Haziran ayında, hayatımda ilk kez İstanbul’u ziyaret ettim. Doğu Asya konusunda profesyonel bir tarihçi olarak, Asya ve Avrupa’yı birleştiren, dünya tarihinde bu kadar önemli bir rol oynayan bu şehri ziyaret etmek uzun süredir hayalimdi. Türkiye konusunda çok bilgili olmadığım için basit bir turist olabilir, büyüleyici Ayasofya’yı, Yerebatan Sarnıcı’nı ve Boğaz’ın kesintisiz tekne trafiğini izleyebilirdim. İstanbul yolculuğum tam hayallerimdeki gibiydi; kısa ziyaretin ardından, en kısa zamanda yeniden geri dönme isteğiyle ayrıldım.
Ben, aynı zamanda bir Amerikan Yahudisiyim. Reformist yetiştirilmeme rağmen, yıllar içinde her geçen gün biraz daha dindar oldum. Bugün ailem ve ben, büyürken hiç bilmediğim Yahudiliği ve kurallarını uyguluyoruz. Dini açıdan Yahudi hissettiğim gibi, kültürel açıdan da kendimi Yahudi hissediyorum. Aynı zamanda tarihçi olmam nedeniyle, Yahudi halkının uzun ve büyüleyici tarihinin cazibesine kapılıyorum.
İstanbul’da büyük bir Yahudi cemaati olduğunu biliyordum ve cemaat liderleri ile bir araya gelmek için randevulaştım. Türk Yahudileri 500. Yıl Vakfı Müzesi’ni ziyaret ettim. Tüm hayatım boyunca Amerikan Yahudileri ile çevrelenmiş olmama rağmen, dünyanın başka yerlerindeki Yahudilerle bir araya gelme fırsatım fazla olmamıştı. Türkiye’de tanıştığım Yahudilerin sıcaklığı ve konukseverliği karşısında kendimi büyük bir ailenin bir parçası gibi hissettim.
İstanbul’a yaptığım kısa ziyaret sırasında, bu basit ama önemli duyguların ötesinde, Amerikan Yahudilerinin daha uzaklara açılması, kardeşlerine ulaşması ve global bir Yahudilik görüşü oluşturması gerektiğini fark ettim. Yahudiler halen, büyük çoğunluğu diasporada yaşayan bir halk. Bu yüzden, herkesten daha fazla, politik açıdan aynı görüşü paylaşmadığımız ülkelerde yaşasalar bile, dünya Yahudileri ile içgüdüsel bir bağlantımız olmalı.
Amerika, dünyadaki en büyük Yahudi topluluğuna yuva olduğu için, küresel Yahudi konularında tek bir görüş ve anlayışa sahip olduğumuz genellikle varsayılır. Tüm dünyadaki Yahudilerin sorunlarının farkındayız (1970’lerde Sovyetlerden göç etmek isteyen Yahudiler bunun en iyi örneğidir) ancak bizim Yahudi dünya görüşümüz çoğunlukla İsrail ile sınırlıdır. Biz, dünyanın diğer yerlerindeki Yahudilerle, Amerikan Yahudi Kongresi ya da B’nai B’rith gibi büyük organizasyonlar aracılığıyla temasa geçeriz. Aynı zamanda, çoğu Amerikan Yahudi’si, yüz yıldan daha kısa süredir bu topraklarda olduğu için yabancılık duygusu yaşar. Bizler asla, 500 yıldan fazla zamandır Türkiye’nin yaşantısının bir parçası olan Türk Yahudilerinin perspektifine sahip olamayız. Diğer bir deyişle, Amerikan Yahudileri bazı yönlerden köksüzdür, bazen Amerika’ya ait olmadıklarını hisseder, bazen de dünya Yahudilerini tam anlayamadıklarını…
İşte, Amerikan Yahudilerinin ABD – İsrail ilişkileri hakkında bu kadar ilgili olmasının nedeni de bu benzersiz durumlarıdır. Farklı dini inançlara ve politik fikirlere sahip olmalarına rağmen Amerikalılar, Ortadoğu’daki tek gerçek demokrasi ve bölgedeki en liberal ülke olması nedeniyle, her zaman İsrail ile özel bir bağları olduğunu hissetmişlerdir. Ancak son yıllarda, Amerikan politikası İsrail üzerinde, Filistin Yönetimi, Hamas ve Hizbullah’a karşı kendini savunmaya yönelik hareketlerine bir sınırlama getirmesi yönünde artan bir baskı yapmaya başladı. Washington, İsrail hükümetine, karşılığında hiç güvenlik garantisi almadan düşmanlarına karşı daha fazla taviz vermesi için baskı yaptı. Bu durum, zaman içinde iki müttefikin arasında gerginliğin artmasına neden oldu.
İsrail ile Amerika Birleşik Devleti arasındaki diplomatik ilişkiler şimdiye kadar olduğunun en düşük seviyesinde. Başkan Barack Obama, göreve başladığı ilk günde, kendisinden önce gelen başkanlar gibi, İsrail’e destek duygularını paylaşıyor görünüyordu. Ancak onun yönetimi, diğer yönetimlere kıyasla, İsrail’e açıkça en çok baskı yapan yönetim oldu. Başkan’ın çeşitli vesilelerle söylediği sözleri, İsrail Devleti’ne karşı duyulan sempatiye ihanet etti.
Bu durum, çoğu Amerikan Yahudi’sini garip bir durum içinde bıraktı. Amerikan Yahudileri çoğunlukla Demokrat Parti’ye oy verir ve Amerikan politikasının geniş spektrumunda liberal tarafın görüşlerini paylaşırlar. 2008 yılında da, büyük bir merakla Barack Obama için oy kullandılar. Ancak şimdi, artan bir endişe ile ABD ve İsrail’in birbirinden uzaklaştığını görüyorlar; bu durumun da tek bir sonucu olabilir, İsrail’in dünyada izole – tek başına kalması. Obama yönetiminde sıcak ve samimi duyguların eksikliğini hissediyorlar (Yönetiminin İsrail’e destek konusunda politik güven vermesine rağmen) ve eski dostları tarafından bile, İsrail ile Yahudilerin artık bir sorun olarak görülmesinden endişe ediyorlar… Eninde sonunda, hakim olan ana görüşün dışında kalmak, Amerikan Yahudilerinin korkularından biri ve bu korku ülkedeki yerleri hakkında duydukları köklü endişelere dayanıyor. Henüz o noktada değiliz ancak birçok Amerikalının bilinçaltında bu görüşler yer almaya başladı.
Dolayısıyla, dünya çapındaki Yahudilerin bizimle ilişkilerini arttırması ve güçlendirmesi her zamankinden daha önemli. Özellikle, iki büyük cemaat, Türk ve Amerikan Yahudileri, daha yakınlaşmalılar. Dünyanın en büyük Yahudi cemaati (Amerika) ile Asya ve Amerika arasında köprü olan Yahudi cemaati (Türkiye)’nin endişeleri paylaşma ve dünyaya karşı ortak bir duruş sergileme konusunda özel bir sorumluluğu var. Sadece Yahudiler olarak değil, aynı zamanda Türkler ve Amerikalılar olarak da. Bu ve bunun yanı sıra başka birçok sebepten dolayı daha, İstanbul’daki kardeşlerimi yeniden ziyaret etmeyi ve bizi ortak geçmişimizle geleceğimize bağlayan diyalogun bir parçası olmayı istiyorum.
Michael Auslin kimdir?
Bir düşünce kuruluşu olan American Enterprise Institute’un Japonya Bölümü Direktörü olan Michael Auslin, araştırmacı bir tarihçi. Daha önce Yale Üniversitesi’nin MacMillan Araştırma Merkezi bünyesinde görev alan Auslin, Dünya Ekonomik Forumu tarafından ‘Global Genç Lider’ seçildi. Aynı zamanda ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal’da köşe yazarlığı yapan Auslin’in yayımlanmış birçok akademik çalışması bulunuyor.