Yaşlılık, evrensel bir tanımlama olmakla beraber, oldukça karmaşık bir süreçtir. Kişiye özel farklılıklar göstermekte olan bu süreç içinde, her kişinin kendisine özgü davranış ve duyarlılık biçimleri sergilediği izlenmektedir. Kanser ve yaşlılık arasındaki bağlantı tam açıklık kazanmamış olup, hala önemli araştırma konularından birisini oluşturmaktadır. Yaşlanma ve kanser arasındaki bağlantıyı açıklamak üzere birçok kuram ortaya atılmıştır. Bunlardan bir tanesi, ilerleyen yaşla birlikte, kanser yapıcı farklı maddelerle ve daha uzun süreli şekilde karşılaşma riskinin fazla olmasıdır. Bu şekilde, yaşlı hastalarda kanser, zamana da bağlı olarak, gelişiminin farklı basamaklarında, değişik bireysel özelliklerle kendisini belli edecektir.
Bir başka kuramda ise kanser ve yaşlılık ilişkisi, yaşlanma ve büyümeyi düzenleyen gen fonksiyonları arasındaki etkileşimden kaynaklanmaktadır. Bu kurama göre yaşlanmayla beraber, kanseri tetikleyen veya baskılayan genler arasında bir uyumsuzluk ortaya çıkacaktır. Bu uyumsuzluk sonucunda, kanseri baskılayan genlerin sayısında azalma veya kansere yol açan onkogenlerin sayısında artış olmakta ve oluşan mutasyonlarla, yaşlanmış hücredeki DNA tamir genlerinin işlevi azalmaktadır.
Gene de bu teoriler, niye bazı yaşlı hastaların belli kanser türleri için daha yüksek risk taşıdıklarını açıklayamamaktadır.
Kanserin, genellikle yaşa bağlı olarak artış gösteren bir hastalık olduğu bilinmektedir. Kanser görülme riski, 65 yaşın üzerindeki kişilerde 11 misli artmaktadır. Bu yaş grubundaki hastalarda kansere bağlı ölüm oranları da, 65 yaşın altındaki kişilere göre, 15 misli fazla bulunmuştur.
Yaşlılarda kanser tedavisini irdelerken, hangi yaşın yaşlılık sınırı alınması gerektiğine dair bir görüş birliği bulunmadığını söylemek gerkmektedir. Bu konuda, standart bir yaş sınırı yoktur. Genellikle, 70 yaşından sonra, yaşa bağlı değişiklikler daha belirgin bir şekilde ortaya çıktığı görülmektedir. Bu yüzden çoğunlukla yaşlılığın alt sınırı olarak 70 yaş alınmaktadır. Önemli olan, organ fonksiyonlarının ve eşlik eden diğer hastalıkların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesidir. Bu yaş gubundaki hastaların çoğunda kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon veya kolesterol yüksekliği, osteoporoz gibi çeşitli hastalıkların bulunabileceği akılda tutulmalıdır. Ayrıca, hastaların fonksiyonel özelliklerinin, zihinsel ve beslenme durumlarının gözden geçirmesi de, tedavi planlaması için önem kazanmaktadır.
Bu yazıda, yaşlılarda daha sık görülen bazı kanserleri ve tedavi şekillerini, tedavideki zorluklara da değinerek, özet halinde anlatmaya çalışacağım.
Prostat kanseri
Yaşa bağlı olarak arttığı kesin olarak kanıtlanmış olan kanser türü, prostat kanseridir. Prostat kanseri, erkeklerde en sık rastlanan kanserler arasında ikinci sırada yer almakta ve önemli bir sağlık sorununu oluşturmaktadır. Her ne kadar kanda PSA (prostat spesifik antijen) tayini ile, prostat kanserine daha erken dönemde tanı konulmakta ve tedavi akışı değişmiş olmakta ise hâlâ, kansere bağlı ölümler arasında hala ikinci sıradadır. Prostat kanseri, tanı aşamasında genellikle hormon tedavisine yanıt verir. Metastaz yapmış, yani başka organlara yayılmış olan prostat kanserinin tedavisine erkeklik hormonunu baskılayacak ilaçlarla başlanır. Bu tedavi ile 13-22 ay arasında hastalık kontrol altında tutulabilir. Ancak daha sonra, hormon tedavisine direnç gelişmektedir ve bu dönemde kemoterapi uygulamasına geçilmesi gerekmektedir. Yaşlıların hastalığı olmakla beraber, uygulanan kemoterapiler, prostat kanserinin seyrini değiştirmiş ve yaşam süresini uzatmıştır. Erken tanı konan hastalarda, cerrahi veya radyoterapi ile hastalık iyileştirilebilir. Ancak başka organlara yayıldıktan sonra, hastalığın tedavi şekli değişmektedir. Prostat kanseri en sık kemiğe metastaz yapar; buna bağlı olarak hastalığın yayıldığı kemiklerde ağrı olur. Elimizdeki ilaçlarla henüz şifa şansını yakalayamamış olmakla beraber, prostat kanserine bağlı şikâyetlerin iyileştirilmesine ve yaşam süresinin uzamasına yardımcı olmaktayız. Bu arada, yeni geliştirilmekte olan hedefe yönelik tedavilerle çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bu ilaçlar, tek başına ya da kimyasal tedavi ile birlikte uygulanmakta, yeni damar gelişmesini engelleyerek hastalığın büyümesine ve başka organlara yayılmasına engel olmaktadır. Özellikle kemik metastazlarının gelişmesinde önemli rol oynadığı gösterilen endotelin-1, endotelin reseptör-A ‘yı aktifleştirerek prostat kanserinde hücre çoğalmasında, tümör hücrelerinin vücuda dağılmasında, diğer komşu dokulara yayılmasında (invazyon) ve anormal kemik yapımının artmasında önemli rol oynamaktadır. Endotein-1/endotelin A reseptörü sistemini bloke etmek üzere ‘’Atrasentan’’ adlı bir molekül geliştirilmiştir. Bu ilaç, ağız yoluyla kullanılmakta olup, kemik metastazlarına bağlı ağrı kontrolünü sağlamakta, hastalığın ilerlemesini yavaşlatmaktadır. Çalışmalar halen devam etmekte olup, kemoterapiye eklenmesinin yararları da araştırılmaktadır. Endotelin-A’yı hedef alan bir diğer ilaç olan ‘’ZD4054’’ da etkinlik yönünden değerlendirilmektedir.
MEME KANSERİ
Tüm meme kanserli hastalar ele alındığında, hastalığın görülme yaşı, olguların üçte birinde 65 yaşın üzerindedir. Bu da, tüm hastaların %40’ından fazlası ileri yaşta bu hastalığa yakalanıyor demektir. Tanı sırasında ileri yaşta olan hanımlarda, tümör özellikleri daha selim gidişi yansıtmakta, genellikle hormon tedavisine cevap verme özelliği taşımaktadır. Ancak, ne yazık ki, yaşlı hastaların çoğu, daha büyük ve çoğu kez koltuk altı lenf bezlerine yayılmış tümörlerle başvurmaktadır. Çekinceler nedeniyle de çoğu kez bu hastalara, standart tedaviden daha hafif tedavi seçenekleri sunulmakta ve hastalık kötü bir seyir göstermektedir.
Erken dönemde tanısı konan hastalarda, tüm memenin veya memenin hastalıklı olan kısmının alınması standart bir cerrahi yöntemdir. Yaşlı hastalarda da gençlerle aynı standart yöntemlerin uygulanması önerilmektedir. Ancak, çok yaşlı ve çeşitli sorunları bulunan hastalarda tümörlü bölgenin lokal anestezi ile ve hastaneye yatırılmadan yapılması, ya da cerrahi yerine hormona duyarlı tümörler için, hormon tedavisi verilmesi bir seçenek olarak sunulabilir.
Meme koruyucu cerrahi uygulanan hastalarda aynı memede tümör tekrarlama riski vardır. Bu risk, ilk beş yıl içinde, 50 yaşın altındakilerde %33 iken 70 yaşın üzerindeki hastalarda %13’tür. Bu nedenle, yaşlı hastalara da, ameliyattan sonra memede tümör nükslerini engellemek için gençlerde olduğu gibi, radyoterapi uygulanması gerekmektedir. Memenin tümü alındıktan sonra, ilk beş yılda hastalığın tekrarlama riski, yaşlılarda ve gençlerde eşit görünmektedir. Hastanın mevcut diğer hastalıklarına (özellikle kalp ve damar hastalıklarına) ve beklenen yaşam süresine dikkat edilerek, hastaya radyoterapi yapılmasına karar vermek gerekmektedir.
Meme kanserli hastalara ameliyattan sonra koruyucu olarak ve metastaz bulunması halinde de tedavi amaçlı ilaç veya hormon tedavisi önerilmektedir. Eğer tümör hücreleri hormona duyarlı ise hormon tedavisi tercih edilmektedir. Bu amaçla kullandığımız iki tür ilaç vardır: tamoksifen ve aromataz inhibitörleri. Aromataz inhibitörleri, tamoksifenden biraz daha fazla etkili ilaçlardır. Ancak, bazı yaşlı hastaların bu ilaçlara daha hassas olacağına dikkat etmek gerekmektedir. Bazen tedaviye tamoksifen ile başlayıp, daha sonra aromataz inhibitörlerinin kullanılması uygun bir seçenek olarak, hastalara sunulmalıdır.
Meme kanseri kan yoluyla diğer organlara yayılabilir, yani metastaz yapabilir. Bu durumda da gençlerdeki gibi tedavi seçenekleri hastaya sunulmalıdır. Hormonlara duyarlı olmayan tümörlerin tedavisinde, ilaç seçimi yapılırken, hastanın kalp, damar hastalıklarının varlığı, karaciğer, böbrek ve bedensel işlevleri araştırılarak planlama yapılmalıdır. Tedavi sırasında, hastanın bağışıklık sistemini yıpratmamak üzere, kan sayımlarını dikkatli bir şekilde izlemekte yarar vardır.
Prof. Dr Nil Molinas Mandel / İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Medikal Onkoloji Bilim Dalı