63. Cannes Film Festivali ilk haftasını geride bıraktı/ Yağmurlu festival

Mayıs ayında gri bir gökyüzü Cannes’a hiç yakışmıyor. Uzun tuvaletli şık hanımlar, smokinli beylere şemsiye taşımak hiç yakışmıyor. Evet, kötü hava koşulları festivalin ilk haftasına damgasını vurdu. Bu bölümde öne çıkan yarışma filmleri, İngiliz usta Mike Leigh’in “Başka Bir Yıl”ı, Çinli Wang Xiashauai’nin “Chongging Blues”u, Güney Koreli İm Sangsoo’nun “Hizmetçi”si oldu. İşte festivalden ilk izlenimlerim

Viktor APALAÇİ
20 Mayıs 2010 Perşembe

Yarışma dışı filmlere gelince, New York Yahudi mizahının rakipsiz temsilcisi Woody Allen “You Will Meet a Tall Dark Stranger” ile, Oliver Stone “Wall Street, Money Never Sleeps / Para Asla Uyumaz” ile öne çıktılar. Ridley Scott, Cannes’da dünya prömiyeri yapılan “Robin Hood” ile düş kırıklığı yaratırken, İtalyan kadın yönetmen Sabina Guzzanti, politik belgeseli “Draguila: İtalya Sarsılıyor” ile ilk tartışma ortamını yaratan sinemacı oldu.

HÜZÜNLÜ BİR MİZAH

“İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Aile ve arkadaşlık. Aşk ve sevgi arayışı. Sevinç ve hüzün. Umut ve umutsuzluk. Dostluk ve yalnızlık” Mike Leigh son filmi “Başka Bir Yıl / Another Year”i yukarıdaki kısa cümleler tanımlıyor.

Bu İngiliz ustanın Cannes’a Dördüncü gelişi. Önceleri 1996’da “Sırlar ve Yalanlar” ile Altın Palmiye, 1993’te “Çıplak / Naked” ile En İyi Mizansen Ödülü’nü kazanmıştı. Yazdığı senaryoda Mike Leigh için konunun önemi yok. Kişisel filmler yapmayı sürdürmeyi yeğliyor.  Bu insancıl samimi filmiyle, Leigh yalnızlık üzerine adeta bir senfoni yazmayı hedeflemiş. İncelikli, zarif ama hüzünlü bir mizah duygusu içine, iletişimsizlik sorunu yaşayan beş mutsuz ve yalnız insanın dramını anlatıyor. Bu insanların ortak özellikleri yalnızlıklarını alkole sarılarak unutmaya çalışmaları.

Karşı cinsten birini yanında tutamamanın verdiği üzüntü ve pişmanlık duygusuyla hayata tutunma mücadelesi veriyorlar. Bir önceki filmi, çılgın komedi “Be Happy” ile bizleri güldüren Leigh, “Başka Bir Yıl” ile hayatı ıskalayan, kaçırdıkları fırsatlara üzülerek ömür tüketen kayıp hayatların öyküsüyle bizleri hüzünlendiriyor.

3-5 kişinin katıldığı sönük cenaze törenleri... Son yolculuğunda dahi yalnız bırakılan bahtı kara insanlar. Aileden kopmuş, isyankâr, hayırsız bir evlat. Mike Leigh insanlar arasındaki koyu iletişimsizliği hissettirmek için müthiş bir atmosfer yaratıyor. Filmin tek normal ve mutlu insanları üç kişilik bir aile. Psikiyatr anne, biyolog baba ve oğulları. Etrafındaki yalnız insanlar bu verici aileye sığınıyorlar.

Festivale politika karıştı

İki filmde festivale politika karıştı. İtalyan ve Fransız politikacılar, kadın yönetmen Sabine Guzzanti’nin “Draguila: İtalya Sarsılıyor” adlı belgeseline ve Cezayir asıllı Fransız yönetmen Raschid Bouchareb’in “Yasadışı / Hors-la-loi” adlı filmlerine karşı ciddi tavır koydular.

2009 Nisan’ında İtalya’nın L’Aguila bölgesinde 300 kişinin ölümüne yol açan deprem sonrası yaşanan yasa dışı iktidar oyunlarına kamerasını çeviren cesur yönetmen Guzzanti, iktidar milletvekillerini çok kızdırdı.

Berlusconi’ye yakın mütaahitlerin inşa ettikleri yeni yerleşim merkezinde yaşanan yolsuzlukları sergileyen bu politik belgesel İtalya’da sayısız polemiğe yol açtı. İtalyan Kültür Bakanı Sandra Bondi, protesto amacıyla evvelce planlanmış Cannes seyahatini iptal etti. Festivalde yarışma dışı gösterilecek “Carlos”un özelliği süresinin 5,5 saat oluşu. Fransız yönetmen Olivier Asayas, Venezuellalı azılı terörist (Carlos olarak bilinen) İlich Ramirez Sanchez’in fırtınalı hayatını ancak 5,5 saatlik bir filme sıdırabilmiş. Carlos’un 1994’te tutuklanmasıyla noktalanan hayatı, bir ırmak film formatında anlatılmış. Çarşamba günkü sinema maratonu için, Festival Sarayı’nın görkemli Lumière salonuna sandviç sokma yasağının delineceği söyleniyor.

 Asya sineması ağırlığını koruyor

Güney Koreli yönetmen İm Sangsoo’nun senaryosunu yazıp yönettiği “Hizmetçi / The Housemaid” festivalin ilk günlerinin en kaliteli yarışma filmiydi. Güney Kore sinemasının klasiği 1960 tarihli Kim ki-Young’un aynı adlı yapıtının tekrar filminde yönetmen Sangsoo, mükemmel bir sinematografi eşliğinde kurduğu gerilim tansiyonuyla, nefes nefese izlenen bir hikâye anlatıyor. Bir çocuklu zengin bir burjuva ailesinin yanında hizmetçi olarak çalışan Eun-yi, aile reisi erkeğin metresi olunca evin bütün dengeleri alt üst olur. Evin diğer hizmetçisi olup bitenleri evin hanımına anlatınca, hamile kadın kıskandığı kocasını muhafaza etmek için, annesinin işbirliğiyle, hizmetçisini ortadan kaldırmaya çalışır.

Kocasının hamile bıraktığı Eun-yi’ye kürtaj yapması karşılığında 100.000 $ teklif eder. Reddedilince iki kez öldürmeye çalışır. Çocuğunu düşüren ancak ölümden dönen hizmetçisinin intikamı korkunç olacaktır. 2003’te “Koreli Bir Kadın” ile ünlenen İm Sangsoo, sınıf farklarına, toplumsal sorunlara ince bir eleştiri getiriyor. Kadın oyuncusu Joen Do-Yeon üç yıl önce Cannes’dan “Secret Sunshine” filmiyle En İyi Aktris Ödülü’yla ayrılmıştı.

Çin sinemasının 5. kuşak yönetmenleri arasında yer alan Wang Xiashuai, bağımsız sinemanın temsilcisi olarak, Cannes’da “Chongging Blues” ile yarıştı. 2005’te Cannes’da “Shanghai Rüyası” ile Jüri Ödülü’nü kazanan yönetmen, 2001’de Berlin’de “Beijing Bisikleti” ile Jüri Büyük Ödülü’nün, yine aynı festivalde 2008’de “Bir Çinli Aile” ile Gümüş Ayı En İyi Senaryo Ödülü’nün sahibi olmuştu.

“Chonggung Blues” hayata dair, kaybolan aile değerlerine ve çocuklarımızla kurduğumuz ilişkilere dair, ilginç şeyler söyleyen bir film. Yönetmen, gittikçe maddiyata bağlanan maddi menfaatini herşeyin üstünde görmeye başlayan Çin toplumuna ciddi eleştiriler getiriyor.

Uzak yol kaptanı Lin, on yıl aradan sonra yaşadığı kente geri döndüğünde, 25 yaşındaki oğlu Lin Bo’nun bir polis tarafından öldürüldüğünü öğrenir.

Terkettiği karısı, kendisini oğluyla bırakıp giden Lin’i görmeyi reddeder. Oğlunun başına gelen dramın sırrını çözmek için yaptığı araştırmada, Lin Bo’nun bir markette elindeki bıçak ile bir genç doktor genç kızı rehin aldığı için vurulduğunu öğrenir. Oğlunu terkeden sevgilisi ve en yakın arkadaşlarıyla yaptığı görüşmeden, ortadan kaybolmakla oğluna yaptığı kötülüğün boyutlarını öğrenir.

Günümüz Çin gençliğini “kayıp bir gençlik olarak tanımlayan yönetmen, nesiller arasındaki iletişimsizliğin arttığını, Çin toplumunun paraya taptığını söylüyor.