Tarihin imbiğinden süzülen ışık: Sara Pardo

İzmir’in tanınmış simalarından profesyonel turist rehberi Sara Pardo, l962 yılından beri turistlere gezdirdiği Efes antik kentini dolu dolu yaşayanlardan. Efes’in tarihi onun her zaman ilgi alanı olmuş; o kadar ki, yıllar geçse de, sayısız sırla dolu bu antik kenti araştırmak adeta onda tutku haline gelmiş

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bu görkemli İyonya tarihini dünyaya tanıtma isteği Sara Pardo’da bir düşe dönüşür. Çünkü İyonya bölgesi konusunda o kadar çok araştırma yapmıştır ki, adeta Efes antik kent tarihi üzerine uzmanlaşmıştır. Yalnız Efes üzerine değil, kırk altı yıllık turist rehberi olarak, kentin renkli mozaiğinin bir parçası olan İzmir Yahudilerini hem İzmir halkına hem de dünyaya daha iyi tanıtmak amacıyla, bu etnik topluluğun tarihini ve kültürünü araştırmıştı.  İzmirli fotoğraf sanatçısı Yusuf Tuvi ve İzzet Keribar’ın fotoğraflarıyla zenginleştirilmiş bu değerli çalışma, 2007 yılında yayımlanmış, eser, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce ‘Tarihsel Çevre ve Kültür Varlıklarını Koruma’ dalında, aynı yıl, ödüle layık bulunmuştu.

Yazar Yaşar Aksoy tarafından “hizmet aşığı” olarak da nitelenen Sara Pardo, bakın bu konuda neler diyor: “Ben İzmir aşığıyım. İzmir’e hizmet etmek deyince, hem tarihine, kültürüne sahip çıkmayı, hem de insanına hizmet etmeyi anlıyorum. Kentin gizli tarihini araştırıp, sonra turistlere ve meraklılara anlatıyorum. Bu gurur verici bir görev, ama gerisini getirmeliyim. Yani kentin yaşayan insanına da katkı sağlamalıyım. En son ünlü yazar Marc Levy’i, İzmir’de gezdirdim, bana gurur verdi. Ancak kentin muhtaç insanına da, karşılık beklemeden yardım etme duygumu erteleyemiyorum. Sadece kendi cemaatime değil, sıkıntı çeken herkese elimi uzatmaya çalışırım. Çünkü ben, Atatürk yolunda ülkesine hizmet için çaba harcayan bir Türk’üm.”

Efes antik kenti, çatırdayarak parçalanan ve her yana parıltısını saçan kentlerdendir.  Görkemli ve dayanılmazdır. Ne yazık ki, bir zamanlar güçlü olan kent zamana karşı direnememiş, kendini yıpratmıştır. Onu yaşamak için tarih tüneline girmek, Efes’i İyonya kültürü üzerindeki önemini göstermek gerekir.   

Sara Pardo, okudukça, öğrendikçe altüst olmuş, etkilenmiştir. Efes’i turistlere anlatmak, o harabelerin içinde olmak, Efes’i yaşamaktır da.  Bu kenti, artık tanıtmanın zamanı gelmiştir. Bu kez anlatarak değil, yazarak,  belki de, bir çizgi roman şeklinde... Olabilir mi böyle bir şey?  Neden olmasın!

Sara Pardo, bu düşüncelerle tekrar kentin geçmişine geri döner.  Köşe bucak karşısına çıkan her bilgiden yararlanarak Efes tarihinin üzerine çalışır. Sonunda, “Efes, Arının Gizemi” adlı çizgi romanı gerçekleşir. İşte bu kitabın yazılış ve hazırlanış serüvenini Sara Pardo’dan öğrenmek için bu röportajı gerçekleştirdim.  Hep birlikte okuyalım, ne dersiniz?

Efes antik kentinin öyküsünü bir çocuk kitabı  ve çizgi roman olarak çıkarmaya nasıl karar verdiniz? Tasarlarken nelere dikkat ettiniz?

Dört- beş yıl önce, “İzmir Yahudileri” adlı kitabım üzerine çalışırken, benim gibi bir turist rehberi olan sevgili dostum Nilgün Şirin, Almanca, Truva üzerine yazılmış bir çizgi roman göstererek, ‘Sen de Efes’in duayeni olarak böyle bir görev üstlen, bizim genç nesle Efes’imizi anlat’ demişti. O günler yoğun çalışmalarımdan dolayı çok yorgundum.  Bu fikri bir kenara ittim. Ele almaya da hiç niyetim yoktu.  Ta ki, üç sene önce dostum Sabiha Tansuğ’un evinde yeğeni, karikatürist Zeynep Gargi ile tanışıncaya dek. Biliyorsunuz, kendisi Anadolu folklorik giysiler ve takılar üzerine hem koleksiyoner, hem de araştırmacıdır. Bana Zeynep’i tanıştırırken onun Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Bölümü’nden mezun, sanatta yeterlilik diploması sahibi, ayrıca karikatür sanatçısı olduğundan da söz edince, aklıma birden Efes çizgi romanı fikri geldi. İki sene sonra proje üstünde çalışmaya başladık İlk önce kızım Sonia Amado’ya danıştım. O, çocuklara yönelik bir çizgi romanın, çocukların ilgisini çekmesi ve sürükleyici olması için onların yaşına uygun bir kurgu yapmamı önerdi.  Kitabı bir macera roman veya bir polisiye olarak düşünmeliydim. Daha sonraki sorun Zeynep’in Efes’i görmemiş ve bu konularda hiç bilgisi olmamasıydı. Onunla Efes antik kenti kapsayan her alanı gezip inceledik. O dönemin yalnız tarihini değil, o dönemin yaşantısını, mimarisini, kültürünü ve giysilerini de öğrendik.

Özellikle çocuklara bir kitap hazırlamak oldukça  zor olmalı. Diğer çocuk öykülerinden farkı ne oldu?  Bu türde başka çocuk kitapları var mı?

Çocuklara kitap hazırlamak çok zormuş, bunu öğrendim. Onların seviyesine inmek gerekti. Bu arada iyi ki anneanneyim ve bu etapta torunlarım Can, Selen ve Deniz imdadıma yetişti. Onlara redaktörlük kısmı düştü. Örneğin, renkleri daha parlak yapın, çarpıcı olsun, şu kareye güneş çizin gibi önerilerini dikkate aldık.

Diğer çocuk kitaplarından farkı, bol tarih, bol arkeolojik bilgi ile çocuklara kültür bombardımanı yapmayı amaçlamasıdır.  Ayrıca metinde adı geçen mitolojik ve arkeolojik isimlerden arkada bir sözlük oluşturduk. Bu sözlüğün yanı sıra, yine arkada çocuklar için bilmece bölümü, metin okuması hakkında soru ve cevap bölümü yer alıyor. Efes dini yönden de çok önemli olduğundan, biraz da din bilgileri koydum.  Selçuk ve Şirince’yi de ekleyerek, bölgede Türklerin varlığını da vurgulamak istedim.  Böylece hikâye bir bütünlük kazandı. Dört bin yıllık bir tarihi çocuklara verebilmek için az ve öz yazmak gerek. Belki abartılı gelecek ama metni en az elli kez yazdım. Önümde hiçbir yönlendirici kitap yoktu. Ancak polisiye öyküyü kurgularken okuduğum kitaplar ilham kaynağım oldu.   

 Yazma süreci nasıl işledi? Teknik açıdan gerçekleştirilmesi için çizer takımıyla ortak bir çalışma içine girdiniz. Siz öyküyü yazıp çizerlere mi verdiniz? Bireysel çalışmak ve ekiple çalışmak arasındaki farklılıklardan biraz söz eder misiniz?

Yazma süreci altı ile yedi ayımı aldı.  Yazdığım taslağı tekrar tekrar kaleme almam gerekti. Önce Zeynep’le kareleri tespit ettik.  Sonra her kare ayrı ayrı kurgulandı.  Ve defalarca çizildi. Taşın boyu, kenarı bile önem taşıdı. Zeynep evde çalıştı. Her şeyi elle çizdi. Çizdiklerini bana getirdi, beraber tartıştıktan sonra son kararımızı tekrar tekrar veriyorduk.  Kararımızı verirken karelere kültürel ve tarihsel bilgileri aktarmaya inanılmaz özen gösterdik. Aramızda öyle bir alışveriş oldu ki, sonunda anne kız gibi olduk. Zeynep bir gün bana şöyle dedi: “Sara Abla, bu çocukları çize çize onları çocuklarım gibi sevmeye başladım.”

Evet, tamamen bir ekip işi oldu.  Bazen Zeynep bana ne yapmak istediğini anlatamıyordu, bazen da ben ona ne söylemek istediğimi anlatamıyordum. Her ikimizin bu konuda acemi oluşundan ve mükemmellik peşinde koştuğumuzdan kaynaklanan zorluklar yaşadık. Doğrusunu söylemem gerekirse, çok yorulduk.  Ne mutlu ki, üstesinden gelebildik.

Bu kitap kaç  yaşındaki çocuklara göre yazıldı?

On yaş ve üstü için tasarlandı. Umarım büyükler de zevk alır.

 

HAYATA KARŞI DURDUĞUNUZ NOKTANIN BIR TANIMINI YAPAR MISINIZ?

Ailemden, okulumdan ve çevremden aldığım eğitim, pek tabii ki, benim hayata bakış açımı şekillendirdi, herkes gibi. Ailemde görev duygusu aşılanarak büyütüldüm.  Aile mottomuz “Bir işi başladıysan onu, yapabileceğinin en iyi şekliyle bitirmeye çalışmalısın”dı.  Özellikle İzmir Amerikan Kız Kolejindeki eğitim yılları boyunca Bristol Hall’un üstünde asılı olan şu özdeyiş, benim gibi, oradan mezunların da, belleğine kazınmıştır:  “Enter to learn, depart to serve- (Öğrenmek için gir, hizmet için ayrıl)”. Evet, öğrenmek ve hizmet bizler için iki anahtar kelime oldu. İnsan genç olup aile kurarken, hayat mücadelesi verirken, bunu pek anlayamıyor.  Fakat belli bir yaştan sonra, çocuklar büyüdükçe, başka insanların da sana ihtiyacı olduğunu hissediyorsun.  İşte o zaman, bu cümle daha da anlam kazanıyor. İlk kitabımı da, ikincisini de bu amaçla tasarladım.  İzmir’in, kent insanının, Efes’in ve diğer tarihi ören yerlerinin değerinin farkındayım. Ve bunlara tutkuyla bağlıyım. Genç nesli, hele çocukları çok seviyorum.  Onlara bendeki birikimleri aktarmak isteğinden yola çıktım. Bu kitaplarımla ulaşacağımı umuyorum.  Dostlarım, sınıf arkadaşlarım, eşim ve ailemin sevgi ve desteğiyle yaşadığım topluma faydalı bir şeyler yapıyorsam, ne mutlu bana!  Sevgili Nilgün Şirin’e bana bu ilhamı verdiği için teşekkür ediyorum.  Vermenin almak olduğunun en büyük kanıtını yaşıyorum.

İLERİSİ İÇİN PLANLADIĞINIZ ÇALIŞMALARINIZDAN SÖZ EDER MİSİNİZ?  

Bu projeyi henüz yeni bitirdim İlk etapta hemen birkaç dile çevrilmesini arzuluyorum. Çünkü turizm mevsimi başlıyor.  Arkeoloji Sanat ve Yayınları, bu projeyi gerçekleştirme konusunda olumlu ve dostane yaklaşımlarıyla beni yüreklendiriyorlar.  Sevgili Sema ve Nezih Başgölenler’e buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Onlarla çalışmak büyük zevk oldu.

Şu anda yeni bir çalışmam yok. Biraz soluklanayım, belki… 

 

Teşekkürler, sevgili Sara. Seni tüm İzmirliler adına kutluyorum. 

Raşel Rakella ASAL