5-7 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşen 13. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin konuklarından biri de İsrail’in Kadima Partisi Milletvekili Robert Titiaev’di.
İsrail-Türkiye Parlamentolar arası Dostluk Grubu Başkanı olan Titiaev ile bir göçmen olarak İsrail siyasetine atılma sürecini, iki ülke arasındaki köklü temellere dayanan ilişkileri ve bu ilişkilerin günümüzdeki durumunu konuştuk...
1994 yılında İsrail’e göç ettiniz. Yeni bir ülkeye uyum sağlamanın ne denli güç olduğu bilinen bir gerçek… Siz bu güçlüğü kısa sürede aşıp Kadima Partisi milletvekili seçilmeyi nasıl başardınız?
Başka bir ülkede bunu başarmamın pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Fakat İsrail’de olası… Henüz Kafkasya’da yaşadığım yıllarda Yahudilerin İsrail’e göç etmelerini kolaylaştıran ‘Techiya’ adlı bir kuruluşta etkindim. İsrail’e göç ettiğimde bir elektrik mühendisi olarak mesleğimi sürdürmeyi umuyordum. Kısa süre sonra ‘Techiya’ kapsamındaki ön hazırlığın yeterli olmadığını anladım. Çünkü İsrail’e gelen göçmenler uyum sağlamakta güçlük çekiyor, ayakları yere basmıyor, kendilerini boşlukta hissediyorlardı. Çözüm; İsrail dışında başlayan uyum sürecini göç ettikten sonra da sürdürmekti.
Yerleştiğim Ofakim’de belediye meclisine seçildim. Kadima Partisi kurulduğunda bu partiye katıldım. Böylelikle Ofakim’de kurduğumuz göçmen grubu hedefine ulaşmış oluyordu.
Genelde göçmenler - Rusya, Etiyopya veya Arjantin hangi ülkeden geldikleri fark etmiyor- siyasi partiler tarafından kullanılırlar. İlk kez örgütlenen bir göçmen grubu kendi temsilcisini Knesset’e seçtirmeyi başardı. İsrail basını da buna geniş yer verdi. Biz örgütlenen göçmen grubu her şeyi hiçbir destek almaksızın, kendi gücümüzle yaptık. Oyunu İsrailli gibi oynadık ve demokratik yolla siyasete atıldık.
Eski Sovyet ülkelerinden gelen göçmenler önceki seçimde Avigdor Lieberman’ın partisini desteklerken siz neden Kadima’yı tercih ettiniz?
Bu soruya diplomatik bir yanıt vermeye çalışacağım. Avigdor Lieberman’ın partisi tek kişinin partisidir. Diktatörlük demeyeceğim ama orada görüş belirtmek fırsatını bulmak zor. Her şey komutanın arzusu doğrultusunda gelişiyor. Eğer fikirlerin uyuşmuyorsa, kendini aniden oyunun dışında bulabilirsin. Bizler, yani örgütlenmiş göçmenler, diktatörlük sınırlarını çoktan yıkmayı başardık. Biz artık siyaseti İsrailli kimliğimizle, İsrailliler gibi demokratik yollardan yürütüyoruz.
Lieberman’ın partisi İsrael Beitenu’ya (İsrail Evimiz) destek verenler, genelde yaş ortalamaları yüksek, ülkeye tam olarak uyum sağlayamamış, ayakları yere basamayan, İbranice konuşamayan, toplumla kaynaşmamış, işsiz, ülkede olup bitenden habersiz veya kayıtsız kalan göçmenler.
İsrail’de barış anlaşmalarına imza atanlar hep sağ partiler oldu. Sizce hükümet olan Likud Partisi’nin böyle bir şansı var mı?
Sorunuzu farklı bir açıdan bakarak yanıtlamak istiyorum. Sağ veya sol tanımlarını nasıl belirleyeceğiz? Benim partim Kadima, soldan çok uzak. Kadima bünyesinde yer alan siyasetçiler gerçek sağın bu ülkeyi ileriye götürmediğine inanan kişilerdir. Kadima hükümeti döneminde, Gazze’ye girme kararı alındığında, tüm partiler buna destek verdi ve bu alınmış ulusal bir karar oldu. Kadima hükümeti ne Kudüs’te, ne de yerleşimlerde inşaatı durdurdu. O dönemde Mahmud Abbas, İsrail ile anlaşmak için peşimizden koşuyordu. Oysa bugünkü Likud iktidarında bakın ne oldu; biz Abbas’ın peşinde koşuyoruz. Bütün görüşmeler dondu, inşaatlar durdu. Yani bu hükümet döneminde her şey tersine döndü. Uluslararası kamuoyunun gözünde bizler kötüler, Filistinliler mazlumlar oldu.
Kadima Partisi, Likud ve İşçi Partisi ile koalisyona girmemekle hata mı yaptı acaba?
Bu konuda halen fikir ayrılıkları var. Ben koalisyona girmemekle isabetli bir karar alındığını düşünüyorum. En çok milletvekiline sahip partinin muhalefet olduğuna diğer ülkelerde pek rastlanmaz, oysa İsrail’de oluyor.
Netanyahu koalisyona katılmamızı teklif ettiğinde bizi pek de istemiyordu zaten. O, Şas, Milli Birlik ve İsrail Evimiz partileri ile koalisyonu sağlama almıştı. Etkin olamayacağımız böyle bir koalisyona girmenin bir anlamı yoktu. Biz Kadima olarak 28 milletvekili ile birlik ve uyum içinde muhalefet görevini yapıyoruz.
İsrail-Türkiye Parlamentolar arası Dostluk Grubu başkanısınız. Bu grup son dönemde iki ülke arasındaki ilişkilerin soğumasından ne şekilde etkilendi?
İki ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz yönde etkilendiği inkâr edilemez. Sorun şu: ilişkilerin gerilmesinin sorumlularını mı arayacağız, yoksa durumu düzeltmeye mi çalışacağız. Benim Türkiye’ye bu ziyaretimin amaçlarından biri de karşılıklı konuşabileceğimiz bir partner bulmak.
İsrail-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı olarak Türkiye Parlamentosu’nda diyalog kuracağım kişilerin arayışındayım. Bu konuda da iyimserim. Gerek hükümet partisinden, gerekse muhalefet partilerinden yetkililer İsrail ile dostluk ilişkilerini eski düzeyine getirmek gerektiğini düşünüyorlar. Fakat Türkiye’deki yerleşik düzen, ilişkileri düzeltecek girişimlerin alenen yapılmasına olanak sağlamıyor. Türkiye Dışişleri Bakanlığı yetkilileri ile yaptığım samimi görüşmeden bu durumun farkında oldukları anlaşılıyor.
Ancak Başbakan’ın İsrail ilişkilerini ne yönde değiştirmek istediği ayrı bir konu… Biz ilişkilerin geliştirilmesi yönünde gerçekten çaba harcıyoruz, ayrıntılarını vermek istemediğim bazı anlaşmalar da var.
Başkanı olduğunuz ‘Techiya’ kuruluşu hakkında bilgi verir misiniz?
‘Techiya’ çok önemli görevler yaptı. Kafkasya’da, çoğunluğu lisansüstü eğitime sahip Yahudi gençlerden oluşan bir grup bir vakıf kurduk. Kafkas Yahudilerinin köklerini, o topraklardaki tarihini, Yahudi geçmişini öğrenmeleri gerekiyordu. Kafkas Yahudileri dinlerine bağlı oldukları halde, bazıları İsrail’in varlığını bile bilmiyordu.
‘Techiya’nın amacı, Yahudileri eğitmek, yönlendirmek ve İsrail’e göçlerini kolaylaştırmaktı. Yaptığımız diğer bir olumlu girişim de öksüzler evinde bulduğumuz Yahudi yetimleri İsrail’e göndermek oldu. Tüm çalışmalarımıza Yahudi Ajansı (Sohnut), JOİNT ve İsrail Elçiliği destek verdi.
13. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde, Avrasya ve Küresel İlişkiler başlıklı oturuma konuşmacı olarak katıldınız. Konuşmanız hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?
Konu ekonomikti. Ben ekonomik konuların dışında farklı şeylere de değindim. İki ülke ilişkilerinden söz ederek 2004 yılında İsrail halkının % 10’nun Türkiye’yi ziyaret ettiklerini vurguladım. İsrail dışında, bir yıl içinde halkının % 10’u Türkiye’yi ziyaret etmiş diğer bir ülke bulabilir misiniz?
500 yıllık geçmişlerinde Yahudilerin, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, bu topraklarda antisemitizme hedef olmadıklarını söyledim. Türkiye’nin İsrail’in varlığını ilk tanıyan ülkeler arasında yer aldığına dikkat çektim.
İşte bu saydıklarım Türkiye-İsrail ilişkilerinin temelini oluşturur. Bu sağlam temeli yıkmak kolay değildir. Liderlerin bile bu köklü dostluk ilişkilerini tamamen bozması mümkün değildir.
Ben kendimi burada yabancı hissetmiyorum. Aynı zevklere, aynı değer ölçülerine sahibiz. Dostlarımız aynı, düşmanlarımız aynı. Başbakan Erdoğan’ın eleştirel ifadelerine yanıt vermem gerekirse, biz Filistinlilere karşı değil, teröre karşı savaş veriyoruz.
İsrail her zaman Türkiye’nin dostu olmayı arzu ediyor, ancak herhangi bir siyasi tavrın kurbanı olmayı hiç istemiyor
Siyasetçiler de duygulanır... Üç günlük bir ziyaret için ülkemize gelen konuk milletvekiline özgeçmişinden söz etmesini rica ettim. Kadima Partisi Milletvekili Robert Titiaev’in yaşam öyküsü gerçek bir göçmen öyküsü. Ülkenin güneyinde Ofakim’e yerleşti. İsrail’e göç ettiğinde elektrik mühendisi olarak bir süre elektrik projeleri müdürü olarak çalıştı. Ancak örgütlenen göçmen grubu onu Knesset’e seçtirince Robert Titiaev siyasete soyundu. Piyanist olan eşi, Ofakim’de iş bulamayınca Ben Gurion Üniversitesi’nde İsrail Edebiyatı okumaya başladı. Bir göçmen için oldukça zor bir eğitim olmasına rağmen başarıyla mezun oldu. Bununla da yetinmedi, aynı konuda lisansüstü eğitim yaptı. Titiaev çiftinin iki kızından biri askeri görevini tamamlamış, diğeri bu göreve başlamak üzere… “Kızıl Ordu’da askerlik görevini yapmış bir Kafkas olan benim için kızlarımın askerlik yapması, biraz yadırgadığım garip bir histi” diyen Robert Titiaev hafif hüzünleniyor, gözleri dolar gibi oluyor. “Gördün mü beni duygulandırdın, şimdiye dek hiçbir gazeteci bana geçmişimi ve ailemi sormamıştı” dediğinde karşımdaki boylu poslu, güçlü kişinin insani zaafını yakalamış olmaktan nedense sevinç duydum.