Şu anda olanları anlamak ve analiz etmek gerçekten zor. Bugünün hikâyesi geçmişte yazılır derler. Bugün nasıl bir gelecek yazılıyor anlamak gerçekten zor. Türkiye’nin ağır ve ağırlaşmakta olan atmosferinden kendimi Moskova’ya atınca dünyaya şöyle bir baktım neler oluyor diye…
Türkiye gündemiyle, dünya gündemi birbirinden oldukça farklı. Türkiye’deki gündemle ilgili yorum yapmak gerçekten abesle iştigal. Yazılanlar yazılmış, çizilenler çizilmiş hem de ne olduğu araştırılmadan, anlaşılmadan.
Aslında yorum yapmak gereksiz olduğu kadar, yorum yapmak için de çok erken. Kim neden neyi saklıyor? Neyi kaçırıyor? Neyi ön plana çıkarıyor? Çok yakında ortaya çıkar.
EKOLOJİK FELAKET
Dünyanın öncelikli konuştuğu konular arasında Meksika Körfezi’nde BP platformunun yarattığı hasar var. BP haftalardır sızıntıyı duruduramıyor ve körfeze sürekli ham petrol akıyor. Bu bir petrol tankerinin batmasından veya petrol sızıntısı yapmasından çok çok daha vahim. Günde 100,000 varil petrol sızıntısından bahsediliyor. CNN’in internet sitesi açıldığı zaman ilk haber ABD ordusunun petrol sızıntısını engellemek için seferber olduğu haberi. Olayın şu anda çevresel boyutu konuşulsa da çok yakında ekonomik boyutu da konuşulmaya başlanacak.
Florida ve New Orleans bir felaketle karşı karşıya. Ekolojik hayat zarar gördüğü gibi bölgenin uğrayacağı ekonomik yıkım cabası. Fırtına, kasırga ve hortumlardan sonra bir de bu. ABD şimdiden BP’ye 90 milyon Dolar ceza kesmiş. Bu arada petrolün Lousiana’yı tehdit etmemesi için BP 360 milyon Dolarlık bir projeyi devreye sokmuş. Kimse neyin nasıl işleyeceğini bilmiyor.
Ama bu cezalar ve olası mahkemeler İngiliz - Hollanda sermayeli şirketin batmasına ve/veya ABD kontrolüne geçmesine sebep olabilir. BP dediğimiz şirket dünyanın en büyük üçüncü, enerji sektöründe ise en büyük ikinci şirketi. Dünyanın her bölgesinde faaliyet gösteriyor. Kârlı bir sektörde olması sebebiyle zaten kârlı ancak oldukça da stratejik bir şirket. Dünya üzerindeki birçok ülkeden daha zengin ve güçlü. Politik sonuçlar ne olur? Zaten batık, bitik olan İngilizler bu durumu nasıl tolere eder? Bunun ardından hangi sigorta şirketleri batacak? Hangi primler yükselecek? Düşmekte olan petrol fiyatları tekrar kendine çıkış yönü bulur mu? Alternatif enerji kaynakları bir anda çok hızlı gündeme gelir mi? Uzun bir sorular listesi gündemde...
AB’NİN GELECEĞİ
Diğer önemli bir haberse geçen hafta Almanya’nın Euro para biriminden çıkarılmasının kapalı kapılar arkasında tartışılmasıydı. Günlerdir birliğin ekonomik olamayacağı, AB’yi oluşturan ülkelerin benzer ekonomik koşullara benzer tepkiler vermediği, bu durumun da yapıyı bozduğu tartışılıyor. İlk başta ABD benzeri bir model yaratılmaya çalışılsa da ortak bir dilin olmaması nüfus hareketlerini sınırlı tuttu. Bir zamanlar Avrupa’nın ucuz iş gücünü oluşturan ülkelerin Euro’ya geçmesi servis sektöründeki fiyatların arttırdı ve Avrupa’nın rekabetçi olma özelliğini tamamen ortadan kaldırdı. Şimdi ne olacak? Ya liderler bir araya gelip tüm samimiyetleriyle ve halklarını biraz da zorlayarak ABD benzeri bir federal yapı oluşturacaklar ya da dağılacaklar.
Avrupalıların şehir bazında milliyetçi ve kibirli olduğu bilinen bir gerçek. Belçika gibi zengin bir ülkede bile Güneyli Fransız kökenlilerle Kuzeyli Doç kökenliler arasında çekişme ve ayrılma sevdası vardır. Benzer bir durum kuzeyin zengin İtalyanlarıyla güneyin fakir İtalyanları arasında vardır. Ayrılıkçı Bask bölgesi senelerdir İspanya’nın baş ağrısı.
Rusya tarafı hariç tutulursa birim alana en fazla ülkenin düştüğü kıta şüphesiz Avrupa’dır. Böylesine parçalanmış bir yapının ciddi bir ekonomik krize dayanıklılığı önümüzdeki yıl belli olacak. Yüzyıllarca ekonomik kaygılarla birbirlerini öldüren Avrupalıların bu sefer ekonomik kaygılarla kendilerini toparlamaları daha yüksek olasılık.
Bu arada Türkiye’nin AB üyeliği ne Avrupa ne de Türkiye tarafında gündemde değil. Yakın bir gelecekte de olacağa benzemiyor. İsrail’in Avrupa Birliği’ne girmesiyse hiçbir zaman olmayacak ve özellikle İsrail tarafından istenmeyen bir süreç. Hatta Filistinlilerle İsrail arasında barışın olmamasının en önemli sebeplerinden biri bu olabilir. Avrupa Birliği üyesi bir İsrail ile Filistinliler tahmin edilemeyecek hızda anlaşırdı. Söz konusu barış İsrail’in mevcut politikalarını sürdürmesiyle dahi gerçekleşebilirdi. Ancak, İsrail gerek siyasi gerekse ekonomik olarak bu birliğe girmeyecektir.
İRAN’IN NÜKLEER İNANDIRICILIĞI ZAYIF
Önceki hafta İngiliz Guardian Gazetesi’nde bir haber yayınlandı. İzlediğim kadarıyla bir yalanlama veya doğrulama gelmedi: İsrail, Körfez’e üç tane nükleer denizaltı yolladı. İçlerinde ne tip silah var? Amaç nedir? Bilinmiyor. Bilinen İsrail ve ABD’nin, İran’ın uranyum takasından pek de tatminkâr olmadığı. İsrail, İran’a nükleer veya konvansiyonel bir saldırıda bulunur mu? Zayıf bir ihtimal gibi görünse de son yaşananlardan sonra Netahyahu - Lieberman ikilisinin neye cürret edebileceklerini kestirmek oldukça zor.
Günümüzde ekonomi ve siyaset oldukça birbirinin içine geçti. Üstüne üstlük sıcak savaş dönemi kapandı. Ekonomik güç artık hem amaç, hem silah, hem de kalkan vazifesi görmekte. Şu anda dünyada yaşanan ekonomik gelişmeler çok yakın gelecekteki siyasi gelişmelerin temelini oluşturacak. Çok kısa süreliğine karanlık bir dönemden geçilse de aydınlanma ve düzenin çok yakın olduğunu düşünüyorum.
Bu arada internetin gelişmesi dünya üzerinde yaşayan bireylerin kendi medyaları dışında ‘Google Translate’ gibi enstrümanları kullanarak dünya medyası ve kamuoyundan da haberdar olmalarını sağlamakta. Elbette bundan memnun olmayanlar olacak. Ancak bu sayede Ortaçağ’da olduğu gibi yüzyıllar süren yalanların artık kabul görmesi pek olası görünmüyor. Aydınlığın hızla gelmesi ağırlıklı olarak bu sebeple gerçekleşecek.