçse de annesi yanlışlıkla çöp zannedip atıveriyor. Zar zor oradan kaçmayı başaran oyuncaklar bir yuvaya bağışlanan kutunun içinde kaçmaktan başka bir çözüm yolu göremiyorlar.
Yine de bir büyük olarak hikâyelerin bu kısımlarında ayrıldığınız eski sevgililerinizi veya kopmuş olduğunuz arkadaşlarınızı, sizi unutmuş olan bir zamanlar değer verdiğiniz insanları düşünür ve çocuğun yerine onları koyarsanız sizin de oyuncakların duygularını çok iyi anlamanız mümkün olabilir.
Tüm oyuncaklar çocuğa karşı kırgın olup onu terk etmek istese de, kovboy ne olursa olsun onun yanında kalmalarını ve onun için beklemeleri gerektiğini düşünür. Aralarında en sadık olan kovboydur. Fakat en sonunda hepsi birlikte Sunnyside isimli bir yuvaya varırlar. Yuvada onları karşılayan çilek kokulu yaşlı oyuncak ayı çok sevimli görünse de bir süre sonra hiç bir şeyin aslında göründüğü kadar tozpembe olmadığını ve büyük bir hata yaptıklarını anlayacaklardır.
Yuvadaki çocuklarla karşılaşmaları hiç de hayal ettikleri gibi olmaz. Çocuklar onlara canavar gibi saldırır ve son derece kötü davranırlar. Sonradan anlarlar ki bunlar daha oyuncaklarla doğru oynamasını bilmeyen küçük çocuklardır. Başlarındaki lider olan Buzz onları buradan çıkartıp diğer odaya gitmek için oranın başındaki ayıyla konuşmaya karar verir.
Kovboy ise küçük bir kız tarafından evine götürülür. Diğer oyuncaklar ise tümüyle esir alınmış durumdadırlar. Her ne kadar kız kovboya çok iyi baksa da arkadaşlarının zor durumda olduklarını fark eder ve kahramanımız onlara yardım etmek ister. Hep birlikte güzel tehlikeli bir kaçış planı yaparlar. Dostluğun önemini filmin bu kısımlarında gerçekten anlıyorsunuz.
Oradan kaçabilmek için ellerinden geleni ardına koymazlar. Karşılarına pek çok engel çıkar ve kötü adamlar yollarını kesmeye onları durdurmaya çalışırlar fakat onlar pes etmezler. Tıpkı gerçek hayattaki gibi. Ne zaman hayallerimize ulaşmak için çabalasak biz de engellerle, bizim önümüzü kesmeye çalışan insanlarla karşılaşmıyor muyuz? İşte çocuklara bunların üstesinden gelme gücünü verdiği gibi bize de bu cesareti hatırlatması çok güzel.
Bir de iyilerle, kötülerin en büyük farkı şu ki iyiler zor zamanında kötülere yardım etmelerine rağmen, kötüler bu iyilikleri unutuverip iyileri zor durumda bırakabiliyorlar. Ayrıca kötülerin kötülüğünün zayıflıklarında ve üstesinden gelemedikleri komplekslerinden kaynaklandığı da anlaşılıyor. Bazen iki farklı karakterin başına benzer şeyler gelir. Örneği sahipleri tarafından terk edilmek ve unutulmak. Ama olaylara verdikleri tepkiler ve seçtikleri yol onların karakterlerinin iyiliğini belirler.
Sonunda hep birlikte kaçmayı başlarlar ve aslında sonları olarak gördükleri çöpleri, onları evlerine götürecek aracın ta kendisidir! Filmin başındaki dans eden çılgın çöpçüye dikkat etmiş olanlar aradaki bu espriyi daha net fark edebileceklerdir.
Daha fazla izlemeyenler ipucu vermesem iyi olacak sanırım ama sonunda öyle güzel bir veda sahnesi var ki gözlerinizin dolması hatta ağlamanız çok büyük ihtimal.
Sonunu söylemeyeyim fakat benim tavsiyem bu filmi kendi ayrılıklarınız, geride bıraktığınız geçmişiniz, çocukluğunuz, sevgilileriniz ya da sizi geride bırakanları düşünerek izlerseniz eminim sizin de kalbinize dokunacaktır. Tekrar tekrar söylemek istiyorum ki bu kesinlikle sadece çocuklara yönelik çizgi filmlerden biri değil, büyüklerin de apayrı tat alacağı bir animasyon. Pixar ve Disney’in ortak yapmış olduğu en iyi işlerinden biri. Umarım siz ve çocuklarınız da aynı keyfi alır ve yeniden içinizdeki masumiyeti uyandırırsınız!