Dinle! Sesim geliyor mu?

Moris Mert GÜZELGÜL Gençlik - Eğitim
14 Haziran 2010 Pazartesi

Matrix filmini hatırlar mısınız? Sürekli yukarıdan aşağı doğru dökülen yeşil renk rakamlar ve yazılar binaları hatta insanları gösteriyordu. Sonra o yazılar, rakamlar, şifreler bizim algıladığımız gerçekliğin algısına dönüşüyordu.

 Acaba o filmdeki bu efektler bilinçli olarak mı yapılmıştı diye düşünürdüm. Çünkü harfler ve onların temsil ettiği sesler sandığımızdan daha da önemli olabilir. 

Peki, alfabenin kökleri nerden gelir? En eski yazının çivi yazısı olduğunu biliyoruz. Günümüzde hâlâ kullanılan alfabelerin içinde en eskisinin İbrani alfabesi olduğunu da biliyoruz.

 Dil dediğimiz şey ise insanın doğal olarak çıkarmaya yatkın olduğu belli başlı ana seslerin farklı diziliş ve tonlama yöntemleriyle kombinasyonlarının oluşmasından başka bir şey değildir. Mutlaka duymuşsunuzdur. İbrani harflerinin sayısal değerleri vardır. Ve kombinezon – birleşim anlamına gelen ‘zeruf’ kelimesiyle, lisan anlamına gelen ‘laşon’ kelimesinin sayısal değeri birbirinin aynısıdır (386). İbranicede harf kelimesi aynı zamanda darbe anlamına gelir. Yani temsil ettiği ses açığa çıktığında bir etki ortaya çıkarır. Bir kuvvet taşır harfler. Bunlar uygun şekillerde dizildiğinde ve doğru tonlamalarla okunduğunda muhakkak ki büyük kuvvetler açığa çıkarırlar.

Aynen yedi tane ana notanın farklı kombinasyonları ile milyonlarca güzel şarkının bestelenmesi gibi.  Doğru dizilirse güzel şarkılar ortaya çıkar veya kötü dizilirse, sadece gürültüye dönüşür; yani güzellik kendini perdeler.

Bu sebeple güzel konuşup, güzel düşünüp, güzel yazmak, söyleneni işitmek, işitileni anlamak ne kadar da önemlidir.

Musevilikteki en önemli dualardan biri “Şema Yisrael” diye başlar. Yani “işit-dinle” der bu dua. “İşit, evrenin, hakikatin lisanını anla”, “her şey sana konuşuyor, dinle” der ve devam eder. Duymak-işitmek için anlamak gerekir. Gelen seslerin sana ne fısıldadığını nasıl bilirsin? Kulakların Nasıl işitir? Gelen sesler-titreşimler beyine ulaşır ve orada yorumlanır, yorumlanabildiği kadarını zihin duyar ve gerisini yorumlayamadığı için arda kalan sadece sessizliktir. Sessizliğe de kıymet verip tadını çıkaramıyorsan, o zaman anlayamadığın oranda sağırsın demektir;) Hâlbuki sessizliğin de sesi vardır. Senin sessizlik dediğin yerde, sesin derinlikleri başlar. Ama işitene yani kavrayana…  Her şeye rağmen dua sana “işit, duy, dinle” diyor. Belki bir gün gelir de işitirsin diye… Ama defalarca onun işit dediğini duyarsın da, yine de işittiğin duyduğun falan yoktur.

Duymak ve duyduğuna kulak vermek dileğiyle…