Baskıdan özgürlüğe kaçırılan hayatlar

Yerden hiç kalkmamış bir uçak, deneyemeden yakalanmış bir grup hava korsanı Sovyetler Birliği’nin geleceğini değiştiren düğmeye bastı desem, inanır mısınız? The New York Times yazarı Gal Beckerman unutulan bu cesaret öyküsünü bizlere hatırlattı

- Diğer
11 Ağustos 2010 Çarşamba

Yerden hiç kalkmamış bir uçak, deneyemeden yakalanmış bir grup hava korsanı Sovyetler Birliği’nin geleceğini değiştiren düğmeye bastı desem, inanır mısınız? The New York Times yazarı Gal Beckerman unutulan bu cesaret öyküsünü bizlere hatırlattı

40sene önce haziran ayında, genç Sovyet Yahudisi Yosef Mendelevich geceyi, Leningrad yakınındaki Smolny Havaalanı’nın dışarısında bir grup arkadaşıyla geçirdi. Ertesi sabah 12 kişilik bir uçağı İsveç’e kaçıracak ve oraya varınca amaçlarını açıklayacaklardı: uzun süredir reddedilen rüyaları olan İsrail’e gitmek.

Grubun çoğunluğu planı başarmak konusunda karamsardı, fakat en karamsar olan liderleri Mendelevich’ti. Yakalanacaklarına emindi; fakat ona göre grubun bile bile intihara gitmesi hiçbir zaman gelmeyecek bir vize için beklemekle geçecek bir hayata göre tercih edilirdi. Ona göre bozulmuş bir plan bile dünyanın ilgisini buraya yöneltebilecekti.

Ertesi günün erken saatlerinde,  planın uygulayıcıları havaalanına geçtiklerinde yakalandılar: KGB planlarını aylardır biliyordu. Grubun iki lideri idama mahkûm edildi.

Buna rağmen Mendelevich düşündüklerinde haklıydı. Bu ümitsiz hareketlerinin, serbest göç taleplerinin görmezden gelinmesini imkânsız kılacağını biliyordu. Şimdi büyük ölçüde unutulmuş olmasına rağmen, bu planlanmış kaçırma ve Sovyet Hükümeti’nin tepkisi Demir Perde’deki ilk yarığı açtı. Bu ilk yarıktan yüz binlerce insan kaçabildi. Bu hareket Komünizm prensiplerinin sorgulanmasını sağladı: “Eğer Bolşevikler mükemmel toplumu yarattıysa, niçin uyum sağlayabilmiş herhangi biri kaçmak istesin? Neden kaçmak uğruna hayatını riske atsın?”

Sovyetler Birliği’nin asıl zafiyeti ortaya çıkmıştı; rejim, hayatta kalmak için kendi popülasyonunu hapsetmişti. Bu, sonun başlangıcı olacaktı.

Yahudiler anlaşılabilir bir şekilde göç savaşının ön saflarındaydı. Yahudi kimliğine ait tören ve ananeleri yapmaları yasak olsa da, Sovyet halkına asimile olmak da onlara sunulan bir seçenek değildi. Ülke içi pasaportlarında ‘Yahudi’ damgası bulunuyordu ki bu kelime 1917 devriminden üç nesil sonra Yahudilerin ‘yabancılar’ olan statüsünden sadece biraz daha fazlasını ifade ediyordu. Birçoğu Sovyetler Birliği’ndeki varlıklarının savunulamaz olduğuna inanıyordu ve bu paradokstan kaçmanın tek yolu uzaklaşmaktı. Ancak kapılar sıkı bir şekilde kapalıydı; ayrılmak için izin isteyenler reddedilmiş ve toplum tarafından hor görülmüştü.

1960’ların ilk yıllarında yer altı hareketi olarak başlayan ‘göçe izin’ baskısı, 1970’te açık bir seferberliğe dönüştü. Birleşmiş Milletler’e gönderilen mektuplar yüzlerce Sovyet Yahudisi tarafından imzalanıyordu.

Uçak kaçırma denemesinden birkaç ay önce Kremlin, Siyonizm’i ‘emperyalizmin öncü kolu’ olarak gösterecek bir karşı taarruza geçti. Aralarında baş balerin Maya Plisetskaya ve komedyen Arkady Raikin’in de bulunduğu ‘kabul edilebilir’ Yahudilerle geniş bir basın toplantısı düzenlendi. Bu toplantıda Sovyetler Birliği’ne bağlılık yemini edilerek Siyonizm “Yahudi burjuvazisinin şovenistik görüşleri ve ırkçı hezeyanları” şeklinde ifade edildi ve reddedildi.

Bu sadece bir başlangıçtı. 15 Haziran 1970 sabahı, KGB ajanları Mendelevich ve arkadaşlarını hava korsanı olarak Leningrad’daki havaalanında yakaladı ve hapse attı. Bundan sonra bu olayla alakasız düzinelerce Yahudi tutuklandı. Hükümet Siyonistleri tamamen yıkıcı fanatikler olarak sunma fırsatını yakaladı. Ancak altı ay sonra görülen duruşmada uçak kaçırma planlayıcıları kendi hikâyelerini sundular: bir anavatan için karşılıksız kalan arzularının hikâyesini.

Tek kadın sanık olan Sylva Zalmanson kapanış ifadesinde Psalm 137’den alıntı yaptı: ”Eğer seni unutursam ey Kudüs,  sağ elim çürüsün.” Zalmanson bu kelimeleri İbranice olarak tekrar etmeye çalışırken yargıç ona mahkemenin tanıdığı bir dil kullanması için bağırdı. Sonuçta iki lider Mark Dymshits ve Eduard Kuznetsov infaz mangası ile cezalandırıldı.

Bu olaylara dünya çapında tepki çabuk geldi. Bir gece içinde Sovyet Yahudilerinin o zamana kadar sadece ateşli öğrenciler ve yalnız bırakılmış eylemciler tarafından desteklenen küçük davası bir kitle hareketine dönüştü. Cenova’daki İtalyan denizciler Sovyet gemilerini boşaltmayı reddetti. Stockholm’de öğrenciler meşalelerle sokaklarda yürüdü. Hatta Şili’nin marksist Başkanı Salvador Allende bile af çağrısı yaptı. İsrail’de şehirlerde hava saldırısı sirenleri çalındı ve 100 bin kişi Batı Duvarı’nın önünde toplandı. Washington’da Richard Nixon Yahudi grupların liderleriyle bir olağanüstü durum toplantısı gerçekleştirdi.

İki adamın kaderinden daha fazlası idi söz konusu olan. The Times Gazetesi’nin yorumladığı gibi “Mahkemedeki gerçek sanıklar az sayıdaki suçlananlar değil, cesur bir şekilde İsrail’e göç hakkı talep eden on binlerce Sovyet Yahudisi idi.”

Duruşmadan bir haftadan kısa bir süre sonra, yeni yıl akşamı, Eduard Kuznetsov hücresinden alındı, vurulacağı mutlaktı. Ancak hücre bekçisi ona “Sana insani bir jest yapıldı” dedi.  Cezası 15 yıl hapis cezası olarak değiştirilmişti. Plan kuranların çoğunun cezaları hafifletildi, buna rağmen Ural bölgesindeki kamplarda yıllar geçirdiler. 1979’da Dymshits ve Kuznetsov casus takasında kullanıldı. Yosef Mendelevich 1981’de serbest bırakıldı.

Sovyet hükümeti idam cezalarını bozarak kaçırma planı yapanların davasının dünyanın haklı bulduğu bir dava olduğunu zımnen kabul etti ve dış görüşlere sağır olmadığını kanıtladı. Açık bir şekilde, liderler karşı karşıya oldukları Yahudi problemini bir çekicin çözemeyeceğini gördü. Ancak Yahudilerin serbest göç isteklerine karşılık veremiyorlardı. ABD’de uzun süre görev yapan Sovyet Büyükelçisi Anatoly Dobrynin anılarını kaleme aldığında Kremlin’in, göçün iç durumu dengesizleştirecek bir liberalleşme sunacağından korktuğunu belirtti.

Duruşmadan sonra bir ay içinde Yahudilere daha fazla çıkış vizesi çıktı. 1971’in sonuna doğru 13 bin vize çıkartılmıştı ki bu sayı son on yılın toplamından fazlaydı. Ertesi yıl 32 bin kişi ülkeden çıkma iznine sahip olabildi.

Uçak kaçırma planı yapanların cesareti ABD’de kongreyi Jackson-Vanik değişikliğini yapmaya iten bir hareketi ateşledi. Bu değişiklik Sovyetler Birliği’nin, on binlerce Yahudi’nin göç etmesine izin verene kadar imtiyazlı ticaret statüsünü kaldırdı. Amerika’nın bu tavrı Sovyet Lider Leonid Brezhnev’in sabrını taşırdı ve Brezhnev yardımcılarından ‘Yahudi sorununa’ daha yaratıcı yanıtlar bulmalarını isterken, “Siyonizm bizi aptallaştırıyor” dedi.

Göçler şimdi Sovyet-Amerikan ilişkisine bağlıydı. 1979’da Sovyetler daha fazla Amerikan tahılı almayı umarken ve yeni bir silahlanmayı kısıtlama antlaşmasının imzalanıp onaylanmasını isterken daha önce görülmemiş miktarda -50 bin- Yahudi’nin çıkışına izin verdi. Bir yıl sonra, Sovyetler Afganistan’ı işgal ettikten sonra musluk kapatıldı.

Ronald Reagan Sovyet Yahudileri’nde, kendi görüşünün yansımasını gördü: “Sovyetler Birliği’nin kötü bir imparatorluk olduğu görüşünü destekleyen bir reklam afişi”. Richard Nixon’ın aksine, göç hareketine alenen olumlu yaklaştı ve Jimmy Carter’ın aksine insan haklarına ahlaki bir mesele olarak yaklaşmanın dışında onu stratejik bir silah olarak kullandı. Yosef Mendelevich hapisten çıktıktan birkaç ay sonra Beyaz Saray’a davet edildi.

Reagan yönetiminde başkan yardımcısı olan George Shultz, açıkça belirtmişti: sadece ticaret değil silahlanma kontrol görüşmeleri bile göç meselesine göre şekil alacaktı. 1985’te, Glasnost ve Perestroyka’dan önce Mikhail Gorbaçov’un dışişleri Danışmanı Anatoly Chernyaev günlüğüne “Yahudi sorununu çözmemiz lazım, insan hakları problemlerinin en zor olanı bu.” şeklinde yazmıştı.

Ancak gerçek çözüm 1980’ler Sovyetler Birliği’nde 70’lerde olduğundan daha az tehlikeli değildi. Eğer Yahudileri bırakırlarsa, herkesin aynı şeyi yapmasını ne engelleyebilirdi?

1990’ların sonunda yaklaşık 1,5 milyon Sovyet Yahudisi kitle halinde göç edince, bu durum Sovyetler Birliği’nin çöküşünün bir başka mutlu yan etkisi olarak gözüktü; ikinci bir duvar yıkılıyordu. Yaklaşık 20 yıldır süregelen Sovyet Yahudilerinin göç etmeye izin alma mücadelesi unutuldu. Sovyetler Birliği Çin’in yolundan gidip insan haklarını horgören bir ekonomik liberalizasyona gidebilirdi fakat bu şık olası değildi. Çünkü Sovyet Yahudileri herhangi bir değişimin açık sınırlar içermesi gerektiğini bariz bir şekilde gösterdi.

Sonuç olarak, sadece yüzbinlerce Sovyet Yahudisi yeni hayatlar kurmadı; Berlin Duvarı’nın ve sonuç olarak bir imparatorluğun yıkılmasına sebebiyet verecek güçler harekete geçirildi: yeryüzünü dahi terk etmeyen bir uçağa yerleştirilen umutlardan doğan ve dünyayı sarsan bir dönüşüm.