Mart ayının son günlerinde, dünyanın oluşumu kabul edilen Büyük Patlama ile ilgili bilinmeyenlerin ortaya çıkarılmasının amaçlandığı, İsviçre’deki CERN Enstitüsü’ndeki deney başarıyla sonuçlandı
Mart ayının son günlerinde, önceden birkaç kez ertelenen, dünyanın oluşumu kabul edilen Büyük Patlama ile ilgili bilinmeyenlerin ortaya çıkarılmasının amaçlandığı İsviçre’deki CERN Enstitüsü’ndeki deney başarıyla sonuçlandı.
Peki, bu deneyle amaçlanan neydi, günlük hayatımızda bu deneyin gerçekleşmesi sonrasında ne değişecekti, bir takım bilim adamlarının iddia ettiği gibi bu deney dünyayı ekseninden kaydırıp felaketlerin sebebi olarak mı karşımıza çıkacaktı, bu yazımda kısaca bunları tartışacağız.
Dünyanın en büyük bilim projesi olarak gösterilen deney, 5.000 mühendisin, on yıla yaklaşan çalışmasının ürünü. CERN Enstitüsü’nü, 1996 senesinde, üniversitede iken düzenlenen bir okul gezisinde ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Gerçekten çok etkileyici ve adeta dünyevi işlerden tamamen uzak, başka bir boyutta deneylerin gerçekleştirildiği, kâinat ile ilgili bir takım sorulara cevapların arandığı bir ortam gibi gelmişti. O dönemde, 1989 yılında üretilmiş olan ‘ALEPH’ adındaki çarpıştırıcı ile deneyler yapılıyor ve ATLAS’ın temelleri atılıyordu.
Bu kadar dünyadan uzak bir ortam gibi görünüyordu dediğime çok kanmayın, size WWW olarak bilinen kısaltmalı ilk dünya çapındaki haberleşme ağının temellerinin (günümüzde kısaca İnternet diyoruz) bu enstitüde, 1990’lı yılların başında, kurum içi haberleşmenin iyileştirilmesi ve hızlandırılması amacıyla atılmış olduğunu söylesem, aslında burada yapılan işlerin hayatımıza ne kadar direkt sirayet etme potansiyeline sahip olabileceğini sanırım tahmin edersiniz.
Toplam maliyeti yaklaşık dört milyar Dolar olarak planlanan, ancak dokuz milyar Dolar’a yaklaşan bütçeli çalışmada dört soruya cevap aranıyor. Higgs bozonunu bulmak, süpersimetrinin sırrını ortaya çıkarmak, madde ve antimaddeyi anlamak ve Büyük Patlama’dan hemen sonra saniyenin binde birindeki sürede ortaya çıkan şartları yeniden yaratmak.
Bunların ne anlama geldiğini detaylı olarak araştırmak isteyenlere bu konuda Wikipedia’nın ilgili girdilerini okumalarını önemle tavsiye ederim, ben bu tip bir deney sonucunda ulaşılan sonuçların ve kırılan rekorların, bu alanda da ne kadar hızlı bir ilerlemeyi işaret ettiğine odaklanıyor olacağım.
Büyük hadron çarpıştırıcısı, Fransa ve İsviçre sınırında, yerin 100 metre altında, yaklaşık 4 metre çapında, 27 kilometre uzunluğunda bir tünel ve bu tünelin içerisinde yer alan devasa silindirlerden oluşuyor. Silindirlerin en büyüğü ATLAS, 25 metre boyunda ve yaklaşık 7.000 ton ağırlığında. Bu tünel içerisine ‘hadron’ ailesine mensup hidrojen protonları ışık hızına çok yakın bir değerle fırlatıldı ve tünelin içinin de bilinen en düşük hava sıcaklığına (Yaklaşık -273 derece, 0 Kelvin) indirilmesiyle birlikte bu parçacıkların çarpıştırılmasıyla oluşan verilerin toplanması sağlandı. Saniyede oluşan 1 milyar çarpışma sonucunda güneşten binlerce kat daha yüksek sıcaklıklara erişilmesi sağlandı.
Deney, resmi olarak Eylül 2008’de başladı. Bir takım teknik aksaklıklar nedeniyle iki kez kesintiye uğrayan çalışmalarda, deneyin başlamasından yaklaşık 1 yıl sonra (Kasım 2009) 1,18 TeV (TeraElectronVolt) enerji yaratılarak, sekiz yıllık bir rekor kırılmış oldu. Bundan önceki rekor, 0,98 TeV ile Amerikalı bir çarpıştırıcıya aitti. Bu rekorun kırılmasından sadece dört ay sonra, toplamda 7TeV’lik enerjiye ulaşıldı.
Hollywood film yapımcıları ve dizi yapımcıları, bu deneyi hiç vakit kaybetmeden senaryolarında kullandı. Dan Brown’un sinemaya da uyarlanan ‘Melekler ve Şeytanlar’ filminde, CERN’de yaratılan antimaddenin Vatikan’a saldırı yapmak için kullanılacağı iddia ediliyordu.
Aynı şekilde, şu aralar çok popüler olan FlashForward dizisinde de, hadron çarpıştırıcısında ortaya çıkması beklenen Higgs bozonunun arayışını konu ediyor ve bunun için yapılan deneylerin, 2 dakika 17 saniye süren kararmaya sebep olduğu iddia ediliyor.
1995 yılında çekilen, Sandra Bullock’un başrolünü oynadığı ‘The Net’ veya 2002 yılında çekilen, Tom Cruise’un başrolünü oynadığı Minority Report filminde gördüğümüz, o günün teknolojilerine göre bilim kurgu olarak gelen her şeyi şu anda günlük hayatımızda kullanıyoruz ve oldukça da kanıksamış durumdayız. Kim bilir, belki bir grup dâhinin, dünyanın sırlarını araştırırken karşılaşacakları bir olgu, hayatımızın bundan sonraki yirmi yılını şekillendiriyor olabilir...