Dün anneanneme bir mesaj çektim.
“anlmyrm nrd kldn bn
şmd çkıyrm yanna glcm
bni bklmdn gtme byre
xx”
Anlamadı, aradı:
...
Nece mi? Türkçe, anneanne, Türkçe.
...
Arapça mı?
...
Sesliler yok diye mi?
...
Kaçlıydın anneanne sen?
...
Yani doğum yılın kaç?
...
Nasıl ilişkisi yok?
...
Var, var.
...
1975’ten önce doğanların pek şansı yok, anneanne. Boşuna çaba harcama, bu dil zor sana, zor, çok zor... Ve bu yüzden de çocuklarını, torunlarını anlaman zor, çok zor...
...
Hayır, bu ‘yabancı dil’ herhangi bir okul ya da kursta öğrenilemiyor.
...
Bu dil dünyayı gençler ve daha az gençler olarak ikiye mi ayırıyor? Abartsaydın???
...
İletişim çağında iletişemiyor muyuz? Yok artık... Saçmalama!
...
Tamam, tamam... Hadi baaaay...
Anneannem saçmaladı... Yoksa... Düşünmem gerek...
Gerçekten iletişemiyor muyuz acaba?
Galiba hayır.(Anneannem haklı mı yani?)
Teknik olarak iletişim çağında (iletişim araçları çağında) yaşadığımız bir gerçek. Cep telefonumuz cebimizde, bilgisayarımız dizimizde. Birbirimize habire mesajlar yollayıp duruyoruz. Peki, ne diyoruz birbirimize?
Genellikle “nbr”, “ii sn” ile başlayan klişeleşmiş, içi boşalmış, sadece harflerin birleşiminden oluşan yeni sözcükler sıralıyoruz peşpeşe.
Bir de ‘çok anlamlı’ işaretçiklerimiz var.
JL :/ :s © >:O :’( :D ;) </3 K :$
Örneğin JJJ... Nasıl oluyor da bu üç surat hem “Çok sevindim!”, hem “Bugün mutluyum”, hem “Yaşasın!”, hem “Beni mutlu ettin”, hem “Çok hoşuma gitti”, hem “Gülmekten kırıldım”, hem “Seve seve”, hem “Çok teşekkür ederim” hem “ha ha ha çok komiksin”, hem dha kim bilir neler demek olabiliyor? (İletişim bu olmasa gerek.)
Yüzeysel, herşey yüzeyselleşiyor...
Rastlaştığımızda tek soru ‘naber?’ Namı diğer, ‘nbr?’... Gündelik dilimiz cep telefonu, chat diline dönüşmüş!
‘Naber?’ yerine kullandığımızda çok daha anlamlı olabilecek pek çok söz varken, ‘nasılsın?”, “okul nasıl?”, “annenler iyi mi?” vs., yerine sadece ‘nbr?’ ? Ne kadar kişiliksiz, ne kadar robotlaşmış bir soru.
Babaannem hep anlatır; onun zamanında sevdiklerine mektup veya tebrik kartı yollamak pek makbulmüş. Hatta sevgiliye yollanan mektuplara bir kuru çiçek tutturur kokularını sıkılırmış; bunun mektubu daha kişiselleştirdiklerine inanıyorlarmış.
Bu zamanda böyle bir uğraşa gülüp geçeriz ancak...
Bayram mı geldi? Yılbaşı mı? Herkese aynı SMS! Yaz bir küçük metin, aç ‘contacts’ listesini, isimlerin yanındaki kutucuğu ‘tick’le ve yolla! Ne iletişim ama! Yüz yüze kutlamaya veya herkese ayrı ayrı özel bir SMS yazıp yollamaya ne gerek var? Onların aklımızdan geçtiğini göstermek yeterli değil mi?
İşin acı yanı bu SMS’lerin geçiciliği, bir ‘tick’le yok olmaları... Mesaj kutusuna girip ‘Delete all’ tuşunu tıkladığımız anda ne geriye dönüp okuyabileceğimiz bir yazı, ne de düşünüp hatırlayabileceğimiz bir an kalıyor. (Tanıdığım pek çok kişiden defalarca dinledim; saklamak istedikleri mesajları kaydetmeyi unutmuş ve yanlışlıkla bu tuşa bastıktan sonra bütün hatıralarını kaybetmişlerdi. Ne yazık!)
Birbirimize yolladığımız mesajlarla kurduğumuz iletişimin ne kadar çarpık ve yanlış olduğunu farkettiğimizde çoktan geri dönüşü olmayan bir yola sapmış olmayacak mıyız? Adeta Babil Kulesi...
Kısa, herşey kısalıyor...
İlişkiler kısa, sözcükler kısa...
Sohbet... Yabancı bir kelime gibi geliyor bazen.
Oturun bir kafeye, bir kaç saat etrafınızı izleyin. Siz de gördünüz değil mi? Etrafınızdaki masalarda beraber oturanların neredeyse her biri ellerinden düşürmedikleri telefonlarıyla meşgul. (Garipsediniz, hatta içinizden ‘ama ben böyle değilim’ dediniz muhtemelen. Üzgünüm kendinizi kandırıyorsunuz; maalesef hepimiz böyleyiz.)
İletişimin yanında elbette sanal iletişim olmalı; ama sadece ekran aracılığıyla iletişim ne derece doğru?
Farkettiniz mi? Bu tür bir iletişimde hep küçük büyük yalanlar gizli.
(Anneannemin onaylayan bakışlarını görür gibiyim.)
İnsanlarla konuşurken bir taraftan başka bir şeyle uğraştığımızı gizliyoruz, yüz yüzeyken kuramayacağımız cümleleri kuruyor bir tıkla yolluyoruz; hissetmediğimiz duyguları hissediyor gibi yazıyor tıklıyoruz.
Yanlış iletişim bir yana, bir nevi kandırmaca giriyor işin içine (Evet, hepinizi defalarca kandırdım! Durun, kızmayın hemen! Yalnız ben değil ki, etrafınızdaki herkes tarafından pek çok kez kandırıldınız.)
Tık, tık, tık...
Anneme ‘J’, arkadaşıma ‘nbr’, öğretmenime ‘dğm gününz ktlu olsn!’ ...
Hastahanedeki bir yakınıma ‘gçmş olsn’...
Ben karşımdakini mutlu ettim, onlar da mutlu oldu öyle mi (!)
Üzgünüm, belki de ilk defa “keşke anneannemin devrinde yaşasaydım” diye düşünüyorum. O zaman yaşasaydım da seviglimden kendi el yazısıyla yazılmış bir mektup alsaydım ve en önemlisi İNANSAYDIM!
Anneanne, birazdan yanında olacağım, konuşuruz...
Roslyn SAFTEKİN