Bu haftaki röportaj konuğum genç ama hedefine kilitlenmiş, öz güveni yüksek ve yetenekli bir sanatçı. Henüz 22 yaşında olan Joana Kohen’in çalışma alanı Güncel Sanat. Sıra dışı çalışmalarıyla hayallerine doğru koşan Joana ile yaptığımız keyifli söyleşiden bazı satırbaşları…
Yeni nesil sağlam eğitimi, farklı hedef ve çalışma alanlarıyla gümbür gümbür geliyor.Aralarından biri olan 1988 doğumlu Joana Kohen, İSTEK Kemal Atatürk Lisesi’ni bitirir bitirmez moda tasarımı okumak üzere Milano-Marangoni Institute’e gitti. Ancak bir yılın sonunda bu dalın kendisine uymadığını fark ederek, yaratıcılığını daha iyi değerlendirebileceğini düşündüğü Belçika- Antwerp’deki Royal Academy of Fine Arts’ın sınavlarına girdi. Kazanarak burada yaklaşık 4 yıl Güncel Sanat eğitimi aldı. Bir yıldan beri ise tekrar doğduğu kentte...
Seni Türkiye’ye geri getiren ne oldu?
Avrupa’nın her yerinde bulundum ama İstanbul gibi bir şehir dünyanın hiç bir yerinde yok; ben bir İstanbul aşığıyım. Aklımda geri dönmek yokken, bir anda kendimi burada buldum. Burası benim evim ve hala uluslararası çalışıyorum. Bunun yanı sıra İstanbul dünyanın en büyük odak noktalarından biri, özellikle sanat açısından. Ne Avrupa ne Doğu, tam ortasında sıkışmış kalmış bir bölgeyiz biz, bağımsız ve dünyanın her yerinden koleksiyonerler bu durumu çözmek için Türkiye’ye hücum ediyorlar. Ben de bu doğuşun ilk tohumlarından biri olmak isterim. Napoleon Bonaparte’ın dediği gibi eğer dünyanın bir başkenti olsaydı bu İstanbul olurdu.
Güncel sanat denince ne anlamalıyız?
Bence güncel sanat aslında modern sanatın 21.yüzyıldaki kapitalizme uyarlanmış halidir. Güncel sanatın, çağdaş sanatla kapitalizmin harmanlanmış hali olduğunu düşünürüm hep; günümüzün sanatı, dünyanın gidişatını adı üstünde gösteren bir başyapıt ya da başyapıtlar… İşler aslında doğal olarak gittikçe klişeleşiyor, bunun içine benim gibi sanatçı sıfatlı birçok insan karışıyor, yapılmış olanlar yenileniyor, yeni bir şey üretmek için çaba sarfediliyor, ya da aslında hiç sarfedilmiyor, biraz çılgın bir iş bu. Güncel sanatın bu kadar popüler olmasının en büyük etkenlerinden biri elbette ki, dönemimizde çok fazla bu işe saygı duyan ve inanan koleksiyonerlerin olması, doğal olarak da eskiye nazaran sanatçı bu işten kendi payını rahatlıkla alıyor. Artık tek başına heykeltıraş ya da ressam kavramının kaldığına inanmıyorum, her işin sunumunda enstalasyonlar, videolar, performanslar kullanılıyor. Dönemimiz gereği her şey en güncel seviyede.
Çalışmaların genelde hangi temalar üzerine?
Tema ve konsept en sevdiğim kelimeler. Aslında özümde hep bağlı kaldığım bir kaç kelime var ki, asla kopamayacağım ama onların yanı sıra dünyanın değişimiyle ve moduma göre yenileri ekleniyor üstüne. İşimin teması muhtemelen erotik, saldırgan, düzen karşıtı, şok edici ve isyancı olabilir. Bir kısmını da sansasyonelizm olarak adlandırıyorum, yeni çağın gerçek yüzü.
Kendine özgü bir tarzın var; algının öznel olduğunu unutmadan çalışmalarınla karşındakine ne anlatmak istiyorsun, bir mesajın veya hikâyen var mı?
İşlerim benim hayatımı gösterir; günlük olaylar, duygular, güncel sorular-cevaplar ve tartışmalar. Hikâyemi genelde ilişkilerimden yola çıkarak bulurum. Burada müziğin yeri de çok önemlidir. Hatırlıyorum da, hayali bir mektup arkadaşım vardı. Yaş 12-13, tahminimce ilk yazdığım cümle ‘ben büyüyünce rock yıldızı olacağım’ şeklindeydi. İşlerimi saldırgan bir tavır sergileyerek yapıyorum. Hikâyemin büyük bir kısmı isyanla bağdaşmakta. Her zaman sıra dışı olanı beğendim ve benimsedim, hikâyem de aslında bu durumdan ibaret.
Hayal gücünü neler tetikler?
İlham kaynaklarım güçlü kadınlar, kadın erkek ilişkileri, okuduğum-izlediğim sıra dışı filmler, kitaplar, terbiye ve ahlak sorgulanması, toplumun ayıp dedikleriyle alakalı. Bazen öyle hayaller kuruyorum ki, ben bile bu ayıbın içinden nasıl çıkacağımı bilemiyorum.
Müzik, moda tasarımı gibi farklı sanat dallarına da ilgi duyuyorsun, bunlar yaratım sürecini nasıl etkiliyor?
Sanatın her alanında bulunmaya çalışıyorum, hayatımda hiç enstrüman kullanmadım ama iyi bir kulağım olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden müzik hayatımda büyük bir yer kaplıyor. Bazen gece kulüplerinde de çalıyorum, ama kendime DJ diyemem, bu mesleki bir sıfat, ben işin performansı ile ilgiliyim. Bir sene moda tasarımı eğitimi aldım, ama buna tam olarak eğitim diyemem. Çok isyan ettim okuduğum bir sene boyunca, istediğim noktaya ulaşamadım. Eğitim yetersizdi, bunun üzerine kendi yolumu çizmeye karar verdim. Öyle kumaşlarla filan da çok ilgilenmiyorum, işin kostüm ve sanat kısmıyla daha çok bağdaşıyorum. Moda aslında, temalar ve konseptlerle alakalı, dünyanın gidişatını giydiren bir şey moda. Kendimi asla moda tasarımcısı olarak adlandırmam ve öyle olmasını da istemem. Moda, estetiğin en popüler noktalarından biri sadece.
Kahve dışında ne tür malzemeler kullanıyorsun çalışmalarında?
Kan var, vücut sıvıları var; akrilik, ink (mürekkep) kullanıyorum. Tuvalin, kâğıdın yanı sıra beğendiğim her türlü malzemenin üzerine çalışıyorum. Ressam değilim, özellikle bunu belirtmek isterim, güncel sanatın her dalıyla uğraşıyorum. Enstalasyoncuyum, performans art’la, video art’la ilgileniyorum. Bana değişik gelen, ilgimi ne çekiyorsa onunla uğraşıyorum. Bir kostüm de tasarlayabilirim bir bilgisayar da. Aklıma hangisi yatıyorsa onunla çalışıyorum.
Son yaptığın çalışmalarla ilgili bilgi verir misin?
An itibariyle bir adet tuval iş bitirdim, ayrıca 3 farklı projeyle uğraşıyorum. Bir tanesi heykel, 2m.boyutlarında bir kadın figürü; değişik materyaller kullanarak yaptığım bu iş bitince bir enstalasyona dönüşecek. İkinci projem ise adını “wearable art” (giyilebilir sanat) koyduğum bir koleksiyon, diğeri ise bir kitap projesi, bu proje için sponsor aramaktayım hala.