Bu hafta Büyük Sinagog’dan günümüze bir yok oluşun hikâyesini ele alıyoruz
Sizlerle geçtiğimiz hafta başladığımız Edirne turumuzda bu hafta mirasımızın en eski tanıklarından Edirne Sinagogu’nu ve hazin öyküsünü paylaşacağız. Yıkılan evler, kaybolan hayatlar bir yana “Peki şimdi ne yapmalı?” sorusunun ilk yanıtı Büyük Sinagogu ve çevresindeki evleri kaderinden kurtarmakta geçiyor. Geçtiğimiz hafta Amerika’da yaşayan bir dindaşımızın Edirne doğumlu büyükanne ve büyükbabasının hayatını araştırmak için e posta göndererek yardım istemesi, mesafeler uzak olsa da duyguların bir olduğunu bir kez daha gösterdi. Nitekim farklı ülkelerde yaşayan Edirneli dindaşlarımızdan her sene buraya çocukları, torunları ile gelip o sokaklarda geçmişi yaşayıp, Müslüman dostlarıyla anılarını tazeleyip gözyaşlarını tutamayanların olduğunu da öğrendim. O zaman gelin bir kez daha siyah beyaz fotoğraflarda, fonda ünlü hazanlarımızın ezgileri ile bir tarih yolculuğuna çıkalım…
Edirne Sinagogu bir kent mirasıdır!
Geçen yazımızda Edirne’de 1900’lü yıllara kadar Edirne Yahudilerinin hem meslek hem de cemaatlerine göre ayrı ayrı sinagogları bulunduğundan söz etmiştik. 1905 yılında Büyük Yangın (Harik-i Kebir) ile bir gecede 13 sinagogun yanmasından sonra Mayor ve Polyo Sinagoglarının bulunduğu mahallede 1906 yılında padişah fermanı ile sinagogun yapım çalışmalarına başlanır. Avrupa cemaatlerinden gelen yüksek miktarda yardımlar sonucu farklı sinagoglar yapılması yerine cemaatin tek bir görkemli sinagoga kavuşmasına karar verilir.
Sinagog yapımında Edirne cemaatini, Viyana Türk Yahudi cemaati ile birleştiren ilginç bir ortak noktayı Naim Güleryüz’ün notlarında görüyoruz.1750’li yıllarda iş ilişkileri nedeniyle Viyana’ya gidip yerleşen Türk Yahudileri, Osmanlı kimliklerini korumuş ve sultanın himayesinde kalmışlardır. Avusturya makamları da sayısı gittikçe artan cemaati tanımış ve Türk Yahudileri adıyla anılmaya başlanmışlardır. Cemaat önceleri küçük bir binada dua ederken 1885 yılında Viyana Sinagogu’nun yapımına başlanır. 1887 yılında yapılan sinagog 1938 yılında Naziler tarafından yok edilir, cemaat üyelerinin büyük kısmı da Dachau Kampı’nda hayatını yitirir. Bu sinagogun Büyük Sinagog ile birleştiği nokta ise Fransız Mimar France Depré’nin Edirne Sinagogu’nu inşa ederken Viyana Sinagogu’nu model almasıdır. Günümüzde Viyana Sinagogu’ndan ve cemaatten sadece birkaç dini obje ve mezar taşları kalmıştır.
Cumhuriyet döneminde Trakya Olayları ile büyük bir yıkım yaşayan Edirne Cemaati’nden 1960’lara gelindiğinde arda kalan diğer sinagogların, okulların ve derneklerin yanında cemaatin en görkemli binası Büyük Sinagog idi. Sinagog içindeki kristal avizeler renkli vitray camlardan içeri giren ışığı gökkuşağı gibi renklere ayırırdı. İçerdeki muhteşem akustikle okunan ilahiler herkesi etkisi altına alacak bir yankı yapardı. Bunun yanında iki katlı, üç binadan oluşan, 2746 metrekare kullanım alanlı 1200 kişi kapasiteli Avrupa’nın bu en büyük ikinci sinagogu tavan bezemeleri, balkonda çiçek motifleri ve merdivenle çıkılabilen ikiz kulesi ile de ihtişamlı bir görünüme sahipti. Sinagogda daha sonradan yağma edilen, yardımların miktarlarını gösteren bir kitabe de mevcuttu. Kışları Büyük Sinagog’un ısınmasının zorluğu yüzünden ibadetler hemen arkasındaki küçük sinagogda yapılırdı. 1970’li yıllara geldiğimizde artık azalan cemaat üyeleri, vefat edenler ve İstanbul’a ailesinin yanına gidenlerle Büyük Sinagog kapanma durumuna gelmişti. Bunun yanı sıra sinagogda yaşanan tatsız olaylar da cemaati huzursuz etmişti. Sinagogu mesken tutan hırsızlar değerli gümüş dini eşyaları çalmış, ayrıca birkaç kendini bilmez kristal avizeleri sopalarla kırmış, antik sandalyeleri de parçalayıp yakıt olarak sobada kullanmışlardı. Sinagogun birçok küçük penceresinden biri kırıldığı zaman önceleri cemaat tarafından hemen tamir ediliyordu. Ancak daha sonraları bu olaylar tekrarlanınca kuşlar adeta sinagogun bazı bölümlerini yuva yapmışlardı.
1975 yılında cemaat arşivi Rav İsak Haleva’nın çabaları ile Edirne’den alınıp Hahambaşılık binasına getirildi. 1988 yılında yine bir sabah balyozla kapıyı kırıp sinagoga giren kişiler üç eski halı, bakır şamdanlar, gümüşleri alıp, etrafı talan ettiler. 1995 yılında Edirne Büyük Sinagog Vakfı “Hayri ve fiili kıymeti kalmadığı” gerekçesi ile 10 yılı aşkın süreyle cemaati olmayan sinagog olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün mülkiyetine geçti. 5 Ocak 1997 günü biriken kar ile birlikte tonoz yapılı üç binanın da tavanı çöktü. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden bir süreliğine onarım için binayı devralan Trakya Üniversitesi’nin de çalışmaları maddi imkânlardan sonuçsuz kaldı. 2007 yılında geçmiş dönem Cemaat Başkanı Silvyo Ovadya’nın sinagogun yüzüncü yılında tekrardan onarılması ile ilgili çalışmaları, İstanbul’da Edirnelilerle yapılan toplantılar ve 2008–2009 yılında onarım projesi gündemdeyken tekrardan Vakıflar tarafından projenin “Vakıfbank’ın sermaye artırımı” nedeni gösterilerek ertelenme kararı alındı. Şu anda ‘Ortak Geçmişin Son Yadigârı’ sinagog gün geçtikçe daha da yıkık bir hal almaktadır. 2006 yılından bugüne sinagogun giriş bölümü çevredeki ağaçlardan ve otlardan kapanmış, kimi bölümler yıkılmaya karşı tahtalar ile desteklenmeye çalışılmakta, ön cephe de çökmek üzeredir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve ilgililerin olumlu yaklaşımı ile sinagogun bir an evvel restorasyonunun gerçekleşmesini umuyoruz.
Şimdi ne yapmalı?
“İnanç Turizmi” açısından dünyada önemli bir potansiyele sahip Edirne’de sinagogun aslına uygun restore edilip turizme kazandırılması sadece Edirne’nin turizm tanıtımı için değil yeni bir iş istihdamı için de büyük önem taşıyor. Bunun yanında sinagogun restorasyonunun yapılmasından sonra da dindaşlarımız kadar toplumun da sinagoga bir kültür mirası olarak sahip çıkması geçmişte yaşanan sorunların engellenmesini sağlayabilir. Kaleiçi’ndeki dükkân ve sokaklardan başlayarak geçmişte cemaatin yaşadığı tahta evler tekrardan aslına uyguna restore edilip tabelalar ile açık bir müzeye dönüştürülmelidir. Cemaatimizden de her sene düzenli olarak Edirne’ye faaliyetler, turlar düzenlenmeli bazı bayramlar geleneksel olarak her sene Edirne Sinagogu’nda kutlanmalıdır. Sinagog içerisi Edirne Yahudilerinin anılarından kesitlerle düzenlenip müze haline getirilebilir ve cemaatten talep olur ise burada projede çalışmak üzere tekrardan oturmaya dindaşlarımız da davet edilebilir. Turizm Bakanlığı ve seyahat acenteleri ile görüşülüp Edirne’ye yapılan tur programlarına “Edirne Yahudi Mirası” konulmalı ve yurtdışında da restorasyon ile başlayacak bir tanıtım kampanyası düzenlenmelidir. Edirne ile ilgili olarak tanıtım filmlerine ve afişlere de Yahudi mirası eklenmelidir. Nasıl ki Ayasofya’nın, Şifa Müzesi’nin restorasyonu hem tarihimize sahip çıkmak hem de turizmi canlandırmak için adımlar ise sinagog restorasyonunda da aynı bilinçle ortak bir yaklaşımda bulunulması gerekmektedir.
ATATÜRK VE EDİRNE
Atatürk Milli Mücadele yıllarında üç kez Edirne’ye gitmişti. Atatürk her ziyaretinde burada halk ile uzun uzun sohbet eder, fikir alışverişlerinde bulunurdu. Atatürk 1916 yılında Sofya Ataşeliği’ne atanışı dolayısı ile geldiği Edirne’de 20 gün boyunca Ankara Sokağı ve İnönü Sokağı’nın birleştiği köşede bulunan bir Yahudi tüccara ait “Sarı Pansiyon” da kalırdı. Atatürk Karaağaç’ta bulunan iki kuleli istasyon binasını da Selanik’teki beyaz kulelere benzetir ve kimi günler zamanını burada geçirirdı. Şevket Süreyya Aydemir’in “Tek Adam” isimli eserinde Atatürk’ün Edirne Hahambaşısı Rav Hayim Bicerano ile tanışması ve ardından uzun yıllar sürecek dostluğundan bahsedildiğini görüyoruz. Atatürk ile Rav Bicerano Efendi ilk olarak Reşadiye Sineması’nın olduğu parkta Ata’nın bir sohbeti esnasında tanışırlar. İleriki zamanlarda Atatürk sık sık Saray Oteli’nin karşısında bulunan Hahamhane binasına gider, burada Bicerano Efendi ile sohbet eder. Hatta bu sohbetlerin birinde Bicerano Efendi’nin Atatürk’ü yemeğe de davet ettiğini öğreniyoruz. Nitekim bu dostluklar Cumhuriyet sonrasında da devam etmiş, Bicerano Efendi’nin İstanbul’a gelip Hahambaşı olmasında da Atatürk ile olan dostluğunun katkısı olmuştur.
(Unsur-ı Hakim) Egemen olan Türklerle kader birliği (tevhid-i mukadderat) etmiş, bize bağlı bazı öğeler vardır ki, özellikle Museviler bu millete ve bu vatana bağlılıklarını kanıtladıklarından şimdiye kadar sıkıntısız yaşam sürmüşler ve bundan böyle de rahat ve mutluluk içinde yaşayacaklardır.
Gazi Mustafa Kemal
2 Şubat 1923-İzmir
Yüksek Mimar Rubi ASA’nın kaleminden
EDİRNE BÜYÜK SİNAGOGU
Edirne Büyük Sinagogu tarihçesi Kaleiçi adı verilen genellikle azınlıkların yaşadıkları bölgenin tarihiyle de çok yakın bir serüven yaşar.1905 büyük yangınına kadar Edirne’de cemaat hizmetinde irili ufaklı tam 13 sinagog mevcuttu. Kaleiçi’nin nerdeyse tümünün yanmasıyla çoğu ahşap yapı olan sinagogların da hepsi kullanılmaz hale geldi. Bunun üzerine yerel yönetimlerinde muvafakatiyle 1906 yılında, tek büyük bir sinagog yapımına karar verildi. Fransız Mimar Mühendis France Depre projelendirerek ve yapımına kendi de katılarak döneme ait yapım tekniğini en mükemmel şekilde kullanarak bir sene gibi çok kısa bir sürede sinagogu bitirir. Sinagog 1907’nin kış aylarında açılır. Benzer projenin aynı Mimar tarafından Viyana’da da uygulandığı söylense de yapı özellikleri bakımından benzerlikleri bulunan sinagogun Edirne Büyük Sinagogu görkemine ulaşmadığı ve II. Dünya Savaşı sırasında yıkıldığı bilinir. Bu açıdan benzersiz bir yapı olan Büyük Sinagog, Kaleiçi semtinin de yaklaşık yüz yıllık simgesel kanıtı gibidir.
Büyük Sinagog kompleksi içinde üç ayrı binanın bulunduğu görülür. Sinagog binası yanı sıra toplam kullanım alanı 975 m2 olan bir idari bina, kullanım alanı 205m2 olan bir Midraş binası vardır. Buna bir de 1566 m2’lik kullanım alanı da olan Büyük Sinagog binası da eklenince yapısal büyüklüğün mimari etkisi şaşırtıcı olur. İdari bina diye adlandırılan iki kat üstüne kurulu kâgir bina Balkan Savaşı’nın çıkmasıyla yapımı durdurulmuş olup çatısı kapatılmış olsa da yarım bırakıldığı görülür. Bu dönem içinde sinagog binasının sol tarafına tek katlı yine kâgir olarak inşa edilen Midraş binası vardır, yaklaşık 70’li yıllara kadar sinagog yanında hizmet vermiştir.
Büyük Sinagog mimarisini incelediğimizde anıtsal boyutta bir girişin olduğunu yapının ana girişine bağlı iki yanında yerleştirilmiş kuleleriyle ön cephede olağanüstü bir görkem, bu oranda da zarafetin sağlandığı görülür. Bazilikal tarzda planlanmış binada kagir konstrüksiyonun yanı sıra dış cephe taş doku dokusuna uygun sıvanmış bina içi üst örtüsü ise bağdadi konstrüksiyon üzerine kalem işlerinin enfes örneklemesi görülür. Azara kısmı taşıyıcı konstrüksiyon ahşap kaplı olup üzerinde dönem estetiğine uygun süslemeler kolon ağızlarında zarif ahşap oyma işleri bulunduğu görülür. Kubbe kısmı aynalı çapraz tonozlarla oluşturulmuş ve dört tarafından da ışık alması sağlanarak üzerinde gökyüzü motifleriyle de süslenerek sonsuz bir uzayın etkisi verilmek istenmiştir. Zeminde olağan üstü güzel detaylanmış Ehal ahşap işçiliği ve süslemeleriyle dikkati çeker. Ana salon kısmı ise
600 kişilik erkek oturma alanı Azara kısmında da 300 kişilik kadın oturma alanı sağlanmıştır.
Kaleiçi’ndeki bu özgün yapı, cemaatinde zaman içinde azalmasıyla önce uzun süre kapalı kalmış, daha sonra gerekli bakım ve onarım işlerinin de zamanında yapılamamasıyla kısa süre içinde harap hale gelmiştir. Sadece ön cephe konstrüksiyonunun sağlam yan ve arka cephe duvarlarının Azara kısmı taşıyıcılarının ve kubbenin tamamen çökmüş olduğu görülür. Yapı artık sadece onarım ile kurtarılamayacak durumdadır. Anıtlar Genel Müdürlüğü’ne verilmek üzere hazırladığımız röleve, restorasyon ve restitüsyon projeleriyle yapının yaşatılmasını kazandırılacak fonksiyonlarıyla da yeniden Kaleiçi sit alanının simgesi haline gelmesini yüzlerce yıllık Yahudi topluluğu varlığının ve değerlerinin bilinmesini arzuluyoruz.
Edirne şehrine ait görüştüğümüz birçok idari ve yönetim kademesi sorumluları bu konudaki hassasiyetleriyle olanakları dâhilindeki yardımlarını esirgemeden sinagog binasının yeniden ortaya çıkartılma arzularını ifade etmişlerdir.
Toplam 2746 m2’lik muazzam bir kompleks olan yapı topluluğu ve
Büyük Sinagog binası yaşadığı ve günümüze dek yaşattığı anılarla Yahudilik inanç ve değerleriyle yaklaşık yüz yılı aşan süren bir serüven izlemiştir.