BELİN RODİKLİ mutlu anlarınızı geleceğe taşıyor!

Onu ilk tanıdığımda, dünya tatlısı sapsarı bir bebekti. Yıllar sonra bir doğum günü partisinde karşıma çok güzel bir genç bayan olarak çıktı. Narin, tatlı ve gülen yüzüyle insanın içini açıyordu. Hem dans ediyor, hem de profesyonel makinesiyle değişik kareler yakalıyordu. Onunla geçenlerde Şalom için söyleştik

Miryam ŞULAM
29 Eylül 2010 Çarşamba

Söyleşi sonrası Google’dan  www.belinrodikli.com’a girdim. Wedding and portrait photographer başlığı altındaki kareler beni büyüledi. Çektiği fotoğraflar insanın yaşam içinde çoğunlukla gözden kaçırdığı detayları çarpıcı bir güzellikte sergiliyor. Çok başarılı buldum. Sizleri de bu yetenekli küçük hanımefendiyle tanıştırmak istiyorum.

Kendini kısaca tanıtır mısın?

Annem Süzet, babam Hanri Rodikli; 23 yaşındayım, Galatasaray Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık son sınıf öğrencisiyim. Kardeşim Reysi 17 yaşında ve daha geçen yıl TÜBİTAK birincisiydi. Ancak o da benim gibi sanata çok meraklı ve grafik tasarımı okumayı düşünüyor. Bana gelince, yıllardır hobi olarak çektiğim fotoğraflar bir anda beni inanılmaz mutlu eden alternatif bir iş dalı olarak karşıma çıktı. En çok zevk aldığım şeylerden biri de seyahat ve bu da beni farklı karelere sürüklerken aynı zamanda yeni hikâyeler ve keşiflere doğru itiyor.

Hikâyen nasıl başlıyor?

Henüz 5–6 yaşlarındayken, bebekler yerine albümlerle oynarmışım. Annem aile albümlerini kucağıma koyduğunda ben onun ayağının altından çekilir, o da rahatça kendi işlerini halledermiş. O zamanlar, her yerde fotoğrafımın çekilmesini çok severdim. Üniversite yıllarımda aldığım fotoğrafçılık derslerimdeyse, aslında kameranın arkasında olmak istediğimi farkettim. Evimizin bir köşesini süsleyen dedeme ait 1960 Rus yapımı vintage fotoğraf makinelerine olan hayranlığımla her zaman kendi profesyonel fotoğraf makinemi almayı hayal ettim.

Makineni alır almaz ilk çektiğin kareyi hatırlıyor musun?

Tabii ki, hiç unutur muyum? O güne dek küçük dijital makinelerle fotoğraf çekmiştim. İlk makinemle eve geldiğimde geceydi ve onunla evimizin balkonundan görünen ışıklı şehir manzaralarını çektim. Sonuç mükemmel değildi tabii ama ne de olsa profesyonelliğe yeni adım atmıştım.

Peki, bu iş nasıl ilerledi?

Önceleri, hafta sonu yaptığımız en sıradan programlara giderken bile, fotoğraf makinemi yanıma alıyordum. Hiç bir fırsatı kaçırmak istemedim. Her ortamda yeni hikâyeler için deklanşöre basarken, makinemi de böylece daha yakından tanımaya ve tüm özelliklerini efektif bir şekilde kullanmaya başladım. Modaya da her zaman ilgim vardı. Böylece birkaç defilede mankenleri görüntüleme şansını elde ettim. Podyum üzerindeki ihtişamlı pozları yerine, ben onları perde arkasında doğal telaşlı halleri içinde yakalamaktan büyük zevk aldım.

Ve sonra mankenlerden sıkılıp gelinlere mi geçiş yaptın?

Aslında şöyle bir düşünce gelişti aklımda. Mankenler her zaman kusursuz görünmek zorundalar, ancak herhangi bir kadın, özellikle gelin olduğu gün çok güzel olmayı arzular. Gelin olan her kadının yaşadığı duygular, yüzüne çok farklı ve anlamlı ifadeler olarak yansıyor. İşte ben, o ifadeleri ölümsüzleştirmeyi seviyorum.

Peki, sevmek yeterli mi? İyi bir gözlem ve yetenek sahibi olunca iyi fotoğraf çekilebiliyor mu?

Görmeyi bilen bir göz bu işin temel taşıdır. Ama o taşı nereye nasıl koyacağını bilmen için biraz da hatta epeyce teknik donanıma ihtiyaç vardır. Ben de o yüzden kendimi bu konuda daha ileriye taşımak için, New York International Center of Photograpy’de fotoğrafçılık eğitimi aldım. Orada, farklı hocalardan belgesel fotoğrafçılık üzerine teknik bilgiler içeren dersler gördüm. Ayrıca, düğün fotoğrafçılığı alanında ünlü isimlerden tutun da Brides dergisi editörlerinden,  fotoğraflarımız hakkında yorumlar da aldık.

Bana bir gelinin fotoğraf güncesini anlatır mısın?

Fotoğraf güncem, gelin o heyecanlı beyaz güne uyanır uyanmaz başlar. Kuaför ve makyözle birlikte ben de fotoğraf makinemi elime alır, mimik dolu duygusal kare avcılığına başlarım. Bu mimikler biraz endişe ve şaşkınlık da içerir, ama hepsinde mutlaka heyecan dolu mutlu gülümsemeler vardır. Hazırlık safhasını ben bir ayine benzetirim. Gelinin ailesi ve sevenleri onu evden beyaz gelinliğiyle yeni bir yaşama doğru uğurlarken, gözleri yarı buruk yarı mutlu ışıltılarla doludur.  Gelin, arabasına binmeden son bir kez etrafına bakar. O anda aslında evin küçük kızıyla vedalaşıyordur. Damatla gelinin buluşması ve en nihayetinde yaşamlarını bir evetle birleştirdikten sonra gelen romantik ilk dans. Artık bundan sonraki kareler coşku dolu bir kutlamanın enerjisini yansıtır. 

 Karı koca olurken yanlarındaydın… Peki ya anne baba oldukları anları da ölümsüzleştiriyor musun?

Evet, birkaç kez bir bebeğin o mucizevî doğum anlarına da tanıklık ettim. Bu karelere yansıyanlar inanılmaz ve anlatması gerçekten çok zor. Yeni doğmuş çıplak bir bebeğin doğduğu an annesinin kucağına verilmesi, annenin yüzünde beliren o şükran ve sevgi ifadesi insanı gerçekten çok etkiliyor. Sonradan gördüklerinde, çektiğim bu ‘’yaşama merhaba’’ kareleri tüm aileyi çok mutlu ediyor.

Seni fotoğrafçılık yolunda, diğerlerinden farklı kılacak olan bir vizyonun var mı?

Evet, bir hayalim var! Makinemle hikâyesini yazmaya başladığım her düğünün başrollerindeki çiftin yaşam boyunca sıradaki mutluluklarına da tanık olup aile fotoğrafçıları olmak. Bu gerçekleşirse kendi yaşamım içinde başka yaşamlara da eşlik etmiş ediyor olacağım.