Geçen pazar sabahı salonda oturmuş aile albümlerini karıştırırken eğlencenin, modanın, davetlerin geçmişten bugüne ne kadar değiştiğini fark ettim. Zaman o kadar çabuk geçiyor, biz değişikliklere o kadar çabuk alışır ve kabullenir oluyoruz ki kimi zaman bazılarımız acaba demek zorunda kalıyor. Evlilik; bir insanın hayatındaki en kutsal ve en önemli karar… Geçmişten günümüze şüphesiz evlilik modası da büyük değişiklikler yaşadı. Bir zamanların gözde kutlama mekânları Ortaköy Lido, Kervansaray yerini lüks otellere bırakırken, masalardaki ‘hors d’oeuvre’ tabakları ise yerini somon fümeli antrelere bıraktı. Müzik modası da değişti kuşkusuz, orkestranın canlı müzik yaptığı solistin şarkı söylediği günlerden barkovizyon gösterilerine, votka shutlar eşliğinde dj’lerle geç saatlere kadar eğlendiğimiz düğün geceleri yaşar olduk. Bir zamanların düğünleri siyah beyaz fotoğraflarda kalsa da değişmeyen tek şey evlilik kararı oldu. Moda, menüler ve mekânlar değişse de cemaate gelen yeni halkanın, her iki aileye de yaşattığı mutluluk tüm fotoğraflarda aynıydı. Yaşadığımız mekânlar, hayat şartları, çevremiz ne kadar değişirse değişsin geçmişe bakmak bize değerlerimizi hatırlatacaktır.
Bir tarafta sizden çok farklı ama aslında birçok yönden anlaştığınız biri diğer tarafta da sizi siz yapan değerleriniz… Sizce eksik olan sadece Neve Şalom’da bir düğün fotoğrafı mı? Peki ya sonrası, hem kendinizi hem ailenizi en önemlisi de ilerde doğacak çocuğunuzu bu maceraya kaptırmaya değecek mi? Belki o anlık bu mükemmel bir eşleşme ama sizce de bir yerde eksik yok mu? Aşk her şeye yetecek mi?
Sevdanın son vuruşu…
Erkek, Caddebostan Cemaati’nin tanınmış ailelerinden birinin oğluydu. Küçük yaşlardan beri hem oturdukları semt hem arkadaş çevresi sayesinde ailesinin arzu ettiği gibi bir çocukluk geçirdi. Okul döneminde gençlik derneklerinde aldığı görevler ile de geleceği parlak bir genç olarak çevresinin her zaman dikkatini çekmişti. 2003 yılındaki sinagog saldırılarından sonra aktif cemaat faaliyetlerine bir süreliğine ara verdi. Artık dernek partileri, toplantılar eskisi kadar ilgisini çekmiyor ve o da yaşıtları gibi üniversite ortamında yepyeni bir çevre ile tanışmak istiyordu.
Yaşıtlarının üniversite ortamlarında kimi zaman cemaatten uzaklaşmalarına karşın şans ona yardım etmiş ve üniversiteden bir arkadaşı ona cemaatten bir ortak arkadaşını tanıştırmıştı. Bu ilginç tanışma ardından birlikteliğe dönüşmüş, ancak ne yazık ki üniversite sonrası bir anlaşmazlık sonucu yollarını ayırmışlardı. Erkek her ne kadar o kızı sevdiğini belirtse de aslında içinde halen gerçek aşkı aramaktaydı. Üniversite bitimi yaz tatilini geçirmek üzere o sene Bodrum’daki yazlıklarına gitti, orada her sene bir dönem takıldığı bir arkadaş çevresi vardı. O yaz diğer senelerin aksine tüm yazını Bodrum’da geçirmeye karar verdi. Yaz sonu İstanbul’a geri döndüğünde bu sefer gerçek aşkı bulduğunu arkadaşları ile paylaştı. Bu yeni kız ona göre diğerlerinden çok farklıydı. Bir süre sonra kızı cemaatten arkadaşları ile tanıştırdı.
Kız, Saint Michel Lisesi mezunu, entelektüel ve belki de daha evvel tanıdıklarına göre daha havalı biriydi. Kızın gruptaki diğer kızlarla da uyum sağlaması uzun sürmedi, nitekim aralarında tarz ve zevkler olarak birçok benzerlikler vardı. İlişkinin başında erkeğin çocukluk arkadaşları onunla biraz konuşmayı denedilerse de başarılı olamadılar. Erkeğin gözü o kadar aşk ile bürünmüştü ki kızın üniversite son senede Fransa’da Erasmus programı ile okuyacağını bile bile onu bekleyeceğini her fırsatta belirtiyordu. Nitekim de o kış erkek onu bekledi, Şubat ayında Paris’te buluştular. Birlikte bir ay kadar yaşadılar, erkek o zamana kadar yaşadığı en romantik sevgililer günü sonrası içinden “İşte aradığım insan bu” demişti.
Ertesi sene erkek askere gittiğinde ise bu sefer kız onu beklemişti. Arkadaşları askerlik dönüşü artık bu ilişkinin evlilik yolunda gideceğine inanmış, içlerinde buruk bir sevinçle onu askere uğurladılar… Erkek askerden döndüğünde artık her şeyin ciddi bir hal aldığının farkındaydı ama kendisini bu ciddiyete bir türlü hazırlayamamıştı. Ailesi onun mutluluğunu istese de o zamana kadar bütün inandıkları, babasının ona bıraktığı kültür mirası aşkı ile çatışmaktaydı. Kız bu çatışmanın farkında bazen mutsuz olsa da ona belli etmemeye çalışıyordu. Erkek zaman geçtikçe aslında geçmiş hayatından uzaklaşmaya başladığını anlamıştı. Arkadaşları yazın adaya giderken o sanki kaçarmış gibi Büyükada yerine artık Kilyos’u tercih eder olmuştu. Cemaatin sıkça gittiği mekânlara da gitmekten çekiniyordu çoğu zaman. Her ne kadar kız arkadaşı ile gurur duysa da bu tercihi yapmış olmaktan dolayı kendiyle çelişiyordu. Bir gün arkadaş ortamında karşılıklı evlilik muhabbetini açtıklarında birbirlerinden çok farklı düşündüklerini fark ettiler. Erkek doğacak çocuğunun tamamıyla kendi kültürünü almasını arzularken kız ise kültürel değerlerin o kadar önemli olmadığını çocuğun her kültürü tadıp ilerde ne istiyorsa o olmasını arzuluyordu. Erkek bu konuşmadan bir süre sonra hayatında dönüm noktası olacak o kararı verdi ve ilişkilerini sonlandırdılar.
Kız birkaç ay sonra yeni bir ilişkiye başladı ve kısa bir süre sonra nişanlandı. Erkek ise şu an halen yalnız ama artık onun da bir umut hikâyesi var. Erkeğin arkadaşları artık her zamankinden daha fazla onun yanındalar ve bu zor karar sonrası ona destek oluyorlar.
Hepimizin yakın çevresinde veya bir tanıdığında ya buna benzer bir hikâye ya da farklı bir kültürden eşini seçen tanıdıklarımız mutlaka vardır. Bizim bir gerçeği yok olarak saymamız veya ondan kaçmamız ne yazık ki onun varlığını değiştirmiyor. Belki de bu yüzden kimi zaman bu konular gözümüzün içine sokulduğu zaman aslında tablonun bu kadar pespembe olmadığını fark edebiliyoruz. Yasak aşkların kimi zaman aileleri dağıttığına, her zaman durumların ilk günlerdeki gibi kalmadığına çoğu kez şahit oluyoruz.
Siz de şu an içinizde kendinizi ‘kararsız’ hissediyorsanız size en iyi tavsiyem bu tarz bir hikâyesi olan biriyle tanışıp onun duygularını paylaşmak olacaktır. Emin olun ki o ailede her ferdin size aktaracakları bambaşka hikâyeler ve karakterler vardır. Hele bir de çocuklar ile konuşursanız ne dediğimi daha iyi anlarsınız, bu tip durumlar ne yazık ki kimi zamanlarda çocuklar üzerinde hayatlarının geri kalanını şekillendirebilecek kalıcı izler bırakabilmektedir. Farklı bir tercih yapmış dostlarınıza yapacağınız en büyük kötülük onları dışlamak ve onların bu tercihlerini onlara hatırlatmak olacaktır. Unutmayın ki onlar zaten kendi içlerinde bu duyguyu her dönem yaşayacaklardır. Bizim üzerimize düşen görev onları sorgulamak yerine bundan sonrasında ne yapılabileceğini düşünmek ve asıl kendi içimizde sorgulama yapmak olmalıdır. 2025 yılının Türkiye’sinde nasıl bir cemaat yapısı görmek istediğimizi şimdiden hepimizin vereceği kararlar belirleyecektir. Gelin hep beraber vitrinin arkasına geçelim ve kendi gerçeklerimizin ışığında geleceğimizin cemaatini birlikte şekillendirelim.