Ergenlik bir metamorfozdur

Ergenlik birçok uzmanın tanımlamasıyla ikinci bir doğum, bir metamorfozdur…

Gençlik - Eğitim
16 Haziran 2010 Çarşamba

Ebeveyn olmak, çocuklarımızı büyütmek kendi kişiliklerini oluşturma yolunda desteklemek, gelişimlerine uygun beklentiler ve tutumlar oluşturmak hiç de kolay değil. Bebeklikten yetişkinliğe uzanan dolambaçlı yol ebeveynlerin sabırlarını, kararlılıklarını, sevecenliklerini şefkatlerini ve koruyuculuklarını sınamaları için sayısız deneyim barındırır. Bu süreçte ebeveynler aslında tek kontrol edebildikleri şeyin kendi tutumları olduğunu kısa bir sürede kavrarlar. Her hata, her eksiklik, başarısızlık bir öğrenme deneyimine dönüştürülebilirse, ebeveynler çocuklarına  zengin bir kaynak sunmuş olurlar. Ergenlik dönemi de ebeveynlerin tutumlarını  tekrar tekrar  gözden geçirmek zorunda oldukları, gittikçe değişen, gelişen büyüyen genci desteklemek, anlamak için çaba sarf etmeleri gereken önemli bir geçiş sürecidir. Hatta tam da çocuklarıyla yakınlaştıklarını, onları anladıklarını düşünmeye başlayan ebeveynler için çocuklarının bir anda değişmesi, uzaklaşması bir şok etkisi yaratabilir. Ama işte bu noktada annelere babalara, değişen, gelişen bedeniyle ve ruhsallığıyla ne yapacağını şaşırmış ergene destek olmak gibi önemli bir rol düşmektedir. Ergenin hem anlaşılmaktan hem de anlaşılmamaktan, bir taraftan bağımlı olmaktan diğer taraftan da özerk olmaktan korktuğu düşünülecek olursa, ebeveynlerin işi hiç de kolay değildir!

 

Yeni bir bedene uyum sağlama

Ergenlik birçok uzmanın tanımlamasıyla ikinci bir doğumdur, bir metamorfozdur… Ergen hem fiziksel hem de ruhsal bir dönüşüm içindedir. Bir taraftan büyüyen, gelişen, yetişkin ölçülerine hızla erişen doğurabilme, dölleyebilme gibi becerileri, diğer  taraftan çocukluğa dair çatışmaların, bastırılan duyguların ayaklanması, bunlara yenilerinin eklenmesi ve tüm bu duygulanımların dönüştürülmesi gerekliliği… Çocuklukla genitalliği uzlaştırma çabası, giden çocukluğun yasını tutarken, yetişkinliğe doğru uzanan yolun ilk adımlarını atabilme cesareti… Ergen değişen, yetişkin ölçülerine ulaşmaya başlayan bedenine adapte olmaya çalışırken, bunca zamandır alıştığı, tanıdık olan beden uyumunu kaybettiğini, sakarlaştığını, sanki denetim merkezinden uzaklaştığını fark eder. Böylesine karışık duygularla karşılaşan bazı ergenler  önce bedenlerine hiç özen göstermeme, yıkanmama, taranmama gibi yaklaşımlarla biyolojik/ fiziksel değişime karşı direnç gösterirler. Bu süreci genellikle bedene aşırı bir yatırım yapma, sürekli ayna karşısında geçirilen zaman takip eder.

Ergen tüm bu değişiklikleri dışarıdan gelen olarak algılar yani ya öteki (anne-baba) ya da beden suçlanır. Ergenin başarması gerekense dışsal olarak tanımladığının içselleştirilmesi, yani ergenin kendi bedeniyle, genitalliğiyle barışmasıdır. Şefkatin yanı sıra şehvet dürtüsü de ortaya çıkar. Bedeninden gelen duyumları zihinselleştiremeyen yeni doğan gibidir. Üstelik yeni doğan gibi ödünç alabileceği ruhsal bir aygıt da yoktur. Güçlü duygularını eyleme dökebileceği, fantazilerini gerçekleştirebileceği, bu bağlamda önündeki engellerin yavaş yavaş yok olduğu, dolayısıyla da korkutucu bir dönem…

 

Kimlik oluşturma

Ergen ben kimim, kim olacağım, hedeflerim neler sorularıyla boğuşarak kendi kimliğini oluşturmaya çalışır. Kimliğini oluşturma sürecinde, varoluşunu ispatlayabilmesi için çekirdek aileden biraz mesafe alması, daha geniş sosyal çevreye açılabilmesi gerekir. Aileyi değersizleştirme, arkadaşları yüceltme bu bağımsızlık savaşında genellikle izlenen yoldur. Ergen, ailesine karşı belirli bir mesafeyi korurken, kendisine destek olacak, kendisi gibi hisseden yaşıtlarından oluşan bir sosyal çevreye yönelir. Kendisi gibi olanlarla paylaşma yaşadıklarını normalize edebilmesine, yalnız hissetmemesine yardımcı olur. Dolayısıyla ailelerin bu dönemin bir geçiş dönemi olduğunu bilmeleri ve ergenin tavrını kendi varlıklarının, değerlerinin bir reddedilişi olarak algılamamaları önemlidir. Ebeveynler gencin mahremiyetine, odasına, kendi tarihçesini ve hikâyesini oluşturmasına yardımcı olacak günlüklerine saygı göstermelilerdir. Her ne kadar ergenlik dönemi çocukluğun geride bırakıldığı, yetişkinliğe adım atıldığı doğal bir süreç olsa da, tüm bu çalkantılı duygulanımların, bedensel/ ruhsal değişimlerin gerçekleşmesinden dolayı  gencin daha kırılgan olduğu dolayısıyla da ruhsal hastalıkların daha çok ortaya çıktığı da bir dönemdir. Yetişkinler kendi ergenliklerinde onları kuşatmış olan sıkıntıları, depresif duyguları, kaygıları, hüzünleri anımsamalı ve ergenlerle olan ilişkilerinde hem destekleyici hem de daha uyanık olmalıdırlar. Ergenlik zamanla geçer ama bununla birlikte risksiz bir ergenlik var mıdır?

Ergenler yetişkinlere var olduklarını hatırlatmak ve onlar tarafından sayılabilmek, çocuk olmadıklarını ispatlayabilmek için adeta Albert Camus’nun sözlerini bayrak edinmişlerdir; “Başkaldırıyorum; öyleyse varım”. Fransız psikanalist Francoise Marty’nin belirttiği gibi, “Ergenlik bir yaşam deneyimidir ve yaşam da bir macera değil midir?”

Nergis Güleç, M.A

Uzm. Psikolojik Danışman

İstanbul Psikanaliz Derneği

Ulus Musevi Anaokulu Psikolojik Danışmanı