Neden ezber bozuyor? Çünkü şöhretinden beklenmeyecek kadar alçakgönüllü, çünkü saksafoncu John Zorn ile yaptığı çılgın müzikten umulmayacak derecede spirituel… 8 Ağustos akşamı Sepetçiler Kasrı’nda unutulmaz bir konser veren Masada Beşlisi’nin ünlü basçısı Greg Cohen ile tanışma fırsatı yakalayınca ona birkaç soru yöneltmeden edemedim
Greg Cohen, John Zorn’un kurduğu Masada Caz Grubu’nun değişmez basçısı, aynı zamanda uzun yıllardan beri Woody Allen ile her Pazartesi akşamı Manhattan’daki Carlyle Hotel’de çalıyor. Dünyanın en tanınmış basçılarından biri olan Cohen’in çalıştığı ünlüler sadece bu iki isimle sınırlı değil. Ornette Coleman, Ken Peplowski, Kenny Davern, Bob Dylan, Dino Saluzzi, Tom Waits, David Byrne ve Elvis Costello bunlardan sadece bir kaçı. Sinema sektöründe çalışan sanatçı, her ikisi de Woody Allen’in yaşamını konu alan Wild Man Blues (1997) ve The Bunk Project (1993) belgesellerinde göründü.
Masada Beşlisi olarak Türkiye’de oldukça tanınmış bir grupsunuz. Daha önce hiç Türkiye’de çalma fırsatı buldunuz mu? İstanbul hakkında neler düşünüyorsunuz?
Bu konserle Türkiye’de beşinci kez çalmış olacağım. Eminim ki, Marc, John, Cyro ve Kenny de daha önce burada sahneye çıktılar.
İstanbul’u seviyorum. Gelenekleri, ruhu ve şehrin ritmi o kadar zengin ki… Ve bu duygularımda yalnız değilim. Tanıdığım birçok müzisyen şehirle ilgili benzer hisleri yüzünden her zaman İstanbul’da çalmaya hevesliler.
7 Ağustos’ta İSCMS etkinlikleri kapsamında bir workshop vereceksiniz; biraz bundan söz eder misiniz?
Müzisyenlikle ilgili bir atölye çalışması olacak. Umarım ki, çalmaktan zevk alanlar enstrümanlarını getireceklerdir. Bu benim için insanlarla çalışmanın en iyi yolu. Birlikte çalıyoruz ve bu ortak dilimiz aracılığıyla da müzik dilinin yeni sahalarını keşfediyoruz.
Siz aynı zamanda Woody Allen’in New Orleans Caz Grubu’nun devamlı üyesisiniz. Woody Allen ile çalmak nasıl bir deneyim?
Bu, Zorn’un müzikal dünyasından çok farklı bir çalışma tarzı. Woody’nin müzik direktörü Eddy Davis benim çok eski arkadaşım ve meslektaşım. 20 yıl önce beni Woody ile bir araya getirdi. Cazın ilk dönemlerine ortak bir sevgiyi paylaşıyorduk: Repertuar, grup sound’u ve akustik duygusu gibi… Başka bir toplulukla bu şekilde çalma şansım olmaz.
Dünyanın en tanınmış caz basçılarından birisiniz ve birçok müzisyenle çalışma fırsatı buldunuz. Sizi en fazla etkileyen hangisi oldu ve en favori basçınız kim?
Müzik dünyalarını paylaşma şansını bulduğum her müzisyenden birçok şey öğrendim. Zorn’un yanı sıra Kenny Davern ve Ornette Coleman yıllar boyunca yolumu aydınlattılar.
Basçı, arkadaş ve mentor olarak ilham aldıklarımın bazıları: Milt Hinton, Bob Haggart, Thurman Teague, Buell Neidlinger, Al Mckibbon, Red Mitchell, Charlie Haden ve Steve Swallow. Henüz tanışmadığım ancak beni etkileyen basçılar ise Wellman Braud, Scott Lafaro, Bennie Pottle, Walter Page, Jimmy Blanton, Charles Mingus, Pops Foster, Steve Brown, İsreal Crosby, Paul Chambers ve Monty Budwig’dir.
Son zamanlarda birçok İsrailli caz sanatçısı New York kulüplerinde çalıyor ve albüm çıkarıyor. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Bazılarını dinleme veya birlikte çalma fırsatınız oldu mu?
Benim için yanıtlaması oldukça zor bir soru… New York’a dünyanın her tarafından birçok müzisyen gelir, bazısı iki ay için, bazısı ömür boyu. Bunlardan biriyle bir kaç kez çalışma şansı bulmadan, bırakın müziklerini değerlendirmeyi kimyalarımızın uyuşacağını söylemek bile zor.
Biraz da müzikal projelerinizden söz eder misiniz?
Bugün için konser vermeye, eğitmeye ve yazmaya devam etmeyi planlıyorum. Orkestra ile ilgili yaptığım büyük bir projeyi yeni bitirdim, yakında ikili bir kayıt çalışması yapmayı düşünüyorum.
KONSERDEN NOTLAR
ISCMS 2010, Sepetçiler Kasrı’nın muhteşem manzarasına yakışır muhteşem bir ‘Masada’ konseriyle sona erdi. Saksafonda kendi sesini yaratan ender ustalardan olan John Zorn (alto saksafon), Marc Ribot (gitar), Greg Cohen (bas), Kenny Wollesen (bateri) ve Cyro Baptista’dan (perküsyon) oluşan grup, sıra dışı müziğiyle caz severlere unutulmaz bir gece yaşattı. Cazla sınırlı bir ilişkisi olan ben (aslında bu konserde Dani bulunmalıydı), ilk kez bunca enstrümandan kendi doğal sesleri dışında olmadık tınılar çıkabileceğini izledim, tabii ki sahnedeki son derece yetenekli müzisyenlerin marifetiyle…
Saksafonunun ağzını sol bacağına pompalayan Zorn ile ikide birde ayağa kalkan ve sürekli ortaya çıkardığı farklı vurmalıları seslendiren Cyro Baptista, adeta enstrümanlarını yarıştırdılar. Üstad Marc Ribot onları izlerken, Cohen ve Wollesen de gruba ayak uydurmadan geri kalmadılar. Enerjik müzikleri, aletlerine hakimiyetleri ile duayen bir grubu izlediklerinin ayırdında olan seyirci, sürekli başı ve ayağı ile tempo tutarak destek verdi. Komando desenli, yandan cepli pantolonunun üzerinden tsit tsit’inin püskülleri sarkan Zorn, her müzisyene elleriyle yön verirken yönettiği müzikal show’un kahramanıydı adeta.
Son bir not olarak da konserde önden resim çekilmesine Zorn’un isteği üzerine izin verilmedi. Ancak Greg Cohen’in torpiliyle ben kendisinin birkaç pozunu çekebildim. Ve grup alkışlara rağmen bir kez bis yaptı.