Türk Musevi Cemaati Başkan Yardımcısı Robert Abudara’yı 22 Temmuz günü geçirdiği kalp krizi sonucunda kaybettik.
Abudara, 25 Temmuz Pazar günü, gönülden bağlı olduğu Kuzguncuk Beth-Yaakov Sinagogu’nda düzenlenen cenaze töreninin ardından Nakkaştepe Musevi Mezarlığı’nda toprağa verildi. Abudara’nın cenaze törenine ailesi ve sevdiklerinin yanı sıra cemaat yönetimi ve ileri gelenleri, İstanbul’un belli başlı ilçe belediye başkanları ile il emniyet üst düzey yöneticileri ve Kuzguncuklular katıldı.
Haberin devamı için tıklayınız:
Robert Abudara’nın ardından… HAHAMBAŞI RAV HALEVA: “Çok üzgünüm” SAMİ HERMAN: “Bıraktığı boşluğu doldurmak kolay olmayacak” BENSİYON PİNTO: “Mekânın cennet olsun” SİLVYO OVADYA: “Aramızdan çok erken ayrıldın” SİLVYO OVADYA Robert’in ardından Geçtiğimiz Cuma sabaha karşı cep telefonumun uzun uzun çalmasıyla uyandım. Arayan bana üzüleceğim, hatta kolay kolay inanmayacağım bir haberi iletmek istiyordu. Özellikle son dokuz yıldır Türk Musevi Cemaati için omuz omuza vererek çalıştığımız Robert Abudara’nın, ani hem de çok ani bir şekilde aramızda ayrıldığını bildiriyordu. İnanmak çok kolay olmadı. Sabaha karşı şaka yapılacak bir şey de değildi. Gün oluncaya dek Robert ile son yıllardaki ilişkimiz, beraber yaptıklarımız, fikir ayrılıklarımız, fikir paylaşımlarımız, ayrıca kendi kişiliği ile ilgili düşünceler hep aklımdan geçti. Başkanlık görevini üstlendiğim altı yıl boyunca Robert Abudara cemaat yönetiminin başkan yardımcılarındandı. Üstlendiği görevler ise cemaatler masası başkanlığı ile güvenlik konularıydı. Robert o denli hızlı karar veren ve hareket eden bir mizaca sahipti ki ona yetişmek pek kolay değildi. Kuvvetli bir hafızası, çabuk kavrayan bir zekâsı, temas etmekten çekinmeyen bir karakteri ve işleri kısa zamanda çözümleme yeteneği vardı. 15 Kasım 2003 tarihinde, Şişli Sinagogu’nun teröristler tarafından bombalanmasından birkaç dakika sonra beni cep telefonumdan arayarak “Silvyo bombalanıyoruz” şeklindeki haykırışı hâlâ kulaklarımda çınlar. Birkaç dakika içinde ulaştığım Şişli Sinagogu’nda ilk karşıma çıkan yine Robert idi. Kanlı talledini hatıra olarak torba içinde arabasına yerleştirdikten sonra bu olayı yaşamamış gibi o günü akşama dek canla başla birlikte geçirdik. Organizasyon kabiliyeti ve olaylara pratik çözümler getireme yeteneği ile o zor günde birçok sorunun giderilmesinde önemli katkısı oldu. Robert’in din adamı yetiştirilmesi konusunda cemaatimize çok büyük katkıları olduğunu bu yazımın içinde belirtmek istiyorum. Son yıllarda oluşturulan ‘hazan semineri’ onun çabaları ile gerçekleşti. Her katılımcıya gereken, hatta gereğinden fazla destek verdi. Katılan tüm gençlere ağabeylik etti, maddi-manevi her sorunlarına çözüm aradı. Cemaat bünyesinde görev alan başta hazanlar olmak üzere, tüm dini personelin maaşlarının kendine göre hakkıyla verilmesi için diğer çalışma arkadaşları ile daima mücadele etti. Geçtiğimiz yıllarda birkaç gencimizin rav olarak yetiştirilmek üzere yurt dışına gönderilmeleri için bizleri harekete geçirdi ve bunun gerçekleşmesi için bütün olanakları zorladı. Pazar günü, uzun yıllar restore edilmesi ve tarihi bir sinagogdan aktif bir sinagoga terfi etmesi için emek sarf ettiği Kuzguncuk Beth Yaakov Sinagogu’nda gerçekleşen cenaze törenine tüm ravlarımız katılırken gözüm bazı din görevlilerini aradı. En duygulandığım görüntülerden biri, rav eğitimi için yurt dışına gitmelerine ön ayak olduğu, en azından desteklediği gençlerin birkaçının bahçede, ruhunu yüceltmek için Teilim okumalarıydı. Bunu ilk kez dile getiriyorum. Ancak bu hareket onların kendisine olan vefa duygularıydı kanaatimce. Robert’in ardından bir de küçük kızı Rebi’nin sinagogda bulunan herkesi hıçkırarak ağlatan konuşmasından bahsetmek istiyorum. Babasına olan sevgisini yaptığı metanetli konuşmasıyla ortaya koyan Rebi, kısa konuşması ile babasına yaptığı övgülerin yanı sıra onun yardımsever yönünü de gözler önüne serdi. Robert, aramızdan çok erken ayrıldın. Adını taşıyacak olan torunun dünyaya gelmeden birkaç saat önce, yanında yaşamadığı için üzüldüğün küçük kızın Rebi’nin nişanlanmasından birkaç gün önce, hayatının en mutlu günlerinin birinde aniden gidiverdin. Cemaat yönetimi olarak seni çok arayacağız. Ancak en önemli eksikliği eşin Sara, kızların Yelda ve Rebi, damadın ve torunların yaşayacak. Sevgili Robert, ruhun şad, mekânın cennet olsun.
Bir dostun ardından…
Tarih 24 Temmuz 2010
Saat sabah 8.15
Mekan Büyükada sokakları…
Telefonum çalıyor. Öyle eski Türk filmlerindeki gibi bir trajediden bahsetmem mümkün değil henüz. Acı acı çalmıyor doğrusu. Telefondaki ses ağlamaklı, kızım Aylin Petilon bir yere oturmamı öneriyor. Ve insanlık için bir dramı anlatıyor :‘’Robert Abudara’yı kaybettik’’O dakikadan bugünlere benim için değişmeyen tek şey beynimdeki gürültü. Kapanan kapıların gürültüsü, “Çat çat çat”. Kırılan bardakların gürültüsü ve hâlâ dinmeyen gürül gürül bir ses. Adanın meydanına geldiğim zaman manzara değişik. Herkes elindeki telefonu fırlatıyor. Gözler faltaşı sanki yerinden fırlamışlar. Hayat işte böyle mi diyor herkes birbirine. Ben ise sessiz ağlasam ağlayamıyorum; sadece gördüğüm ilk arkadaşıma sarılıyorum. İçimden neler geçiyor neler. Robert ve Sara birlikte geçirdiğimiz cumartesi geceleri, Değirmen Plajı’ndaki şakalaşmalarımız, çocuklarımızı büyüttüğümüz o naif günler, Kuzguncuk Kadınlar Kolu’nu elele omuz omuza kurmamız, birlikte yaptığımız seyahatler…. Aslında kendimi yaşıyorum tekrar, gözden geçirdiğim kendi hayatımın her karesinde farklı bir Robert ile karşılaşıyorum. Baba, eş, dost, organizatör, cemaat adamı… Bunca karpuz aynı koltukta başarı ile taşınabilir mi?
Sevgili Sara’yı düşünüyorum. O eşinin yanında bir hanımefendi. Şimdi biz hepimiz onun yanında bir olmaya çalışacağız. Sevgili Yelda ve Rebi kayıbınızın büyüklüğünü söylemek gereksiz. Sözün bittiği yerdeyiz. Ama sizler Robert-Sara Abudara’nın kızlarısınız. Onların sizlere verdiği ışığı yaymak göreviniz.
Dost kaybetmek çok zordur. Sevgili Jojo Bahar’ı kaybettiğimiz zaman hissettiklerimiz bizi uzun süre sarstı. Ancak bu kadar ani bir gidiş gerçek bir kaybediş….
Bizleri eğer bir yerlerden görebiliyorsan sevgili Robert, her zaman hoş bir sedanın çok ama çok ötesinde bir şeyler bırakabildiğini biliyorsundur…
Mekânın cennet olsun.